Home

furkanyamankale_135401831316

Rüyalarımızın hayatımızdaki yeri

إِذْ يُرِيكَهُمُ اللّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلاً وَلَوْ أَرَاكَهُمْ كَثِيرًا لَّفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَلَكِنَّ اللّهَ سَلَّمَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

“Allah onları uykunda sana az gösteriyordu. Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlayacaktınız, fakat Allah sizi kurtardı; çünkü O kalplerde olanı bilir.” (Enfâl 43)

 

Rüya insanın ruhsal yapısının bir özelliğidir. Allahü Teâlâ, rüya görme özelliğiyle de insanın bilgi edinmesini mümkün kılmıştır. Kur’an’da rüya kavramı pek çok ayette geçmektedir. Özellikle Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i boğazladığını gördüğü rüyaları, Hz. Yusuf’un kardeşleriyle ilgili rüyası ve zindandaki arkadaşlarının rüyaları, Efendimiz Hazreti Muhammed (sav)’in rüyaları ve bu rüyaların sonuçları, rüya kavramının önemini göstermektedir. Bilindiği üzere Allah Resulüne vahiy ilk dönem rüya şeklinde gelmiş ve gördüğü rüyalar da tahakkuk etmiştir. Müminlerin de, Kur’an’a ve Sünnet’e aykırı olmayan rüyalarını, sahih, ilâhî bir uyarı, bir ikaz, bir bilgilendirme, bir işaret kabul etmelerinde bir mahsur olmasa gerektir. Ancak insanların gördükleri rüya ile başkalarının amel etmesini istemeleri doğru bir davranış değildir.

“İż yurîkehumu Allâhu fî menâmike kalîlâ… / Allah sana uykunda onları az gösteriyordu…” âyetin inzal bağlamından çıkarak, ifadeye baktığımızda şunu da görüyoruz: Allahü Teâlâ, herhangi bir hakikati dilediği kuluna baş gözüyle gösterdiği gibi, baş gözü olmadan, uyku halindeyken, rüya âleminde de göstermektedir. Dış âlemdeki bir gerçekliğin Efendimize rüya âleminde gösterilmesi ve gösterilen şeyin (âyette düşman ordusu) nesnel gerçekliğinden farklı olarak gösterilmesi, -düşmanın sayısal çokluğunun azlık olarak gösterilmesi- ilâhî yardımın hikmetli ve farklı bir örneğidir. “…velev erâkehum keśîran lefeşiltum veletenâza’tum fî-l-emri…/…Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlayacaktınız…” Yine bağlamından uzaklaşıp baktığımızda âyetin bu kısmında da şunu görüyoruz: İster baş gözüyle isterse rüyada gerçekleşsin, görme fiili insanın kararlarını ve eylemlerini ortaya çıkaran önemli özelliğidir.   “…velâkinna Allâhe selleme innehu ‘alîmun biżâti-ssudûr./…fakat Allah sizi kurtardı; çünkü O kalplerde olanı bilir.” Ohalde insan baş gözüne yahut rüyasına değil, öncelikle Allah’a güvenmeli, şeytandan, şeytanî olandan, vesveseden, kuruntudan, O’na sığınmalı ve Allah’ın kişinin kalbini de gördüğünü, bildiğini aklından çıkarmadan yaşamaya gayret etmelidir.

Sonuç: Rüya nihayet kişiye özeldir. Bu özel durumla ilgili gerek dinî gerek lâdinî pek çok yazı ve kitap yazılmış, bilimsel çalışma yapılmıştır. İslâmî kaynaklar ilâhî ve nefsanî (şeytanî); iyi ve kötü rüyaların varlığını kabul etmişlerdir. Bilinçaltı denilen rüya biçimi de belli bir gerçekliğe sahiptir. Fakat bu tür rüyalar günlük olayların zihinde bir yansıması kabul edilmekte ve özel bir anlam yüklenmemektedir. Kur’an’a ve Sünnete aykırı olmayan rüyalara ise önem atfedilmiş, bazı bilgilerin rüya yoluyla elde edilebileceği kabul edilmiştir. Buna rağmen rüyaların dînen insanları bağlayıcı ve hüküm ifade eden bir yanın olmadığı bilinmelidir. İslâm bilginleri dini mahiyette görülen rüyaların sadece sahiplerini bağlayacağı konusunda hemfikirdirler.

M.Talât Uzunyaylalı

Yorum bırakın