Home

Ellibin Yıllık Gün: İlahi Hızın Sırrı

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ 

“Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.”   (Me’âric – 4) 

Me’ârric suresinin ilk üç ayetinin meali şu şekilde sunulmuştur: “Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah’tan kâfirlere gelecek olan ve hiç kimsenin karşı koyamayacağı azabı sordu. Ayette geçen “Yükselme derecelerinin sahibi” ifadesi, Me’âric Suresi 3. ayetinde yer alan “ذِي الْمَعَارِجِ” teriminin bir tercümesidir. Bu ifadenin anlamı, katmanlı, mecazi ve çok boyutlu bir kavrayış gerektirmektedir. İşte farklı perspektiflerle bu ifadenin özgün bir yorumu: .“Yükselme dereceleri” ilk bakışta, göğe doğru çıkılan mertebeler, yani ontolojik ya da kozmik katmanlar gibi düşünülebilir. İslam kozmolojisinde, evrenin yedi kat semadan oluştuğu anlatılır. Her bir “kat”, bilinç seviyeleri, varlık türleri ya da hakikatin anlaşılma dereceleri açısından farklılık gösterir. Bu bağlamda, “yükselme derecelerinin sahibi”, tüm bu seviyeleri bilen, yöneten ve onlara ulaşılmasını sağlayan tek güç olan Allah’a işaret eder.

“Yükselme derecelerinin sahibbi” ifadesi insanın ruhi tekâmülünü de kapsar. Her insan, hayat yolculuğunda farklı merhalelerden geçer: cehaletten bilgiye, bencillikten şefkate, kibirden tevazuya. Allah, bu kalbi yükselişin de sahibidir. Kim ne kadar terakki ederse etsin, bu mertebeler Allah’ın belirlediği ilahi sistem içindedir. Dolayısıyla burada “yükselme dereceleri”, insanın ahlaki ve manevi kemâl yolculuğuna da işaret eder.

Ayetin bağlamına baktığımızda, inkârcı birinin alaycı sorusuna cevap veriliyor. “Azap ne zaman gelecekmiş?” gibi bir meydan okuma var. Bu durumda “yükselme derecelerinin sahibi” ifadesi, Allah’ın her şeyi bir ölçüyle yürüttüğünü, azabın da, yükselişin de, inişin de belirlenmiş planlara göre işlediğini vurguluyor. Yani bu ifade, rastgelelik olmadığını, Allah’ın mutlak kontrolünü hatırlatıyor.

“Yükselme derecelerinin sahibi” ifadesi, hem kâinatın fiziksel katmanlarını, hem ruhi/ahlaki mertebeleri, hem de ilahi adaletin uygulandığı hiyerarşiyi kapsar. Allah, hem meleklerin boyutlar arası hareketini yönetir, hem kullarının kalplerini yükseltir, hem de tüm bu düzenin mutlak sahibidir.

4. ayet bize ne öğretiyor?

Bu çok derin ve hem metafizik hem fizik temelli bir soru. Me’âric Suresi 4. Ayet*i hem tasavvufi hem kozmolojik bağlamda yorumlana bilecek zenginlikte: Kur’an’da geçen “bir günün dünya zamanı ile elli bin yıla denk olması” ifadesi, yüzeyde sadece uhrevi âlemde zamanın farklı aktığını anlatan mecazi bir anlatım gibi görünebilir. Ancak daha dikkatli bakıldığında, bu ifade bize  ’zamanın göreliliği’, ‘boyutlar arası geçiş’ ve hatta meleklerin metafizikten fiziğe iniş-çıkış hızları konusunda çarpıcı bir pencere açabilir.  Şöyle ki: Modern fiziğe göre zaman, sabit bir akış değildir. Albert Einstein’ın görelilik teorisine göre, bir varlığın hızı arttıkça, onun için zaman daha yavaş akmaya başlar. Bu yüzden bir “gün” kavramı; ölçüldüğü bağlama göre tamamen farklı olabilir. Buradaki “bir gün = 50.000 yıl” vurgusu, metafizik bir âlemde geçen süre ile bizim fizik âlemimizdeki zamanın kıyaslaması gibi düşünülebilir.  Meleklerin “yükselmesi” ve “ruhun/Cebrail as.” onlarla birlikte gitmesi; fizikötesi bir boyutta, zamanın bizim anladığımız gibi işlemediği bir sistemde gerçekleşiyor olabilir. Işık hızı saniyede 299.792.458 metre olarak sabit kabul edilir, fakat fizikötesi boyutlarda bu sınırın aşılıp aşılamayacağını bilmiyoruz. Ancak “50.000 yıl” gibi devasa bir zaman aralığının tek bir “gün” olarak tanımlanması, bu varlıkların ışık hızından daha yüksek bir hıza ya da zaman dışı bir harekete sahip olduklarını ima edebilir.

Eğer “bir gün”ü 24 saat kabul edip, bunun 50.000 dünya yılına tekabül ettiğini varsayarsak: 1 yıl eşittir 31.536.000 saniye. 50.000 yıl eşittir 1.576.800.000.000 saniye.Bu, meleklerin bir gidiş-dönüş için kat ettikleri zaman birimi. Eğer bu sürede alınan mesafeyi ışık hızı ile çarparsak bu yaklaşık 50 milyar ışık yılı gibi bir mesafeye denk geliyor. Bu, bugünkü kozmolojik ölçümlere göre gözlemlenebilir evrenin sınırlarını bile aşan bir mesafe!

Sonuç: Kur’an bu tür ifadelerle aslında hem insana acziyetini hem de metafiziğe dair düşünme kapısını açıyor. Bu ayet, fiziksel olarak ölçülemeyecek bir boyuta işaret ederken, aynı zamanda aklımızı çalıştırmamız gerektiğini de ima ediyor. Meleklerin ve ruhun bu iniş-çıkışları, düşünceyi sadece metafizik değil, kozmoloji ile de besleme gerekliliğini ortaya koyuyor. / M. Talat Uzunyaylalı

Yorum bırakın