İBRAHİK HAKKI Hz.’den
Marifetname’de İnsan
M. TALAT UZUNYAYLALI
(Şeytan) Sayısız zürriyetiyle Adem’in zürriyetine tasallut eder. İnsan bedeninin her yerinden girip damarlarında kan gibi akar ve onu yoldan çıkarmaya çalışır. Ancak hiçkimseyi zorla asi ve kâfir edemez. Ancak, ibadetleri acı ve zor, günahları lezzetli ve kolay göstermekle insana vesvese verir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve onlarda olanın tamamını insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde olan sanatlara bakıp eşyada bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini kendi vücudunda bularak nefsini bilsin ve böylece Allah’ı tanıması kolay olsun. Zira ki Hak Taâlâ, Nazm-ı Kerim’inde: ‘Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler’ diye yarattım, buyurdu. Hadis-i kudside ise, ‘Ey insan! Beni tanımak için nefsini bil!’ emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin Rabbi tanımaya vesile olduğu duyuruldu. İnsana kendi nefsini bilme istidadı verildi… Allah’ı tanımanın anahtarı, nefsi bilmek, nefsi bilmenin anahtarı da âlemi bilmek kılındı…
NAZM
Bil ey insan / Elbet sen kâinatın toplamısın /Varlığı içine alansın / Varlık senin yanında, göresin /Görünmez sana görünür / Basiret ve irfanla /Onu şu anda hatır bil / Cismin karanlık ve süflî /Ruhun nurlu ve ulvî / Sırrın Rabbanî ve safî /Zatınla sevin / Sıfatını anla ve oku /Müjde sana, topla dağınıklığını / Kalbin Rahmen’ın evidir /Beyanını yüksek ve geniş / Ey ârif kadrini bil /Güzel tatlı latifelerin / Bilgiler sendedir uyan /Dostlar içinde giy taç / Zamanlar içinde an hayatın /Sabit ve sakin ey şaşkın / Dairelerin kutbu sensin /Gözler senden ışıklanır / Ondan öğren ey insan /Sen elbette hazreti insansın
İNSANDAKİ KÖTÜ HUYLARIN HAYVANLARA BENZEMESİ
Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki, alemde insan ahlâkı, türlü hayvanların şekil ve suretlerinin benzer ve misalleri, insan nefsinde de vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ;
kibir sureti kaplana benzerdir.
Tasallut sureti aslana benzerdir.
Haset sureti kurda benzerdir…
Gazap sureti köpektir;
hile sureti tilkidir;
gaflet sureti tavşandır;
ferce yönelik şehvet sureti eşektir;
arkadan yaklaşma sureti domuzdur;
midevî şehvetin sureti koyundur;
oburluk sureti inektir;
tama sureti karıncadır;
cimrilik sureti faredir;
kin sureti beyaz devedir;
vecdin sureti kırmızı devedir;
düşmanlık sureti yılandır;
ezanın-sıkıntı vermenin sureti akreptir;
Vesvese sureti sarı arıdır ve diğer ahlâk suretleri, sair hayvanların şekillerine benzer. Hatta kötü ahlaktan birine galip olan gönül, rüyada kendini o surette olan hayvana dahi galip görür… Bütün hayvan suretleri ve kâinatın şekilleri insanın içinde ve dışında suret bulup şekillenmiştir..
MARİFETNAME’DE FİZYOGNOMİ (karakter özelliklerinin tipolojisi)
Ey aziz! Hikmet ehli demişlerdir ki: Cenab-ı Hak insanın vücudunu en mükemmel ve güzel şekilde yaratmıştır. Organların birbiriyle uyumu ve simetrisi, nezaketin ve güzelliğin örneği olmuştur. Bedenin güzelliğini, vasıflarını dil, bildirmek ve anlatmaktan acizdir. Yüzünün güzelliği, içinin temizliği ve kemali, huyunun yumuşaklığı, tabiatının iyiliği, konuşmasının pürüzsüzlüğü ile dünyada benzersiz bir yaratıktır.
Hoş yürüyüşü, tatlı söyleyişi, güzel hareketi ve sevimli sesiyle alemin aklını almıştır. Güzelliğinin çekiciliği, canının tatlılığıyla dünyanın sevgilisi, irfan ehlinin beğendikleri olmuştur ve aşıklara ondan nice haller gelmiştir.
Cenab-ı Hak, şekil ve biçim verdiği insan bedenindeki dört karışımın (kan, balgam, safra, sevda) dumanından kıymetli saç ihsan etmiş, iki yumurtanın dumanından da erkeklerin göğüs ve yüzlerinden kıl yeşertmiştir. Ta ki saçla kadınlar süslü, bıyık ve sakalla erkekler belli ve kaşlarla herkes belirmiş ve tanınmış olsun.
Saçın siyahlığı fazlalığından, san oluşu balgamın çokluğundan, beyaz olması grizi, tabii hararetin zayıflamasındandır. Hararetin zayıflığı da fazla nezleli olmaktan, çok cima (kadınla birleşme) yapmaktan ve fazla üzüntü ve acı duymaktan ileri gelir.
Fakat alnın nuru, gönüllerin başıdır, îki kaş, iki gözün gölgeliği ve nurlu yüzün hilali olmuştur. Gözlerin, burunla iki kaş arasında olmaları çarpmalardan korunmaları ve başın ön tarafında yaratılmış olmaları da vücudun bütün işlerinde ona yol gösterici olmaları içindir. Göz kapakları, göz yuvarlağının örtüsü ve onun kötü nazardan koruyucusu olmuştur. Göz kapakları, gözü türlü etkilerden koruduğu gibi, uyku zamanında da göz yuvarlaklarına örtü vazifesini görür ve gözü süsleyen kirpiklerle birlikte gözü, toz duman gibi zararlı şeylerden korur. Göz bebeğinin siyah, etrafının beyaz oluşu, süs ve güzellik içindir. Göz nurunun siyah noktasında bulunması ona, organların en değerlisi sıfatım vermektedir. Göz bebeğinin, yuvarlağın ortasında oluşu, tabakalarının gereklerindendir. Göz yuvarlağının oval olmasının sebebi; göz nurunun etrafa yayılmasını kolaylaştırmak içindir, insan kafasının yuvarlak oluşu, çarpmalardan sakınılması ve beyin organlarına daha geniş bir yer olması içindir. Büyüklüğünün bu kadar olması, en uygun şekildir, insan yüzünün yuvarlak oluşu, güzelliğiyle güneş ve aya benzemesi içindir.
Dudakların kırmızı, dişlerin inci gibi olmaları süs ve güzellik içindir. Burnun kıkırdak oluşu, hafif olması ve çarpmalardan zarar görmemesi içindir. Burun deliklerinin geniş olması kokuyu fazlaca ve çabucak alması ve sümüğün kolayca akabilmesi içindir.
Dişlerin keskinleri kesmek ve kırmak, enlileri öğütmek ve çiğnemek, dizilişlerinin düzenli oluşu, konuşma zamanlarında harflerin ve sesin düzgün çıkması içindir.
Dilin kemiksiz oluşu, lokmayı ağızda hareket ettirmek, harfleri söyleyebilmek ve kelimeleri kolayca ifade edip bildirmek içindir. Dilin dudaklarda dişler tarafından hapsedilmiş olması az konuşması içindir. Dil bir olduğu halde göz ve kulakların iki oluşu, fazla görmek ve kolayca işitmek içindir.
Kulakların başın iki tarafında oluşu, hafif ve latif olmaları ve çarpmalardan zarar görmemeleri içindir. Boynun enlilik ve uzunluğunun bu şekilde, bu büyüklük ve biçimde oluşu, baş ile kolayca münasebet ve bağlantı kurması ve onun ağırlığına dayanabilmesi içindir.
Başın bir tek kemik olmayıp yedi omurdan meydana gelmiş olması, vücudun her tarafıyla kolaylıkla bağlantı kurması içindir. insan başının, bütün organların üstünde ve yüksekte oluşu, şanının büyüklüğü ile ululuğunu duyurmak ve kendisinde bulunan akıl cevherinin kıymetini takdir ettirmek içindir. Başın, on duyu organının başlangıç yeri olması, onun şeref ve değerini artırmaktadır. Bu kadar organ ve kuvvetlerin böyle bir yerde (başta) toplanmış olması, Cenab-ı Hakk’ın kudretinin kemalini göstermek ve sanatının ululuğunu belirtmek içindir.
İnsan organlarının şekil ve biçimlerinden sezip anmakla ve bakışın, gönül ve cana olan emniyet ve selametini, lütuf ve kerametini bildirir Ey aziz, hikmet ehli demişlerdir ki: Alemi bu şekil ve surette yaratan Cenab-ı Hak, eşi benzeri olan insan alemini en güzel şekilde ve en beğenilir surette tasvir edip şekil verdikten sonra ona üfürdüğü ruhu ile benzetmiş ve aydınlatmıştır ve hayvan cinsinden insan türünü, güzellik ve sevimlilikle benzetmiş, anlama ve konuşma yeteneğiyle üstün kılmıştır.
Gerçi Cenab-ı Hak, insanların beden ve ruh bakımından bir yaratmıştır. Fakat insanlar zeka ve kabiliyette, huyda değişiktir, birbirlerinden farklıdır. Sonra Allah, lütuf ve ina-yetiyle, hikmetinin gereğini, sanatının inceliğini bu yaratıkta göstermiş, yüzünü, şekil ve yapısını içine, organlarının biçimini ahlak ve karakterine belirti yapmıştır ki, insan kendi şekil ve yapısından kendi vasıflarını bilip ona göre ahlak ve hareketlerindeki, huylarındaki eksik ve aksaklıkları düzeltsin.
Sonra arkadaş ve dostlarının vücut yapısı ve şekillerine bakıp zeka ve karakterlerini, huy ve tabiatlarını ince seziş ve zekasıyla bilsin ve buna göre onlara muamele etsin, beğensin ve sevsin veya aklını kullanarak karakterlerine göre hareket ederek onlarla geçinip gitsin veya onlardan uzaklaşıp emniyeti, rahat ve selameti bulsun ve ne kimseden incinsin ne de kimseyi incitsin. Gönül hoşluğu ile rahat oturup kalksın.
Ey akıllı, insan ve cinlerce cihan bağında beğenilen budur: Ne kimse senden incinsin, ne de sen bir kimseden incin. “Güzel huylu insandan hayır isteyin.” hadis-i şerifine göre, güzel ve sevimli insanlarda daima güleş, iyi huy ve tatlı sözlerin görüp işitildiği gerçeği duyurulmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “Herkesin iş ve ameli şekline uygundur.” buyurulması da buna işarettir. Baş ve boyun şekil ve biçimleriyle, bunlara bağlı huy ve tabiatlarını bildirir Ey aziz, hikmet ehli demişlerdir ki:
– Boyu uzun olanların kalbi saf ve temiz olur.
– Kısa boylu olanların hileleri, aldatmaları çoktur.
– Orta boylu olanlar akıllı ve hoş huylu olurlar.
– Saçları sert olan kimse, akılla atılganlığı bulur.
– Saçları yumuşak olan saf ve utanması az olur.
– Saçı sarı olanın işi, kibirlenme ve kızgınlıktır.
– Siyah saçlı olan sabırlıdır, onu ara.
– Kumral saç güzeldir, sahibi bedelsizdir.
– Saçı az olan lütufkar, anlayışlı ve nazik olur.
– Başı küçük olanın aklı azdır, gizli şeyin varsa ona söyleme.
– Başının tepesi yassı olan keder çekmez. –
Başının derisi ince olan, hayır yapar, zarar vermez.
– Kel adama yaklaşma, kötü huylu olur, ondan sakın.
– Alnı dar olanın, İçi de dar, sıkıntılı olur.
– Alnı yumru olan, çirkin ve kalın kafalı olur.
– Alnı enli olan kötü huylu olur, çünkü hastadır.
– Alnı normal olanı emin bil.
– Alnı buruşuksuz olan, şüphesiz tembel olur.
– Alnı uzun olan anlayışlı, az ise cömert olur.
– Kaşlarının arası buruşuk olan, üzüntü yükünü taşır.
– Kulağı çok büyük olan, bilgisiz ve tembel olur.
– Küçük kulaklı eğri, orta (normal) kulaklı doğru olur.
– Kaşının ucu ince olanın, işi gücü fitnedir.
– Kaşının kılları çok olanın, üzüntüleri de çok olur.
– Kaşı açık olan doğrudur, çatma olan eğridir.
– înce kaşlı güzel olur, uzunu ise kibirli olmanın delilidir.
– Kaşı yay gibi olan, her zaman güzel olur.
– Göz çukuru az olursa, o kibirli olmaya delildir.
– Siyah gözlüler itaatli, kızıl gözlüler cesur olurlar.
– Gök gözlü olan zeki, ela gözlü olan edepli, terbiyeli olur.
–Küçük gözlü hafif, büyük gözlü zarif, narin olur.
– Gözü yumru olan kıskanç, orta olan dost olur.
– Yarı kapalı göz ayıp, bakışı miskince olur.
– Köre yakın olma, sık bakan, emniyetli olmaz.
– Gözü şaşı adama bakma, çünkü o sana eğri bakar.
– Güleç gözlü olan güzeldir, kirpiği sık olan bedelsizdir.
– Büyük yüzlü olan illetlidir, küçük yüz kibirlenmeye delildir.
– înce yüzlü sevimli, kalın yüzlü hor (sevimsiz) olur.
– Uzun yüzlü olanlar yalancı olurlar.
– Ekşi yüzlü, somurtkan olanların, sözlerinin çoğu acı olur.
– Yuvarlak yüzlüler, ay’dan daha nurlu olur.
– Böyleleri çok güleç olur, onu gören muradını alır.
– Benzi kızıl olan terbiyeli, esmer olan da zeki olur.
– Benzi sarı olan illetli, siyaha çalan da tevekkelli olur.
– Burnu uzun olanın idraki (anlayışı) az olur.
– Kısa burunlu olanlar fazla korkak olur.
– Burun ucu top olan, neşeli olur.
–Burun ucu ağzına yakın olan adamdan sakın.
– Burun delikleri geniş olanın içi kibir ve kıskançlıkla doludur.
– Burun kanatları dar olan kişide küsme ve inat çok olur.
– Burnu enli olan kimse şehvete tutkundur.
– Burnu eğri olan kimsenin düşüncesi, işi başarıya ulaştırmaktır.
– Küçük ağızlı olan güzel ve fakat çok korkak olur.
– Büyük ağızlı cesur, eğri ağızlı kötü olur.
– Genizden söylenen sözler, kibirlenmeden olsa gerek.
– ince sesli erkeklerin işi, kadına şehvet duymaktır.
– Erkek sesli kadınların çoğu yalan söyler.
– Çabuk konuşan, ince anlayışlıdır.
– Kaba sesli olanın gayreti ve yardımseverliği fazladır.
– Çatal sesli olan, halktan kötülük geleceğini sanır.
– Yüzü güleç, sözü tatlı olan insan azizdir, sevilir.
– ince ve kırmızı dudaklı kimse, söyleneni iyi anlar.
– Bil ki kalın dudaklının kızgınlığı ağırdır.
– iri dişliler, çok defa yaman işler yapar.
– Normal dişi olanların, işi hoş ve doğrudur.
– Kokusu hoş olanın, huyu da güzeldir, hoştur.
– Çene kemiği ince olanın, aklı da hafif olur.
– Enli çenenin sahibi kaba olur.
– Çenesi normal olan, akıllı ve güzel olur.
– Uzun sakallı kişi hünersiz olur.
– Sık sakallı kişi kabadır, sohbetini de uzatır.
– Siyah ve az sakallı olmak zekaya delildir.
– Hiç kılı olmayan köse adamın hilesi çok olur.
– Sakalı değirmi olanın kemali de çoktur.
– Kafası enli olan ahmaklık illetine tutuktur.
– Boynu çok uzun olanın olgunluğu az olur.
– Boynu ince olan cahil olur.
– Boynu kalın olan gece gündüz yiyici (obur) olur.
– Boynu kısa olanın hilesi çok olur.
– Boynu normal olanın işi iyilik yapmaktır.
– Her uzvu normal olan, şüphesiz ki güzel olur.
İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ’NİN
MANZÛM İLMİHÂLİ (HÜDÂ RABBİM)
Bismillâhirrahmânirrahîm
Huda Rabbim, nebim hakka Muhammed’dir Rasulullah.
Hem İslâm dinidir dinim, kitabımdır kelâmullah.
Akait içre ehl-i sünnet oldu mezhebim hakka,
Amelde Ebu Hanife mezhebimdir mezhebim vAllah.
Dahi zürriyetiyim Hazret-i Âdem nebinin hem,
Halil’in milletiyim dahi kıblem Kâbe Beytullah.
Bulunmaz Rabbimin zıddı ve ne misli âlemde,
Ve suretten münezzehtir, mukaddestir Teâlâllah.
Şeriki yok, beridir doğmadan dahi doğurmaktan,
Ehaddır, küfvü yok, İhlâs içinde zikreder Allah.
Ne cism ü ne arazdır, ne mütehayyiz ne cevherdir.
Yemez, içmez, zaman geçmez, berîdir cümleden Allah.
Tebeddülden, tagayyürden dahi elvan ü eşkâlden,
Muhakkak ol müberrâdır budur selbi sıfatullah.
Ne göklerde, ne yerlerde, ne sağ ve sol ve ön artta;
Beridir şeş cihetten ol ki yoktur hiç mekânullah.
Huda vardır, veli yok varlığına evvel ü ahir;
Yine ol varlığıdır kendinden, gayrı değil vAllah.
Bu ‘âlemler yoğ iken ol ver idi, ferd ü tek ü tenha;
Değildir kimseye muhtaç o, hep muhtaç gayrullah.
Ana hâdis hulûl etmez ve bir şey’i vacip olmaz kim;
Her işte hikmeti vardır, ‘abes fi’l işlemez Allah.
Hulûl etmez o Zât ‘abde ve hiç bir ferde zulmetmez.
İbâdın ıslahı lâzım değil kim, halk ede Allah.
Ana bir kimse cebr ile bir iş işletemez asla;
Ne kim kendi murat eyler, vücuda ol gelir billâh.
Anın her bir kemâli bî-tegayyür hâsıl olmuştur;
Ki, yoktur muntazır olunacak hiç bir kemâlullâh.
Sıfât-ı bâ-kemâliyle o daim muttasıftır kim;
Kamu noksan sıfatlardan beridir zül-celâl Allah.
Sekizdir çün sıfat-ı zati, ‘ilm ile irâdettir;
Hayat u kudret u halk u basar, sem’ u kelâmullah.
Âlim oldur ki, ilmine erişmez kimsenin aklı;
İhata eylemiştir cümle bu eşyayı ilmullâh.
Mürit oldur, dileyici ve her şey üzre kâdirdir;
Ne kim diler, olur peyda ala vefk-ı muradillah.
Cemi-i hayr ü şerri ol diler, takdir ü halk eyler;
Velî hayrı sever, ancak ki sevmez şerleri Allah.
Basîr oldur hakikatte ki hep eşyaya nâzırdır;
Velî gözden münezzehtir, basardır min sıfatillah.
Semi’ oldur, işitir avazı hem sır ile cehri;
Münezzehtir kulaktan ol, sıfattır anda sem’ullâh.
Mütekellimdir ol amma berîdir dilden, ağızdan;
Hurûf ü lafz u savt ile değil vasf-ı kelâmullâh.
Sübutiyye sıfatı kim ne aynıdır ne gayridir.
Kadim u daim u zatiyle kaimdir sıfatullah.
Hakk’ın mükrem ibâdıdır melekler yerde göklerde;
Avamından avam-ı nası efdal eylemiş Allah.
Yemek, içmek, hem erkeklik, dişilik yoktur onlarda;
Hakk’a hiç asi olmazlar, mutidirler li-emrillâh.
Dahi Cibrîl ü Mîkâil ü İsrâfil ü Azrâil; Mukarrebdir,
Peygamberdir bu dördü hep emînullah.
Hakk’ın yüz dört kitabı hem, nebiler üzre inmiştir;
Kütübdür anların dördü, suhuf yüzü kelâmullah.
Zebur’u verdi Davud’a, dahi Tevrat’ı Mûsâ’ya;
Ve hem İncil’i İsa’ya, getirmiş Cibril-i billâh.
Habibullah’a Kur’an’ı getirdi hacet oldukça;
Yirmi üç yıl itmam eyleyip, kat’ oldu vahyullah.
Dahi ben enbiya hakkında bildim, ‘ismet ü fıtnat,
Nezafet hem emanet, sıdk ile tebliğ-i hükmüllah.
Gadirle kizb ü humk u kitmân ü hıyanetten
Münezzehtir, müberrâdır cemî-i enbiyâullah.
Nebîler ismini bilmek dediler ba’zılar vacip,
Yirmi sekizin bildirdi Kur’an’da bize Allah:
Biri Âdem, biri İdris ü Nuh ü Hûd ile Salih,
Hem İbrahim ü İshak ile İsmail zebîhullah.
Dahi Yakup ile Yusuf, Şuayb ü Lut ile Yahya;
Zekeriya ile Harun, ah-i Mûsâ kelîmullah.
Ve Davud u Süleyman ve dahi İlyas u Eyyûb’dur,
Birisi Elyesa’dır, dahi İsa’dır o rûhullah.
Birisinin ismi Zül-kifl, ve biri Yunus nebidir hem,
Hitamı ol Habib-i Hak Muhammed’dir Rasulullah.
Uzeyr Lokman u Zülkarneyn üçünde ihtilâf olmuş,
Ki, bazı enbiyadır der ve bazı der veliyullah.
Cemi-i enbiyanın evvelidir Hazret-i Âdem;
Kamudan efdal u ahir Muhammed’dir Habibullah.
İkisinin arasında katı çok enbiya geldi.
Hisâbın kimseler bilmez, bilir anı hemân Allah.
Risalât-ı rüsûl, mevt ile bâtıl olmaz ol kat’â,
Ve efdaldir melekler cümlesinden enbiyâullah.
Bizim Peygamberin ahkâm-ı şer’i öyle bâkîdir,
Ki ehl-i mahşeri bu şer’ ile fasledecek Allah.
Ve Mir’ac-ı Nebî haktır, ana şahsıyla muhtastır;
Çıkıp fevkal-ûlâya Hakk’ı görmüştür Habîbullâh.
Cihan cümle cihâtıyla ve eczâ ve sıfâtıyla,
Hem ef’’âl-i ‘ibâdın hayr ü şerri, cümle halkullâh.
Anın ilm ü murad u halk u takdiriyle hâdistir;
Ki yoktur Hâlik u Bâri iki âlemde gayrullah
İbâdın ihtiyârı vardır ef’âlinde cüz’îce
O ef’âl üzre bulmuşlar sevâb u hem ikâbullah
Ol ef’âlin cemîlidir, Hakk’ın hubb u rızâsıyla;
Kabîhinde bulunmaz ne muhabbet, ne rızâullâh.
Sevap efdâlıdır Hakk’ın ve ‘adlidir ‘îkâb anın;
Vücûb îcâbsız Hakk’a, bî-istihkâk-ı abdullâh.
Mukârindir bu fi’le istitâat kim, o kudrettir;
Bulunsa istitâat olunur teklîf-i şer’ullah.
Ki ‘abdin kendi vüs’unda ne kim olmaz, ânı aslâ,
Anâ din içre teklif etmemiştir ol Rahîm Allah.
Haram erzaktır, herkes yer içer kendi rızkın hep;
Ve kimse kimsenin rızkın alıp ekl edemez vAllah.
Ecel vaktinde meyyittir o maktul ü ecel birdir
Ve hâl-i ye’sin imanı değil makbul ‘indAllah.
Heyulâ yoktur, ezhân içre bir cüz olduğu haktır;
Ki ol vasf-ı tecezziden müberrâdır der ehlullâh.
Kabirde meyyite Münker-Nekir dört şey sual eyler;
Ki Rabbin kim, nebin kimdir, nedir dinin ve kıblen gâh?
Cevabın verenin, canıyla cismi zevk eder anda;
Şaşıp küffar u asiler çeker anda azâbullâh.
Bu dünyaya gelen gider ki kalmaz canlı hiç kimse;
Dahi yevm-i kıyamette eder emvâtı ba’s Allah.
Verirler defter-i a’mâlini her âdemin anda;
Kiminin sağ eline, kimine soldan maazallah.
Kitabıyla hisâbı var, Hudâ’nın rûz-ı mahşerde;
Sorarlar herkesin ef’âl ü akvâlin bi-emrillâh.
Kebâirle seğâir ehline ol gün, şefaatler
Ederler Enbiyâ ve ehl-i ilm ü evliyaullah.
Ameller vezn olundukta sıratı geçmemiz haktır;
Ve Kevser’le sekiz cennet, verir müminlere Allah.
Girecek cennete müminler, anda çok bulup nimet;
Görürler şüphesiz anda niteliksiz cemâlullâh.
Ve cennetle cehennem şimdi var, ehliyle bâkîdir.
Cehennem yedidir, ehlin yakar daim o nârullah.
Kaza ile gelir her hayr u şer, Tanrı cenabından;
Bulur hayr, ehlini daim; olur şer, ehline hem râh.
Ve Peygamber ne kim eşrât-ı saatten haber vermiş;
İnandım cümlesin izhar eder vaktinde hem Allah.
Çıkar yer dabbesi, Deccal ü Ye’cûc ile Me’cûcu;
Doğar gün mağribinden, çün iner gökten o Rûhullah.
Kebîre mümini imandan ihrac eylemez dahi,
Ne küfre dâhil u ne tâatin habt ede indAllah.
O isyan, eylemez ani muhalled hem cehennemde;
Meğer kim itikat eyler helâl anı, maazallah.
Huda afv eylemez şirki ve illâ andan ednayı;
Dilediği kulundan her günahı afv eder Allah.
Kebâirden kaçan câiz, ikâb olmak sagâirle
Ve bî-tevbe giden câiz, kebâirden geçe Allah
Kabul eyler duayı Hak Teâlâ, kendi fazlıyla;
Ve hâcât-ı ibâdı hem kaza eyler Raûf Allah
Dahi iman ile İslâm, ikisi şey’-i vâhiddir.
Cenab-ı Hak’tan ol her ne getirdiyse Rasulullah.
Kamusın dil ile ikrâr u tasdîk eyledim bil-kalb;
Birine yoktur inkârım, inandım şüphesiz vAllah.
Çü dîn a’mâli îmandan muhakkak başka, hariçtir.
Pes, îman izdiyâd u nakıs olmaz, hıfz ede Allah.
Dimem ki inşâAllah müminim, bel müminim hakka;
Bu mânâ ile iman, kesbî ve mahlûktur vAllah.
Ve amma Tanrı’nın kendi kuluna marifet gencin,
Hidâyet kıldığı mânâ ile vehbîdir ol tAllah.
Ve iman-ı mukallit hem sahih olmuştur, amma
kim Ol istidlâl-i aklı terk ile, asim olur billâh.
Kerâmât-ı velî haktır, nebîsi mu’cizâtıdır;
Keser az müddet içre çok mesafe evliyaullâh.
Bulurlar vakt-ı hâcette, taâm u hem libâs anlar.
Behâim hem cemâd, anlarla söylerler biiznillah.
Gehî su üzerinde meşy ederler vecd ü hâletle
Havâda gâh uçarlar, hark eder âdâtını Allah
Erişmez bir veli, hiçbir nebinin rütbesine hem;
Ana ermez ki, andan sakıt ola emr ü nehyullah.
Ve efdal evliya Sıddîk-ı Ekber, ba’dehû Fâruk;
Ve Zin-nûreyn’den sonra Ali’dir ol veliyullah.
Bu dördü hem hilâfette, bu tertip üzre kaimdir.
Bu çâr-yârdan sonra hem efdal evliyâullâh.
Kalan ashabıdır ki, cümlesinin zikri hayr olsun;
Cemi-i âl ü ashâb-ı kirâmı sevmişem fillâh.
‘Aşere-i Mübeşşere ve Fâtıma, Hasan, Hüseyin
Bu ümmetten bunlara, cennet ile neşhedü billâh.
Ve gayri kimseye aynıyla cennetlik denilmez kim;
O gayba hükm olur, gaybı ne bilsin ânî gayrullah.
Ve ashâb-ı kirâmın cümlesinden sonra ümmetten,
Cemî-i tâbiîn olmuştur efdal evliyâullâh.
İmamül-müslimîn, sultan-ı müslim hür mükellef hem,
Kureyşî, tâhir olmalı, edip tenfîz-i hükmüllah.
Velî Hâşimli ma’sûm, efdal olmak şart değildir kim;
O fısk u cevr için hiç mün’azil olmaz bi-emr’illâh.
Ve berr ü fâcire uyup, namâzım kılarım bile
Hem anların cenazesi namâzın kılarım lillah.
Ve huf üzre hazarda, hem seferde mesh câizdir;
Ve müskir olmayan temr ü ‘ineb suyu mübâhullah.
Tasaddukla duâmızdan bulur emvâtımız nimet;
Ve fazl-ı emkine, eşhâs u ezmân haktır eyvAllah.
Bilinmez müşrikin etfâli, cennette mi, nârda mı?
Ve küffara Kirâmen Kâtibîn vermiş kerîmullâh.
Ne ki ma’dumdur, ol şey’-i mer’î addolunmaz hem
Mükevven kâinata benzemez şeydir TeâlAllah.
İsabet-i ‘ayn câizdir ve sihr insana vakidir.
Beşer aklından efdaldir ulûm-u enbiyâullah.
Delile müçtehit evvel bakıp eyler isabet hak;
Ve sonra hükme bakdıkta, hatasın affeder Allah.
Ki hak birdir, muayyendir ve Kur’an u hadis ancak,
Ne miktar olsa mümkün zahirine hamlolur her gâh.
Bu zahirden ol ehl-i bâtının da’vâsı mânâya,
Udûl u hem nusûsu redd ü istihfâf-ı şer’ullah.
Hem istihsal-ı zenb u rahmet-i Hak’tan ye’s, hem de
‘Azabından emin olmak, bu cümle küfürdür billâh.
Ve lafz-ı küfrü tevile ve kâhin sözlerin tasdik
Küfürdür, lâkin inkârı yeniden tevbedir lillah.
Huda otuz iki farzı ‘ibâdına buyurmuştur.
Kamusun farz bildim, boynuma aldım, bi-tav’i’llah.
Şürûtu beştir İslam’ın ki, tevhid ü salat u savm
Zekât u hac ganiler hakkında farz eylemiş Allah.
Namazın şartı, hariçte olanlar altı farz olmuş
Ve erkânı içinde oldular hem altı farzullâh.
Dışındaki taharet, setr-i avret, vakti bilmektir;
Ve abdest almak u niyyet, hem istikbâl-i Beytullâh.
Namâz içinde tekbîr ü kıym ile kırattır.
Rükû’ u ka’de-i uhrâ, ikişer secdedir lillah.
Vüdûun farzı yüz yumak, yedini mirfâkıyla hem.
Başa mesh eyleyip, ayakları guslet dedi Allah.
Ve guslün farzı üçtür, kim temazmuzdur hem istinşâk;
Üçüncü cümle azasın yumaktır tevbeten lillah.
Teyemmüm eylemek vaciptir abdest ile gusl için.
Su bulunmazsa, ya kudret yok isedir bu şer’ullah.
Ânın rüknü iki vurmak, şürûtu beş: biri niyyet
Sa’îd ü tâhir u mesh ü biri acz-i ‘ibâdullâh.
Ve savmın farzı üç: niyyetle ekl ü şürbü terk etmek,
Fecir doğdukta, gün batınca imsak oldu emrullâh.
Dahi haccın furûzu üç: biri ihrama girmektir,
Biri vakfe Cebel üzre, ziyaret oldu Beytullah.
Haramı î’tikâd etmek haram, andan sakınmaktır.
Helâli hem helâl etmek, budur cümle furûzullâh
Hem ashabı güzîn ü tabiin ü müçtehidinin
Ne kim var, ehl-i sünnet vel cemaat cümle ehlullâh
Kamunun itikadın bu yüz on beyt içre bil Hakkı,
Budur hak mezhep ancak, bunda sabit eylesin Allah.
Eğer benden küfür, amd u hatâen sâdır olduysa;
Ben o küfrün cemî’inden berî oldum li-vechillâh.
Dahî şer’a muhâlifse, eğer ef’âl ü akvâlim,
Ben anlardan rücu’ ettim ve tübtü kurbeten lillâh.
Ne kim kılmış Habibullah bize tebliğ-i ahkâmı,
Kabul ettim ânî, amentü billâhi ve hükmillâh.
Dilim ikrarını kalbimle tasdik eyledim candan,
Senin hıfzında imanım, emanet olsun ey Allah! (Âmîn)