Home

halat

Hz. Musa’ya özgü olan Müslümanlarda geneldir.

وَإِذۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَـٰبَ وَٱلۡفُرۡقَانَ لَعَلَّكُمۡ تَہۡتَدُونَ

“Doğru yola gidesiniz diye Musa’ya hakkı batıldan ayıran Kitabı ve Furkan’ı vermiştik.” (Bakara 53)

 

Âyette geçen ‘el-kitabe’ sözcüğünün Hz. Musa’ya verilen Tevrat olduğu, ‘el-furkan’ sözcüğünün ise, hakkı batıldan ayıran hükümler olduğu hemen bütün meallerde ortak bir yaklaşım olarak ifade ediliyor.

Fakat ‘el-kitap’ (Tevrat), zaten hakkı batıldan ayıran olmak zorundadır. İncil’in ve Kur’an-ı Kerim’in olduğu gibi. Öyle ise ‘el-furkan’ sözcüğünün başka anlamları üzerinde durmalıyız. Mesela, bir insana hem ihtiyacı olan parayı verebiliriz hem de ona işine yarayacak fikirler verip bazı yöntemler, bazı yollar öğretebiliriz. Âyette geçen ‘el-furkan’ sözcüğü Hz. Musa’ya verilen veya Tur Dağı’nda iken kazandırılan kişisel bir ilim, ona ait bir vasıf, bir bilgelik olarak düşünülebilir.

Çağımızda yaygın olan kişisel gelişim programları, ihtisas ve doktora çalışmaları gibi, Allah Teâlâ da, toplumda değerler değişimi gerçekleştirmek üzere görevlendirdiği her peygamberini, yazılı metinlerle olduğu kadar, Hz. Musa örneğinde olduğu üzere, doğrudan ya da Cebrail aracılığıyla eğitmekte ve desteklemektedir. Kur’an-ı Kerim’de bununla ilgili örnekler mevcuttur. Hz. Musa’ya, Firavun’la yapacağı görüşmeler konusunda Allah Teâlâ’nın çeşitli yöntemler dikte ettiği, âdeta ikili ilişkilerde izleyeceği diplomatik dili öğrettiği görülüyor ki, bu beceri, ifade ettiğimiz üzere, Hz. Musa’ya kazandırılan kişisel bir beceri anlamında el-Furkan olabilir.

Aşağıya aldığımız İncil’in ‘Mısır’dan Çıkış Bölümü’nde yer alan, Hz. Musa’nın, Allah Teâlâ ile görüştükten sonra kendinde gördüğü eksiklikleri dile getirmesi ve yardım istemesiyle ilgili diyaloglar, Hz. Musa’nın bu eksikliklerinin giderildiği yani ‘El-Furkan’la desteklendiğini gösteriyor.

“10Musa Rab’be, ‘Aman, ya Rab!’ dedi, ‘Ben kulun ne geçmişte, ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. Çünkü dili ağır, tutuk biriyim.’

11Rab, “Kim ağız verdi insana?” dedi, ‘İnsanı sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim? Ben değil miyim? Şimdi git! Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemen gerektiğini sana öğreteceğim.’

13Musa, ‘Aman, ya Rab!’ dedi, ‘Ne olur, benim yerime başkasını gönder.’

14Rab Musa’ya öfkelendi ve “Ağabeyin Levili Harun var ya!” dedi, ‘Bilirim, o iyi konuşur. Hem şu anda seni karşılamaya geliyor. Seni görünce sevinecek. 15Onunla konuş, ne söylemesi gerektiğini anlat. İkinizin konuşmasına da yardımcı olacak, ne yapacağınızı size öğreteceğim. 16O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sen de onun için Tanrı gibi olacaksın. 17Bu değneği eline al, çünkü belirtileri onunla gerçekleştireceksin.”

Demek ki, ‘El-Furkan’, kavmine değil, Hz. Musa’ya kazandırılan kişisel bir kapasitedir. Gerek asi ruhlu kavminin ıslahı, gerekse köklü bir geleneğe ve geçmişe sahip Mısır Hükümetine karşı yürüttüğü mücadelede bu kapasitesini başarılı bir şekilde kullanmıştır.

Sonuç: Furkan, Kur’an-ı Kerim’in de adlarındandır. Bundan çıkan netice ise şudur: Hz. Musa’ya kişisel olarak verilen yüksek seviyedeki hak ile batılı temyiz kabiliyeti (Furkan), Hz. Muhammed Aleyhisselamla birlikte tüm Müslümanlara verilmiştir. ‘Mü’min ferasetle bakar!’ sözünün anlamı budur. Mü’min, hak olanla batıl olanı görür, sezer. Bu nedenle ‘Müminin ferasetinden kork!’ denilmiştir. Allah Teâlâ bizi ferasetli Müslümanlardan kılsın. Âmin.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s