Allah Teâlâ kendi dilediğini mi yaratıyor, insanların dilediğini mi?
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
“Deki: ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın, ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin, hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şey’e kadirsin.” (Âl-i İmrân 26)
Yazının başında şunu hemen vurgulamak isteriz: Allah Teâlâ diler ve yapar; kul diler, fakat Allah dilemezse, yapamaz! Allah Teâlâ’nın dilemesi ve yapmasına sınır yok, insanın ise sınırları var. Allah Teâlâ Halik’tır, insan ise Onun bir mahlûku. Allah Teâlâ’nın mahlûklarından, münhasıran insandan beklediği, iradi fillerle Yüce varlığına kulluk etmesidir. Evet; kul, Rabbi Kerimine teslim olursa her iki dünyada rahat eder. Bir mümine ‘Adam ol!’ demek, ‘Allah’a kul ol!’ demektir. Bir insan, kulluk bilincine sahip değilse, onun maddi ve manevi imkânları, mevkisi makamı ne olursa olsun o, adam değildir. İnsan, sureten insandır, lakin sireten âdemdir. Sireti âdem etmeye bakmak lazım ki, bunun yolu kulluktur.
Mübarek ayet-i kerimeye gelince;
مَالِكَ –Mâlik. Sözcüğün lügat manası: Sahip, demektir. Her şeyin sahibi olan Allah’tır. Varlık, Allah Teâlâ’nın malıdır. Her şeyin mülkiyeti Ona aittir. Allah Teâlâ’nın en büyük mülkü insandır. O, insan mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. (Ne kendini, ne yeryüzünü ne de gökleri mülkleştiremezsin! Başlıklı 47. Fikre bakınız.)
الْمُلْكِ–Mulk. Varlık, demektir. Varlığın kesrette tek tek bir görünümü vardır. Mesela; Ağaç ve insan birer cins isimdir, fakat yeryüzünde milyarlarca insan ve ağaç vardır. Onların zaman ve mekân boyutunda istihdamları söz konusudur. İnsanlar, melekler, cinler, şeytanlar, hayvanlar ve bitkiler; şuurlu şuursuz her ne kadar varlık varsa, hepsi de Rabbimizin mülküdür. Varlık formlarında gözüken doğma, büyüme, gelişme ve ölme halleri mutlak manada mülkün sahibine ait bir tasarruftur.
Ayette geçen; تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ– tutî-l mulke men teşâu / Dilediğine mülk verirsin, anlatımına bir kaç noktadan bakabiliriz. Mesela: Dünya ve Ahret, Allah Teâlâ’nın iki ayrı mülküdür. Dünyayı; insanlara, cinlere, hayvanlara ve bitkilere yaşamaları için bir ev olarak vermiştir; Ahreti ise meleklerine ev yapmıştır. Dünya evi kapanınca varlık Ahret evinde cem olur. İnsan ve melek Ahret evinde birbirlerini görür. Yine mesela: Rabbimiz, denizleri balıklara ev yapmıştır; bir kısım böceklerinin, hayvanlarının evi yerin altındadır… Allah Teâlâ, mülkünü, varlıklarına fıtratlarına göre tahsis etmiştir. Balıklar, ‘Biz karada yaşamak’ yahut insanlar, ‘Biz x galaksisine taşınmak istiyoruz’, diyemezler. Mülkün hangi odasında hangi varlığın ne şekilde yaşayacağını, nasıl besleneceğini, nasıl bir hayat süreceğini kararlaştıran, Allah’tır.
Doğrudan insana bakan yönü itibariyle daha özel anlamda mülk; dünya nimetleri demektir. Ev bark sahibi olmak, işe güce kavuşmak, evlenip çoluk çocuğa karışmak, zahiren insanın kesbine (çalışmasına) baksa da, hakikatte her iş, Allah Teâlâ’nın takdiriyle ve imtihan sırrı gereğince vukua gelir. İnsanlara mülk üzerinde sınırlı bir tasarruf hakkı verilmiştir. Bunun adı seçme hürriyetidir; insanın iradi fiillerine tekabül eder. Zaten Kuran-ı Kerim’in beşere inzali, beşere irade (seçme hürriyeti) verilmesi nedeniyledir. Meleklere kitap verilmedi, çünkü onlar iradi varlıklar değildir. Onların bir dünyası ve sınavı yoktur. O halde insanlar, hayatları boyunca, iradeleriyle, Kuran’da tasnif edilen iyi kötü fiilleri seçip yaparlar. Bu durum onların sınavıdır. Yapma fiilinin sorumlusu insan, fiilin yaratıcısı ise Allah Teâlâ’dır. Rabbimiz, insanların her istediğini yaratmaz; eğer kullarının istediği her şey yaratılsaydı dünyanın bir saatlik ömrü olurdu! İnsanların neler isteyeceğini ve bunların her birisinin gerçekleştiğini varın bir hayal edin. Bir saate de kalmaz, beş on dakika içinde dünya ve onun düzeni bozulurdu. İnsana, mülkte, köklü değişiklikler yapma hakkı verilmemiştir. İsteme fiilinin sınırları vardır. İnsanın istemesiyle, Allah Teâlâ, insanı karga kargayı da insan yapmaz; insana kuyruk takip öküze de akıl vermez. Vb. Koyduğu kanunlar ve sınırlar muvacehesinde insanın iradi fiillerini gerçekleştir ki, bu da derin düşünmeyle fark edilebilecek büyük bir mucizedir.
– وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ vetenzi’u-lmulke mimmen teşâu/dilediğinden de mülkü çeker alırsın… Vurguladığımız gibi; insana dünyada verilen iyi ya da kötü her şey onun bir sınav sorusudur. Yaşamak zaten sınavda olmak demektir. Allah Teâlâ’nın dilediğine dilediğini vermesi ve dilediğinden de dilediğini alması, sınav gereğidir. Demek oluyor ki, insan, istemese de Allah Teâlâ insanları hastalık, yokluk, savaş, doğal afet vb. çeşitli olumsuz hadiselerle olduğu gibi, zıddıyla da; sıhhat, zenginlik, güzellik, makam ve mevki vb. hadiselerle de sınamaktadır. İnsan, iyi ve kötü kategorilerindeki çeşitli durumlarla hayatı boyunca sınanıp durur. Hastalıklar, yoksulluk, savaşlar, terör, vb. haller, zahiren kötü gibi gözükür, fakat kul, mesela, hastalığı bir sınav sorusu bilir, hastalık sorusuna sabırla cevap verirse, sınavı kazanmış olur. Zenginlik eline geçer; zekâtını verir, hayır ve hasenatlarını çoğaltır, parası, insanı azdırmazsa, zenginlik sınavını da geçmiş olur. Hastalık, sağlık, fakirlik, zenginlik vb. sorular karşısında gereğini yapıp sabır ve şükürle sorulara tahammül göstermesi, Allah’ın insandan razı olması demektir ki, sonu cennettir. .
وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ – vetu’izzu men teşâu vetużillu men teşâ/ dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. İnsan, fakirken zengin, zenginken fakir olabilir, sağken hastalanabilir, hasta iken salığına kavuşabilir; insanın başına olmadık işler gelir. Bunlar sınav sorularıdır. İnsan müspet hareket etmesine ve sebeplere sarılarak iş görmesine rağmen, umduğunu bulamayabilir, olumsuz durumu olumluya çevirebilmek için sebeplere sarılacak, hasta ise ilaç alacak, fakirse çok çalışacak, bir kötü alışkanlığı varsa ondan kurtulmak için mücadele edecek… Zenginim; şükrediyor muyum? Fakirim; sabrediyor muyum? Kötü alışkanlıklarım var, kurtulmak için mücadele ediyor muyum? Sürekli otokontrol halinde yaşanan bir hayat. Öğrenci, nasıl sınav kâğıdına yazdığı cevapları sık sık kontrol etmek zorunda ise insan da kendi halini sürekli kontrol etmelidir. Allah Teâlâ’ya güvenmek ise en önemli husustur. ‘Allah Teâlâ, beni seviyor; O Yüce Rab, benim için sadece iyi olanı ister. Öyle ise ben üzerime düşeni yapıp sabrederek sonucu gözetlemeliyim, sonuç istediğim şekilde olsun olmasın, mutlaka benim için hayırlı olacaktır! Çünkü Allah Teâlâ kullarına hayırdan başkasını murat etmez,’ şeklinde düşünmek gerekir.
Sonuç: “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus 44); “Allah, âlemlere zulmü dilemez.” (Al-i İmran 108); “Allah, size kolaylığı ister; güçlüğü istemez.” (Bakara 185); “Allah, kullarına zulmü asla istemez.” (Mü’min 31); “… Zira bütün işler, Allah’a aittir. Allah’ın dilemesi halinde, bütün insanlara hidayet edebileceğini hala anlamadılar mı? …” (Ra’d 31); “Sizi, biraz korku, açlık, mallardan, canlardan, ürünlerden yana eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele! Onlar, bir musibete uğrayınca: Biz, Allah’a aitiz ve elbette Ona döneceğiz derler. Onlara, Rablerinden bir mağfiret ve rahmet vardır. Hidayete ermiş olanlar, işte onlardır.” (Bakara 155-157)