Home

dictators

Nıetzsche çağı devam ediyor!

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer görevini yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez.” (Maide 67)

Maide suresinde Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi milleti arasında kıyamete kadar sürecek ilişkilerde mü’minlerin temel stratejilerinin ne olması gerektiği konusunda bize ilâhî açıklamalar ve uyarılar yapılmıştır.

Milletler arasında münasebetler kaçınılmazdır; İslâm inancı diğer milletlerle olduğu gibi, belki daha fazla Hıristiyan ve Yahudilerle  ilişki içinde olmuştur. Engel, onları samimî dost edinmek ve onlara amelen benzemek konusundadır.

Bir Müslüman kişi, Hıristiyan ve Yahudi inancını veya felsefi bir görüşü benimseyip duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını benimsediği görüşe göre gerçekleştirirse o artık paradigma değiştirmiş biri olarak İslam milletinden kopmuş  kabul edilir. (Kâfir)

Ehl-i kitap bugün ehl-i küfürdür, gittikleri yol dini bir yol değil, felsefi bir yoldur. Yazının sonunda bu konu açıklanacaktır.

Allah’ın doğru yolu ise Kur’ân’ın açtığı İslâm yoludur. Allah’ın doğru yolunu bırakıp küfür yoluna yönelmeye, hangi sebeple olursa olsun, Kur’ân izin vermemektedir. Maide suresinin ekseri âyetinde bu husus vurgulanmıştır.

Maide suresinin konuyla ilgili âyetlerine baktığımızda ehl-i kitabın kıyamete kadar Müslümanlarla ilişkilerinde şu zihin yapısını koruyacakları bize bildirilmiş ve ilişkilerin çerçevesinin bu uyarılar dikkate alınarak çizilmesi gerektiği öğretilmiştir:

  1. Ehl-i kitap söz verir; fakat sözlerini bozarlar. Tahrif ettikleri İncil ve Tevrat âyetlerine de uymazlar. Çıkarları neyi gerektiriyorsa ancak ona uyarlar.  İçlerinden pek azı hariç, Müslümanlar, onların ekserisinden hainlik görmüştür ve görmektedir. (Maide 13, 14)
  2. Yahudiler ve Hıristiyanlar, Allah’ın oğulları ve sevgilileri olduklarına inanmaktadırlar. (Maide 18) Bu inanış aynı zamanda Batı emperyalizminin dinî meşruiyetini de sağlamıştır. Hıristiyan ve Yahudi olmayan memleketler gibi, İslâm memleketlerinin ekserisinin Batılı ülkeler tarafından yağmalanmaya devam edilmesi, halkının öldürülmesi, ‘Yahudiler ve Hıristiyanlar, Allah’ın oğulları ve sevgilileridir’ inanışından tarih boyunca kuvvet almıştır.
  3. Yeryüzündeki anarşi ve fesadın kaynağı, Allah ve resulüne tabi olmayıp aksine Allah ve Resulü ile mücadele eden Batı medeniyetidir. (Maide 33) Anarşizim bir Batı paradigmasıdır.
  4. Yahudileri ve Hıristiyanları kendilerine akıl hocası yapan Müslümanlar kesinlikle aldanmış olurlar. Çünkü onların kalpleri temiz değildir, işleri, daima Müslümanların aleyhine hareket etmekten ibarettir. (Maide 41)
  5. Müslümanlar Yahudilerin ve Hıristiyanların bu psikolojilerini bilip uyanık davranmak durumundadır. Öte yandan Müslümanlara bunlarla ilgili hükümlerinde âdil davranmaları da emredilmiştir. (Maide 42)
  6. Müslümanlar, Hıristiyanları ve Yahudileri idareci, dost ve sırdaş edinemezler. Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdır. Müslümanlar Kur’ân yoluyla, İncil’e ve Tevrat’a sahip çıkarken, onlar İslâm’ı ve Hz. Muhammed’i alaya almaktadırlar. Allah’ın uyarılarına rağmen, Müslümanlardan, ‘Bu zaman o zaman değil, biz hiçbir konuda onlardan daha iyi durumda değiliz, her alanda onların öncülüğünü kabul etmek akıllıcadır’ mantığını ileri sürenler, onlardandır. (Maide 51, 52 ve 57) Bu teslimiyetçi anlayış İslâm dünyasının sömürgeleştirilmesinin en büyük sebebi olmuştur.
  7. Ehl- kitaptan birçoğu Allah’ın haramlarını işlemeyi ‘iyi bir hayat’ kabul etmekte; iktisâdi, siyasî ve kültürel sistemleri ve değerleri yoluyla olduğu gibi, savaş, terör gibi yöntemlerle de insanlığı soymakta, güç toplamakta ve haram yemede yarışmaktadırlar. Onların kiliseleri, havraları bu sömürü düzenin ortakçısı ve bir payandasıdır. (Maide 62, 63, 64, 68)
  8. Modern Batı paradigması güçten başka bir kuvvete istinat etmemektedir. Güç’e dayanarak canlarının ve keyiflerinin istediği gibi dünyada at oynatmaktadırlar. (Maide 70)
  9. Batı, kültürel aidiyeti itibarîyle ikoncudur, nesne tapıcıdır; putperesttir, figüratif İsa, Meryem ve Tanrı kurgusu bunun kanıtıdır. (Maide 72-76) (Batı, modern çağdaki Yunan’dır.)
  10. Müminlere düşmanlıkta Yahudi ve müşrikler insanların en fenasıdır. (Maide 82)

Ünlü Filozof Frıedrıch Nıetzsche, Deccal adlı reddiyesinde Hıristiyan ve Yahudi inanışına karşı eleştiriler ileri sürmüştür. Kitabının son makalesi olan 62. Bölümün başında şunları yazar Nıetzsche:

“Ve bununla sona geliyorum ve kararımı açıklıyorum. Hıristiyanlığı mahkum ediyorum. Bu ana dek bir davacının ağzına aldığı en korkunç davayı açıyorum Hıristiyan kilisesinin aleyhine. Bence kilise düşünülebilecek en büyük yiyiciliktir, onun içinde mümkün olabilecek en son yiyiciliğe karşı bile bir istek vardır. Hıristiyan kilisesi bozulmuşluğu ile dokunulmamış hiçbir şey bırakmamış, her değeri bir değersizlik, her gerçekliği bir yalan ve her namusluluğu bir ruh-alçaklığı haline getirmişti. Bana hâlâ onun ‘insani’ kutsamalarından bahsetmeyin sakın! Herhangi olağanüstü kötü bir durumu ortadan kaldırmak onun en büyük menfaatine ters düşüyordu: Onlar böyle durumlar sayesinde yaşıyordu, hatta kendilerini ebedileştirmek adına böyle durumlar yaratıyorlardı…

Nıetzsche, Deccal’ın 46. bölümünde ise Yahudi inanışıyla ilgili değerlendirmelerinin sonuna gelir ve Yeni Ahit’le ilgili şu yargıları ileri sürür:

Bütün bunlardan nasıl bir sonuç çıkar? Yeni Ahit’i okurken eldiven giymenin iyi olacağı sonucu ortaya çıkar. Zaten bu kadar çok pisliğin böylesine yakın olması bizi buna zorlayacaktır neredeyse… Yeni Ahit’in içinde sempatik bir tek yan görebilmek için boşuna aradım; onun içinde bağımsız, lütufkâr ve namuslu olan hiçbir şey yoktur… Yeni Ahit’in içinde sadece kötü içgüdüler bulunur, bu kötü içgüdüler için bile cesaret bulunmaz. İçindeki her şey korkaklık, görmezlikten gelme ve kendini kandırmadan ibarettir. Yeni Ahit’i okuduktan sonra her kitap temiz gibi gözükür…”

Nıetzsche’nin Batı’nın bu iki köklü inancına bakışı özetle bu iki paragraftaki gibidir. Peki Nıetzsche, Hıristiyanlık ve Yahudilik inanışlarının yerine ne önermiştir? Nıetzsche’nin bu soruya cevabı bugünkü Batı’yı tanımamızı da mümkün kılmaktadır.  Yüzyılımız Nıetzsche’nin tezleri doğrultusunda vücut bulmuştur. Korkunç dünya savaşları ve devam eden bölgesel savaşlar, kardeşler arasına sokulan derin fitneler Batı medeniyetinin iç dinamiklerinin güç ve iktidar olduğunu şüpheye yer vermeyecek açıklıkta insanlığa göstermiştir. Batı medeniyetinin bugün de muharrik gücü hak-adalet değildir, güç’tür; vahşi ve şeytani bir güç.

Batı medeniyeti ne İncil’i ne Tevrat’ı dinlemektedir; o, Nıetzsche’nin sadık öğrencisi olmuştur. Nitekim Deccal’ınde, Nıetzsche,  ‘Üstün insan’, ‘Güç’ ve ‘Ben’ merkezli modern Batı algısının hamurunu aşağıdaki anlatımlarıyla yoğurmuştur:

“…Kendine karşı derin bir saygı; kendine karşı sevgi; kendine karşı mutlak özgürlük… Gerisi mi? Gerisi insanlıktan ibarettir. – İnsanlıktan üstün olunmalı  –  güç ile, yüreğin üstünlüğü ile, küçümseme ile…

İyi olan nedir? – Güç duygusunu, güç arzusunu ve insanın içinde var olan gücü artıran her şey.

Kötü olan nedir? –Güçsüzlükten doğan her şey.

Mutluluk nedir? – Güç’ün çoğaldığı ve bir direnişten üstün gelindiği hissi.

Memnuniyet değil, daha fazla güç; genel anlamıyla barış değil, savaş; erdemler değil, yetenek.

Bizim insan sevgimizin ilk kuralı şudur: Güçsüzler, iyi yetişmemiş olanlar yok olmalı. Bir de onlara bunun için yardım etmeli…” (2. Bölüm.)

“Bana göre, büyüme, süreklilik, güçlerin birikmesi ve güç’ün içgüdüsü hayattır: Güç arzusunun bulunmadığı bir yerde çöküş kaçınılmaz olacaktır…” (6. Bölümden)

Sonuç: Batı kültürü içinde pek çok şey gibi Hıristiyanlığı ve Yahudiliği de barındırır; fakat modern Batı’nın asıl muharriki din değildir, güçtür. Birçok şeyden doğan ve insanlığı boğan güç. Nıetzsche tilmizleri olup güce tapan liderlerin kıtalarda yol açtığı felaketler sona ermiş değildir. Bu hastalıklı üstün insan tipolojisi yıkılmak mecburiyetindedir. İnsanlık el ele verip bu işi başarmalıdır. Fakat hangi güçle, nasıl? Yukarıdaki âyet bu soruya cevap vermektedir. Kur’ân’ın rehberliği dışında ikinci bir yol yoktur. Çünkü sadece Kur’ân varlığı ve tüm insanlığı rahman ve rahim olan bir ilaha raci kılmaktadır.

(M. Talat Uzunyaylalı)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s