En önemli soru:
Neye tapıyorsunuz?
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
“Babasına ve kavmine demişti: Neye tapıyorsunuz?” (Şu’arâ 70)
Babası Azer ve kavmi, Hz. İbrahim’in bu sorusuna, “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz!” (71) cevabını verdi. Hz. İbrahim, bu kez de, “Peki, yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?” veya “Size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?” diye sordu. (72, 73) Şöyle cevap verdiler: “Hayır, biz babalarımızı böyle yapar bulduk!” (74) Hz. İbrahim, “İşte gördünüz mü taptıklarınızı!” (75) diyerek derin çelişkilerini, putperestlik inancının değersizliğini ve anlamsızlığını gösterdi.
Putperestlik, şekilli cisimlere, tasvirlere ve ikonalara Tanrı imiş gibi tapınmak veya şekilli cisimlerin, ikonaların ve tasvirlerin herhangi bir maneviyata sahip olduğunu varsayıp tapınmak, duayla onlara fazilet yüklemek veya bel bağlamak demektir.
Putperestlik aslında yok olmadı, her toplumda bir şekilde gözükmektedir. Her ne kadar kendileri bunu kabul etmese ve siz de ‘Mekke’de Beytullah’a tapıyorsunuz, yatak odalarınızda duvarlara Kuran asarak, boynunuza Gevşenler takarak onlardan koruma bekliyorsunuz’ (!) gibi bir savunma refleksi geliştirseler de, Hristiyan kiliselerindeki Hz. İsa ve Hz. Meryem tasvirlerine, diğer aziz ikonlarına yapılan tazimler, bu nesnelerin birer hatırlatma nesnesinden çok, tapınma nesnesi olduklarını gösteriyor. Maddî cisimlerden ve çeşitli simgelerden ibaret olan Uzakdoğu dinleri zaten doğrudan birer Putperestlik inancıdır.
Putperestlik; insanın kalbindeki dinî duygunun bir sapması, kişinin yüreğindeki Tanrı kavramını asıl Tanrıdan başka herhangi bir şeye aktarmasıdır. Dini şahsiyetlerin, devlet adamlarının, ideologların, şairlerin, ünlü kişilerin heykellerini yapıp onların önünde törenler düzenlemek, o heykellerin manevi bir huzuru olduğunu düşünmek, sözle ve eylemle bunu söylemek ve göstermek, kadım putçuluğun günümüzdeki modernize edilmiş bir görünme biçimidir denilebilir. Simgelerin zihinlerdeki imgelerinin içte otokontrol sağlaması da putperestliğin yürekteki tutunmasını aşikâr kılmaktadır.
Hazreti Kuran’ın bütün inkılapları insanlığın ürettiği putperest atalar kültürünü zihinlerden tasfiye etmek ve cisimleştirilmemiş, saf bir Allah inancını akla kabul ettirip yürüklere mal etmektir ki, büyük ölçüde başarmıştır. Ne var ki, 7 milyarı aşkın günümüz insanlığının büyük bölümü hâlâ Azer’in yolunu izlemekte ve nesnelere doğrudan ya da dolaylı olarak tanrı diye tapmaktadır. Bu durum bize insan aklının beş duyunun ötesindeki meseleleri kavramakta nasıl zorlandığını, İslam inancının soyut düşünmeyi öğreterek, insanın manevi mahiyetini aşkın olanla başarılı bir şekilde buluşturduğunu ve ‘tevhid-i uluhiyeti’ tesis ettiğini gösterir.
Sonuç: Dinî yahut kültürel mahiyetteki heykeller, tasvirler, resimler ve objeler hakkında, ‘ulu kimselerin hatırlanması maksadıyla onların onurlarına yapılmış nesnelerdir, bunun aksini düşünmek art niyetliliktir!’, şeklinde bir savunma refleksi geliştirilmiştir. Oysa mekânlarda yahut sair yerlerde heykellerin ya da dinî mahiyet yüklenmiş objelerin önünde yapılan ‘derin ibadetler’ nasıl açıklanacaktır? Biz Müslümanlar dahil, nesnelere koruyuculuk atfederek, nesneyi-objeyi puta dönüştürüp dönüştürmediğimizden emin olmalıyız. Çünkü böyle bir şey en büyük küfür olan şirk günahını işlemektir ki Allah’ın affetmeyeceği günahtır.
M.Talât Uzunyaylalı