Kuran alarmı çalıyor!
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
“Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?” (Şu’arâ 161)
“تَتَّقُونَۚ / tettekûn / sakınmak” ifadesi Peygamberlerin Allah’ı ve Hak Dini tanıtmak için gönderildikleri kavimlerine tebliğden sonra kullandıkları bir ikaz dilidir. Allah’tan sakınmak, korkmak, Allah’a saygı duymak demektir. İnsanın insandan korkup Allah’tan korkmaması paradokstur.
“اَلَا تَتَّقُونَۚ/sakınmaz mısınız?” ifadesi kalıp bir cümle olarak Peygamberlerin öyküsünün anlatıldığı Şu’arâ suresinde peygamberlerin lisanından zikredilmiştir. Bu ifade, ‘tebliğ dili’nin etkili bir göstergesi ve peygamberlerin uyguladığı tebliğ metodunun da bir parçasıdır.
Bu kalıp cümlenin aralarında uzun asırlar geçmiş Peygamberlerin ortak ikaz cümlesi olması onların Allah tarafından eğitildiklerine de somut bir delil teşkil etmektedir.
“اَلَا تَتَّقُونَ / elâ tettekûn / sakınmaz mısınız!” ifadesiyle Nuh (as) kavmine şöyle öğüt verdi: “İż kâle lehum eḣûhum nûhun elâ tettekûn / Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: Allah’tan sakınmaz mısınız?” (Şu’ara 161)
“اَلَا تَتَّقُونَ / elâ tettekûn / sakınmaz mısınız!” ifadesiyle Hud (as) kavmini uyardı: “İż kâle lehum eḣûhum hûdun elâ tettekûn / Kardeşleri Hud onlara Allah’tan çekinmez misiniz! dedi.” (Şu’arâ 124)
“اَلَا تَتَّقُونَ / elâ tettekûn / sakınmaz mısınız!” ifadesiyle Salih (as) kavmini ikaz etti: “Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: Allah’tan sakınmaz mısınız?” (Şu’âra 142)
“اَلَا تَتَّقُونَ / elâ tettekûn / sakınmaz mısınız!” ifadesiyle Lût (as) kavmine dedi: “Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?” (Şu’arâ 161)
Ve yine “اَلَا تَتَّقُونَ / elâ tettekûn / sakınmaz mısınız!” uyarısını Şuayb (as) da kavmine yaptı: “Şuayb onlara şöyle demişti: Allah’tan sakınmaz mısınız?” (Şu’arâ 177)
“Sakınmaz mısınız” cümlesi, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar, bütün Peygamberlerin ilahî tebliğinin final cümlesi gibidir. Sadece ödülün isteklendirme sağladığını düşünmek doğru değil, ceza da, görevin yapılmasında bir isteklendirme etkisi göstermektedir ki, tüm kamu düzeni bu esas üzerinde çalışır. Bir memur, işini kaybetmemek ve suçlu duruma düşmemek için yasalara ve yönetmeliklere uyarak görevini yerine getirir. Şef, müdür vs. kontrol istasyonları da memuru ve işini bu yönden takip altında tutar. Haliyle peygamberlerin yaptığı ilahi ikaz da benzer bir isteklendirme cümlesidir. İnsanın ilahi memuriyeti de onun kulluğudur.
Sonuç: “اَلَا تَتَّقُونَ / elâ tettekûn / sakınmaz mısınız!” uyarısı, “Allah’tan sakının!” demektir. Allah korkusu imanın bir parçasıdır; sakının, aksi durumda başınıza iş açmış olursunuz. İnsanın yaptığı düzenlemeler suçun karşılığında daima ceza öngörür, dini uyarılar için de bunu unutmamak gerekir. Allah’tan çekinmemek, büyük ölçüde Allah’ın kudretini anlamamak demektir. Trafiği düzenleyen ışıkların birer uyarı işareti olduğunu bilen sürücüler, can ve mal emniyetleri için, ikaz ışıklarına azami ölçüde uymaya gayret ederken, ezan çağrısının, aynı zamanda bir ikaz olduğunu duymayıp, Allah’ın çağrısına namaz kılarak cevap vermemek, anlamamak ve ‘Allah’tan sakınmamak!’ anlamı taşır. Işıklara riayet edilmediğinde nasıl can ve mal emniyeti tehlikeye giriyorsa, Allah’ın emirlerini tutmamakla da kişi kendi aleyhine, manen, ağır sonuçlar ortaya çıkarmış olmaktadır. Allah, yücedir; merhamet sıfatları müjde verirken celal sıfatları da ikaz ihlallerinin ceza ile karşılanacağı gerçeğini Kuran’da öğretir. İmanlı bir insanın gönlü, hayat karşısında sevinçle dururken, Rabbinin huzurunda durduğunu bilir ve bu bilmenin getirdiği motivasyonla ‘korku ve ümit’ içinde yaşar; kırmızı ışığı gördüğü, kornaların ikazını duyduğu gibi, ezanı da duyar, namazı da kılar.
M.Talât Uzunyaylalı