Home

332354756019_

Ahzâb Suresinde Hz. Muhammed (sav)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ

“Andolsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, Resulullah güzel bir örnektir.” (Ahzâb 21)

Ahzâb suresinin ilk üç ayetinde, ‘Ey Peygamber!’ ifadesiyle Rabbimiz, Hz. Muhammed (sav)’e şu talimatları vermektedir:
“Allah’tan kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.
Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Allah’a güven; vekil olarak Allah yeter.”
Bu talimatlar, aynı zamanda kıymete kadar Müslümanlara verilmiş bir talimattır.

Ahzâb suresinin altıncı ayetinde ise, “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır…” ifadesiyle Hz. Muhammed (sav)’in müminler nezdindeki yerini ve yüce değerini öğretmektedir. Hz. Muhammed (sav)’in daveti ve mücadelesi Müminlerin dünya ve ahrette saadete kavuşmalarıdır. Her Müslümanın en yakını Allah’ın Resulü Efendimiz hazretleridir. Tevbe suresinde Efendimizin bu özelliği, “Müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir,” (a.28) ayetinde vurgulanmıştır.

Ahzâb suresinin yirmi birinci ayetinde ise Efendimizle ilgili yine şöyle buyuruluyor: “Andolsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, Resulullah güzel bir örnektir.” Sosyologların ‘rol modeli’ şeklinde bir tanımlaması var, buna göre rol modeli, davranışı, örneği veya başarısı, özellikle gençler ve başkası tarafından taklit edilebilecek kişi, şeklinde tanımlanmıştır. Tabiri caizse, Hz. Muhammed (sav), kıyamete kadar iki dünya mutluluğu isteyenlerin yegâne rol modelidir. Müslümanlar, her işte Peygamber’i örnek alsaydı bugün İslam dünyası bu durumda olmazdı. O, her işinde samimi ve sebatkârdı. Nitekim Uhud savaşında yaralanmasına rağmen, Allah’a güvenmiş ve cephede sabretmişti. Efendimiz, Müslümanların Peygamberi olduğu gibi, onların emrine uydukları lideridir; o, her konuda kendisine uyulmaya değer hasletlere sahiptir. Rasulullah’ın sünneti Müslümanların tarih boyunca örneklik kaynağı olmuştur. Öte yandan Peygamberimiz, herkesten çok Allah Teâlâ’yı zikrediyor ve salih amel işliyordu; ayetin son kısmında, Efendimiz bu yönüyle de Müslümanlara örnek olarak gösterilmektedir.

Ahzâb Surenin otuz altıncı ayetinde ise, şu tespit yer almaktadır: “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Peygamber Efendimizin kararlarının Allah’ın ayetleri doğrultusunda alınmış ve verilmiş kararlar olduğu ve bu nedenle itaatin gerekliliği vurgulanmıştır. Ayetin zamanımıza bakan yönü itibariyle de şu söylenebilir: Müslümanlar, görüşlerini ve eylemlerini Kuran ve Sünnet ekseninde yapmakla yükümlüdürler. Örneğin namazı Allah’ın emrine uygun ve Sünnete tabi kılarken, parayı piyasaya göre yönetmek derin bir çelişki olacaktır.

Ahzâb Suresinin otuz dokuzuncu ayeti ise şöyledir: “O peygamberler, Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah’tan korkarlar ve O’ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter.” Peygamberler, mücadele ettikleri krallardan onların askeri şeflerinden ve putperest toplum bireylerinden korkmadılar, onlar, Allah’ın gönderdiği emri (vahiy) olduğu gibi aktardılar. Müslümanlar bugün vesveseye düşmüş durumdadır; Allah’ın emirlerini bütüncül olarak savunamamakta, canlarına, mallarına, iş güçlerine gelecek zarardan çekinmektedirler. Oysa insanın insandan çekinmesi ve Allah’ın mesajını görmezden gelmesi Kuran’a ve Sünnete muhalif bir tutum ve davranıştır.

Ahzâb Suresinin kırk beş ve kırk altıncı ayetlerinde Efendimizin görevi ve manevi mahiyetiyle ilgili şu ayetler yer almaktadır. “Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı gönderdik. Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak.” Peygamberler, görevlendirildikleri topluma vahyi iletmek üzere, Allah’ın kendilerine izin verdiği kimselerdir. İzin verilen ve mucizelerle desteklenen Peygamberler, Allah’ın yardımı açıkça kendileriyle birlikte olduğundan, vazifelerini başarılı bir şekilde yapmışlardır. Peygamberler, toplumsal paradigmayı kökten değiştirdiğinden, bu zor iş, ancak Allah’ın görevlendirmesi ve elçilerini korumasıyla mümkün olmuştur. Peygamber Efendimiz Allah’ın izniyle görevini yaptı, vahiyle aydınlanmış yüksek şahsiyetiyle, Mekke ve Medine ufuklarını sarmış ve her yanı örtmüş cahiliye karanlıklarını, bir güneş gibi aydınlattı.

Ahzâb Suresinin elli altıncı ayetinde; “Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirir. Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin,” ahlaki öğüdü (Peygamberimizin yüce ismi geçince salavat okumak vaciptir) yer almaktadır. Ne kadar mühim bir mesaj: Allah, elçisi, rahmet ve selamet içinde olsun diye ona salavat getirirken Müminler hiç salavat getirmez mi? Salavat okumayı aynı zamanda Peygamberimize karşı farkındalığımızı diri tutmak üzere bize öğretilmiş ilahi bir düstur olarak da görmeliyiz.

Ahzâb Suresinin elli yedinci ayetinde Rabbimize ve Efendimize karşı menfi bir tutum içinde olanlara yönelik önemli bir ikaz ve tehdit yer almaktadır: “Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” Allah’ı ve Peygamber’i inkâr, Allah’ın emirlerine karşı isyan, Kuran’ı yok sayma, Yahudilerin, Hıristiyanların son Peygamber’i ve Hak Din’i inkâr ve tahfife cüretleri, tüm bunlar ağır birer hezeyandır. Allah’a ve Peygamberine karşı atılan ve tahrif edilmiş kitaplara giren Allah’ın oğlu, eşi olduğuna dair iftiralar, peygamberimize kâhin, mecnun, sihirbaz, şair vb. takılan küçültücü sıfatlar, tüm bunlar Rabbimizin ve Resulünün incitilmesi demektir. Bu incitme bugün de devam etmektedir. Vay o gafillerin haline.

Sonuç: Ahzâb Suresinin yetmiş bir ve yetmiş ikinci ayetleriyle bitirelim: “Ey iman edenler! Allah’tan sakınıp doğru söyleyin ki, O da amellerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah ve Resulüne itaat eden büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” Allah her şeyden haberdardır. Kalp ve dil konusunda Allah’tan korkan selamette olur. Ayette geçen doğru söz, Hakk’a götüren söz demektir; Müminler konuşurken nefislerine hoş gelen sözü söylememeli, daima doğruyu söylemelidirler. Mühim bir nasihattir ki, dilini koruyan dinini korur! Hayrın başı doğru sözlülüktür.

M. Talât Uzunyaylalı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s