İman Hakk’a, hizmet halka!
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ أُوْلَـٰٓٮِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِيہَا خَـٰلِدُونَ (*) وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِيثَـٰقَ بَنِىٓ إِسۡرَٲٓءِيلَ لَا تَعۡبُدُونَ إِلَّا ٱللَّهَ وَبِٱلۡوَٲلِدَيۡنِ إِحۡسَانً۬ا وَذِى ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡيَتَـٰمَىٰ وَٱلۡمَسَـٰڪِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسۡنً۬ا وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّڪَوٰةَ ثُمَّ تَوَلَّيۡتُمۡ إِلَّا قَلِيلاً۬ مِّنڪُمۡ وَأَنتُم مُّعۡرِضُونَ
“İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklar. Hani, biz İsrailoğulları’ndan, ‘Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz’ diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” (Bakara 82-83)
آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ – âmenû ve’amilû-ssâlihâti (iman ve imana uygun iş yapmak), inanmadan sonra kuldan beklenenleri ifade eder. Salih emel, Allah Teâlâ’nın razı olacağı işlerdir ki, âyette bir kısmı sayılmıştır. Şunu unutmamak gerekir: Takva, Hakk Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uygun işlerde gözükür; ameli salih olmayanın takvası olmaz. Ameli salih sahipleri dünyada kendilerine gösterilen ve sevdirilen güzelliklerin asıllarına cennette ulaşacaklar; bu da Hakk’ın vadidir ve vuku bulacaktır.
لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ– lâ ta’budûne illa(A)llâhe (Allah’tan başkasına kulluk etmeyiniz) uyarısı, ameli salih ağacının temelidir; diğerleri bu ağacın dalları, yaprakları olarak büyüyüp gelişir. Âyette İsrailoğullarından yapılması istenilen ameli salih fiiller, Hz. Âdem’den Efendimiz (a.s.v) kadar, peygamberlerin ümmetlerinden istendi. Burada şu noktayı da düşünmemiz gerekir: Allah’a iman gerçekleşmezse insan, put yapmaktan ve ona tapmaktan kurtulamaz! Allah Teâlâ ise, kendisinden başkasına kulluk etmeyi yasaklayıp ameli salih yapılmasını isteyerek insanı kendi nefsi ve varlık karşısında özgürleştirir; böylece kulu putçuluktan korur.
Belki edebe aykırı olacak, fakat konunun daha iyi anlaşılması bakımından şöyle bir soru soralım: لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ (Allah’tan başkasına kulluk etmeyin) buyurarak, Allah Teâlâ, kendisi için ne elde etmek istiyor?
Şöyle bir örnek düşünelim: Çok miktarda verimli arazilere, su kaynaklarına, maddi ve manevi imkânlara sahip, sözü geçer, her işe muktedir, güç, kuvvet ve irade sahibi zengin bir insan, elindeki bütün imkânları, kendi arazisinde yaşayan diğer insanlara vermiştir. Bunun karşılığı olarak da onlardan, kendine bir şey istemediği gibi, aksine, kendi anne babalarına iyi bakmalarını, hısım akrabalarına sahip çıkmalarını, çevrelerindeki yoksulları, yetimleri, her türlü ihtiyaç sahibini gözetmelerini, ilişki hâlinde oldukları insanlara iyilik yapmalarını, birbirlerine karşı saygılı davranmalarını, hak ve hukuka riayet etmelerini, mallarından bir miktarını ihtiyaç sahiplerine vermelerini vb. istemektedir. (Ahlak)
Dünyada, böyle bir zengin, böyle bir ağa, böyle bir hükümet, böyle bir devlet, duyulmuş şey midir? Adı devlet olsun şahıs olsun, almadan veren var mı?
Sonuç: Cenabı Hakk’ın hükümeti, gerçekte kendisi için bir şey istemiyor, istediği mülkünde oturan insanların birbirine yardım etmesidir. İnsan, namaz eylemiyle Allah’a yönelerek, muhtaçlara zekât vererek, kendi ruhunu besler, olgun bir mü’min sıfatını kazanır. Farkında olarak yapılan ibadetler insanı mükemmelleştirmek içindir. Ayete bir kere daha bakınız: Yüce Zât’ına olan imanın çıktısı insan içindir; Allah, insanlara dosttur, yardım, şefkat ve merhamet membaıdır ve O, her şeyden münezzehtir. İman Hakk’a, hizmet halkadır.