Namaz dışında kıble yoktur, istikamet vardır!
وَلِلَّهِ ٱلۡمَشۡرِقُ وَٱلۡمَغۡرِبُۚ فَأَيۡنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجۡهُ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ وَٲسِعٌ عَلِيمٌ۬
“Doğu da, Batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır. Allah her şeyi kuşatmıştır ve her şeyi bilmektedir.” (Bakar 115)
Daha çok kıbleyle ilgili kabul edilen ve açıklanan bu âyet, Allah’ın, isim ve sıfatlarıyla varlığı kuşattığını açık bir şekilde bize gösteriyor. وَجْهُ اللّهِ – vechuAllâh/Allah’ın yüzü ifadesi dikkat çekicidir; doğu, batı, yani ne yana dönerseniz yüzünüzü, yüzünüze bakan yüz, Hakk’ın yüzüdür. Allah, sizi görüyor, size bakıyor, her işinizi biliyor. Öyle ise siz, ibadet veya günah kastıyla hareket ettiğinizde Allah, bunu bilir.
عَلِيمٌ وَاسِعٌ – vâsi’un ‘alîm(un) ‘ilmi her şeye muhit’, ifadesi, Allah’ın, her bir varlığı kuşatmasını ve bilmesini, bütün cihetlere şamil kılar. Yani, Allah, insanı ve diğer varlıkları, batın, zahir, evvel ve ahir cihetiyle, bütün yaşam evreleriyle birlikte, eksiksiz bilir; varlığı ihatası maddi ve manevi âlemleri ve içlerindeki varlık türlerini, onların inkârlarını ve imanlarını, yöneliş veya uzaklaşma çabalarını, kuşatır; Allah, varlığın en yakın şahididir.
فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ – feeynemâ tuvellû ‘nereye dönerseniz’ ifadesi, müthiştir: Öncelikle belli bir yere dönmemeyi ihsas ettiren bu ifade insanın putperest kültüne karşı bir reddiyedir. Uzun asırlar boyunca insanlar tapınaklar yaptılar, putlar diktiler, dağları, ağaçları, vadileri, hatta yıldızlara varıncaya kadar çeşitli varlıkları, kutsal kıldılar, onlara perestiş ederek ibadet kastıyla onlara yöneldiler. Putperestlerin olduğu kadar, Yahudilerin ve Hristiyanların da bu türden yöneldikleri kutsal mekânları vardı. İbadetin geçerli olması bu mekânlarda yapılmasına bağlanıyordu. Âyet, öncelikle bu anlayışı ortadan kaldırdı. İnsanın tarihsel zihnini âdeta sıfırladı. Onun bakışını bir nesneden veya mekândan kurtarıp âlemlere, âlemlerin yaratıcısına çevirdi. Allah’ın bir yerde, bir yönde olmadığını, her yönde olduğunu gösterdi.
Sonuç: İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar Beyt’ül Makdis’e (Küdüs-Mescid-i Aksa) yönelerek namaz kılıyorlardı. Yahudilerin bu durumu istismar etmeleri üzerine Allah, ayetle, bunu değiştirdi ve Mekke’deki Beytullah’a yönelerek namaz kılınmasını emretti. Yeryüzünde Beytullah’tan başka hiçbir mekân doğrudan kutsal değildir. Namaz ibadeti dışında iman sahibinin diğer hiçbir işi için kıble yoktur, istikâmet vardır. İstikamet ise, Kur’an-ı Kerim’deki emir ve yasaklar çerçevesinde bir hayatı yaşamaktır. Bu hayatı Müslüman deniz kıyısında da yaşar, yayla evinde de; yeryüzünün her yerinde yaşadığı gibi, mesela Ay’da da yaşar! Çünkü Allah’ın veçhi her yerdedir.