Kuran’ın günümüzdeki bir mucizesi
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
“Doğrusu Allah katında din, İslam’dır. O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesi ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastandır. Her kim de Allah’ın ayetlerini inkar ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.” (Âl-i İmrân 19)
Şöyle bir manzara hayal edelim: Bir gün bir gelişme olur ve Kuran’da ismi geçen peygamberlere Allah Teâlâ bir kere daha hayat bahşeder ve eş zamanlı olarak onları ruhlarını kurtarmak üzere insanlara gönderir. Âdem (as), İdris (as), Nuh (as), Hûd (as), Salih (as), İbrahim (as), Lût (as), İsmail (as) ,İshak (as), Yâkup (as), Yûsuf (as), Eyyup (as), Şuayb (as), Musa (as), Harun (as), Dâvud (as), Süleyman (as), İlyas (as), Elyasa (as), Zülkifl (as), Yûnus (as), Zekeriya (as), Yahya (as), İsa (as) ve Muhammed (as), ilahi dini açıklamak üzere, bir kere daha halkın arasındadır. Her kıtada manevi bir hareketlenme başlamıştır. İnananlar ve medya, kalabalık bir ordu şeklinde peygamberlerin peşindedir. Hemen her ülkede, peygamberler, otomobille ve uçakla seyahat etmekte, cep telefonu ve bilgisayar kullanmakta, dev salonlarda, görüntü ve ses sistemlerindeki son teknolojileri de kullanarak, düzenlenen irşat toplantılarına katılıp, Âlemlerin Rabbini tanıtmakta ve O yüce yaratıcının emirlerini tebliğ etmektedirler.
Dünyada tek gündem vardır: Geri dönen peygamberler. Haber ajansları konuyla ilgili her gün yüzlerce yazılı ve görsel haber geçmektedir. Kısa sürede bir şey dikkat çeker. Tüm peygamberler halkı tek bir dini kaynağa, sadece Kuran’a, davet etmektedirler. Biri diğerinden farklı bir söz söylememektedir. Her salon toplantısında, her meydanda, her TV programında, her peygamberin önünde duran kitap Kuran’dır; Kuran’daki anlatımla Yüce Yaratanı kitlelere tanıtmaya çalışmaktadırlar.
“Bizim dini metinlerimiz niçin kullanılmıyor?”
Peygamberlere yapılan itirazların başında bu husus gelmektedir. Neden İncil, Tevrat gibi kitaplar ya da Budizm’in, Şintoizm’in dini metinleri ortada yoktur? Neden Cebrail, yeni bir vahiy getirmemiştir? Bu tür itirazları hayretle karşılayan peygamberler, birinci görevlerinde de insanlara Kuran’daki ayetleri tebliğ ettiklerini, ta başından beri Allah Teâlâ’nın emrettiği dinin ve bu dinin kitabının Kuran olduğunu söylemektedirler. İsa (as)’a büyük ilgi gösteren Hıristiyanlar, onunla fikri çatışma içine girmişlerdir. İsa (as), İncil’de anlatıldığı gibi, kendisinin Allah’ın oğlu olmadığını, eşi çocuğu olmayan Allah’a, kendisine ve annesi Meryem’e iftira edildiğini söylemekte ve işin hakikatinin Kuran’daki gibi olduğunu belirtmektedir. Biz bu hayali kurguyu terk edip hakikate bakalım.
Kuran’ın mucizesi
Müslümanlar olarak Kuran’ın Allah Teâlâ’nın son kitabı olduğuna inanıyoruz. Kuran dininin adı, İslam’dır. Yine Kuran’daki ayetlerden öğreniyoruz ki, saygıdeğer isimlerini andığımız peygamberlere gönderilen ilahi metinlerin orijinal halleri Kuran’da toplanmıştır. Kuran, öykülerini anlatarak peygamberlere sahip çıkmakta ve onlara vahyedilen ilahi hakikatlerde bir değişikliğin olmadığını bildirmektedir.
Kuran’ın fesahati, belagati, üslubu vb. üstün özellikleri üzerinde durmayacağız; çünkü yazının her türünün ve kitabın her çeşidinin adeta seller gibi akıp gittiği çağımızda Kuran seviyesinde ne bir bilim eseri, ne bir edebiyat eseri, söz konusu değildir. Yüz yıllardır bu hakikat değişmemiştir.
Kuran hariç, hiçbir bilim ve edebiyat eseri, sanat hareketi, felsefi ilgi, insanlarda yüz yıllar süren bir paradigma değişikliğine sebep olamamıştır. Kuran’dan önce toplum ne durumdaydı, Kuran’dan sonra ne duruma geldi? Tek başına bu husus incelemek bile İslam’ın yeryüzünde nasıl muazzam bir inkılap vücuda getirdiğini gösterir. Kuran, on beş asır önce, delalet ve sefahat çukurlarında debelenen, putlara tapan, köleci, yağmacı, faizci, zulümkâr, alkolik, şehvetperest Arap toplumundan başlayıp insanlığa yüksek bir ahlak ve insanlar arasında eşitlik prensibini getirdi. Putlara tapmayı yasakladı. Adaleti, iyiliği en büyük erdem saydı. Böylece medeni gelişmelerin önünü açtı.
Kuran’ın vahyedilmesi üzerinden neredeyse bin beş yüz yıllık bir süre geçti. Bu yaştaki hiçbir kitap modern insana hitap edemez. Kuran’dan başka böyle bir içeriğe sahip başka kitap yoktur. Kuran, okunduğunda görülecektir ki, sanki insanlığa bugün ve ilk kez tebliği ediliyor gibi yenidir ve bu özelliği Kuran’ın en büyük mucizelerinden biridir.
Kuran; her asrın tek ilahi kitabıdır; insanlar şu ülkede bu ülkede nasıl bir sosyolojiye ve psikolojiye sahip olarak yaşarlarsa yaşasınlar, o, her asrın insan ihtiyacına cevap veren bir özelliğe sahiptir.
Kuran’ın rehberliği olmadan mutlu olmak mümkün olmaz!
Kuran-ı Kerim, insanlığı, maddi ve manevi en üst noktaya çıkmak isteyen her fert ve millete matematik kesinlikte rehberlik eder. Örneğin Kuran şu hususları tüm insanlardan istemektedir: Güzel ahlaklı olun, çocuklara, anne ve babanıza, eşinize, akrabalarınıza, komşunuza en iyi şekilde davranın, başarılı bir eğitim yapın, elinizdeki imkânların kıymetini bilin, dünya ve ahret hayatına faydası olmayan şeyleri terk edin, nasihati tecrübe sayıp kabul edin, hakka, hukuka riayetkâr olun, bilgiye, bilgine değer ve öncelik verin, cehaletten nefret edin, kişisel temizliğe azami dikkat gösterin, adaletle iş gören yöneticilere itaat edin, muhtaçlara yardımda bulunun, milletinizin bekası karşısında şahsi hayatınızı feda etmekten çekinmeyin, zor işlerde ve zor zamanlarda sabırlı olun, gelişmek, ileri gitmek için çalışın, her işte iyi niyetle hareket edin, şeref ve haysiyetinizi muhafaza edin, ırz ve namusunuzu koruyun, insanlığa hizmeti prensip edinin, hırstan, hasetten, nifaktan, öfkeden, zulümden, zalimlere yardımdan uzak durun. Vb. Bu emirlerin geçersiz olduğu veya olabileceği bir zaman dilimi düşünülemez. İnsanlar bir arada yaşamaya devam ettikçe ‘insan olarak kalabilmek için’ bu ilahi ilkelere uygun davranmak zorundadırlar. İşte bu durum, Kuran’ın ilahi kaynaklı, zamanın değişmesiyle prensipleri değişmeyen, mucize bir kitap olduğunun kanıtıdır.
İslam dini insanlığın yegâne güneşidir
Kuran dininin adı olan İslam, insanlık için yolu aydınlatan bir güneştir. Ayette ifade buyrulduğu gibi, Allah Teâlâ, İslam’ı insanlığa din olarak seçmiştir. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar, bütün peygamberler farklı adlar altında aynı ilahi içeriği, İslam’ı, insanlara nasihat ettiler. İslam dini fıtri ve ilahi bir dindir. Sadece bir millete, bir coğrafi bölgeye, bir sosyal topluluğa ait değildir. İslam, güneş gibi, herkese aittir. İslam ahlak esasları üzerine kurulu sosyal bir dindir. Öne çıkardığı değerler akıl, ilim, doğruluk, fazilet, hakikate bağlılık gibi üstün değerlerdir. Bu değerleri öğrenip yine bu değerlere bağlı bir hayat yaşanmasını emreder. Beşikten mezara kadar ilim tahsilini tembihleyen başka bir din var mıdır? İlimsiz hayatı karanlıkta yaşanan bir hayat olarak gören İslam’dır. İslam dini, mitolojiyi, putçuluğu, uydurma hikâyeleri, gerçekliği olmayan kurguları, reddeder. İslam dininde; ruhani, cismani tahakküm ve istibdat yoktur. Bu türden anlayışı ayıplar. Vurguladığımız gibi, İslam dini; merhameti, şefkati en yüksek ahlaki bir değer olarak ortaya koyar.
Sahte medeniyet
Bugün dünyaya etki eden Batı medeniyeti gerçekte sahte bir medeniyettir. Çünkü adaleti, hakkaniyeti, merhameti, şefkati yoktur; sömürüsü, ifsadı, isyanı ise pek çoktur. Aile hayatını, ahlakı, toplumsal sorumlulukları önemsizleştiren sahte medeniyetin sahte hürriyeti insanlığı yeniden cehalet dönemine geri çekmeye başlamıştır. Petrollerine sahip olmak, ekmeklerini ellerinden almak maksadıyla zayıf ülkelerin halklarını guruplara bölüp her birini silahlandırıp yekdiğerine düşman kılarak birbirlerini öldürmelerini seyreden bir medeniyet, sahte medeniyettir; milyonlarca insanı ağlatırken sadece yüz binlerce insanı güldüren bir medeniyet; sahte medeniyettir. Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki korkunç gelir adaletsizliğini küresel düzeni olarak takdim ve muhafaza eden medeniyet, sahte bir medeniyettir. Dünyadaki 200’ü aşkın ülke arasında 25 gelişmiş ülke dünya gelir toplamının yüzde 84’nü alırken kalan 170 ülkenin yüzde 16’lık bir gelirle ayakta kalmaya çalışması sahte medeniyetin sahte ekonomisidir. Sahte medeniyetin hamisi ve baş aktörü ABD’nin tek başına dünya gelirinin yüzde 25’ini alması (yaklaşık 18 trilyon dolar), bu ülkenin dünyayı nasıl sömürdüğünün açık bir kanıtıdır. Sahte medeniyet, çok uluslu şirketleri marifetiyle dünyayı sömüren; bunu yaparken aynı zamanda istikrarsızlık çıkardığı ülkelere silah satıp açlık ve teröre bulaştırarak dökülen kanları ve akan gözyaşları üzerinde oturmakta beis görmeyen bir medeniyet, sahte medeniyettir. Ülkeler içindeki ve ülkeler arasındaki çatışmaları, sürtüşme ve savaşları en önemli gelir kaynaklarından biri haline getiren ve mevcut durumun devam ettirilmesini dengesiz bir güç kullanımı ile mümkün kılan bir medeniyet, sahte medeniyettir.
Sonuç: İşte, yukarıda mübarek adlarını sevgiyle andığımız peygamberler bugün aramızda olsalardı insanlara bunları anlatacak ve herkesi İslam dinine ve onun mukaddes kitabı Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın rahmet ve merhamet iklimine davet edeceklerdi. O mübarek zâtların bir daha gelmelerine gerek yok, çünkü onların ortak mesajı Kuran, aramızdadır. Allah Teâlâ asla peygamberlerini yalanlamaz. “…Her kim de Allah’ın ayetlerini inkar ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.” Akıl ve iman sahipleri dünya ve ahret selamet istiyorlarsa, yüzlerini güneşe, Kuran’a, çevirmek mecburiyetindedirler.