Home

Peygamberler

Peygamberlerin kimi güneş gibidir kimi kutup yıldızı.

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا

 “Muhakkak biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik.” (Nisâ 163)

Her millet kendi dinini ve peygamberini hak bilmektedir. Yahudiler için Allah Musa’dan başkasına vahyetmemiştir. Hristiyanlar için de Hz. İsa dışında Allah kimseye vahyetmedi; Hz. Muhammed (sav) peygamber değildir! Diğer dinlere mensup insanlar da bu itikat üzeredir. Oysa Allah teâla Kur’ân’da vazifelendirdiği peygamberlerin bir kısmını saymakta ve savunmaktadır. Peygamberlerle ilgili geçerli söz Allah’ın sözüdür. Kavimlerin kendilerine gelen peygamberleri inkârı onların cehaleti ve küfrüdür. Elhamdülillah, Müslümanlar, gerek Hristiyanlara gerek Yahudilere gelen peygamberlere Hz. Muhammed (sav) gibi hürmet ederler. Bu hâl bile tek başına İslam’ın hak din, Kur’ân’ın hak kitap olduğunun önemli bir kanıtıdır.

Kur’ân’da isimleri sayılan peygamberler şunlardır: Âdem,  İdris, Nuh, Hûd, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyasa, Zülkifl, Yunus, Zekeriya, Yahya, İsa ve Hazreti Muhammed (sav). Kur’ân-da, Züllkarneyn, Lokman ve Uzeyr isimleri de geçmektedir; fakat peygamber oldukları net değildir. Hadislerde, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ile son peygamber Hz. Muhammed (sav) arasında sayısı yüz yirmi dört binlere ulaşan peygamberlerden söz edilir. Nitekim Mümin suresi yetmiş sekizinci âyette şöyledir: “Ey Muhammed! Andolsun, senden önce de birçok peygamber gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini de anlatmadık.”

Âyette görüldüğü üzere, Allah teâla, görevlendirdiği her peygamberine sahip çıkmaktadır. Bu aynı zamanda insanlığa ve tarihe sahip çıkmaktır. Hakk teâla , insanlığın ve tarihin Rabbidir. Tarihi yapan ve medeniyetlere vücut veren Halik’ımızdır. Allah’ın murat ettiği şeye insanlık ulaşacaktır. Peygamberler insanlığı eğitmiş ve onların yolunu açmıştır. Peygamberler, insanlık için, kimi bir güneş gibidir kimi de bir kutup yıldızı.

Yer yüzünde medeniyet kurmuş her millete peygamber gönderildi. Her peygamber toplumuna şu temel ilkeyi öğretti: “Allah`tan başka ilah yok ve ben Allah’ın elçisiyim.” Nitekim İslam amentüsü de, “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed`in Allah teâlanın elçisi bulunduğuna şahadet ediyorum” şeklindedir. Peygamberler; toplumlarına namazı, orucu, zekatı, sadakayı, hırsızlık ve zina yapmamayı, masum insanın canına kıymamayı, sihir yapmamayı, faiz yememeyi, iftira atmamayı, sıla-ı rahim etmeyi ve iffetli olmayı, vb. ahlakî değerleri öğretti ve emrettiler.

Peygamberler arasında bazen uzun yıllar geçtiğini, bazen de kısa süreler olduğunu görmekteyiz. Örneğin İsrail peygamberlerinin çoğu birbiri ardınca görevlendirilmiştir. Biri vefat edince diğeri peygamberlik vazifesine devam etmiştir. Hatta aynı anda birden çok peygamberin görev yaptığı da vakidir.

Her peygamber müjdeci ve korkutucudur: Temel öğretileri şu şekildedir: “Kim Allah`a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah`a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir.” (Hadis)

Peygamberlerin biyografilerine baktığımızda gördüğümüz husus şudur: Her peygamber görevlendirildiği kavmin soy sop bakımından bilinen bir ailesine mensuptur. Soy soptan kasıt zenginlik, yöneticilik, krallık gibi hususlar değildir, daha çok ahlaki bir yapıyı ifade eder. Her peygamber kavminden kalabalık bir cemaat içinden görevlendirildi. Hiçbir peygamber yöneticilik peşinde olmadı; krallık isteyen ve iddia eden bir peygamber yoktur. Hz. Süleyman’ın (as) ve Hz. Yusuf’un (as) aynı zamanda yöneticilik yapmaları, bir peygamberlik şartı değil, Allah’ın bir görevlendirmesi ve hikmetidir.

Peygamberlere uyanlar önce toplumların zayıf kesimleridir. Mal mülk ve makam sahiplerinde kibir, gurur, inat fazla olur. Zenginler ve itibarlı kesimler menfaatleri gereği, yönetimle birlikte hareket etmeyi tercih ederler. Peygamberlere öncelikle karşı çıkan ve yalanlayanlar bu kesimlerdir. Bu psikoloji ve sosyoloji bugün de devam etmektedir. Bu durum tebliğ metodu konusunda yol göstericidir. Öncelikle cemiyetin zayıf takımına ve gençliğe yapılacak manevi telkin daha etkili olacaktır. İmanın neşesi kalplere bir kere girdi mi, bir daha yok olmaz. İman hizmetini yürütenler samimi olursa mensupları devamlı artar.

Sonuç: “Ey mü`minler deyin ki: Biz Allah`a, bize indirilen Kur`ân`a, İbrahim`e, İsmail`e, İshak`a, Yakup’a ve torunlarına  indirilenlere, Musa`ya, İsa`ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rableri katından verilen kitaplara iman ettik. Onlardan hiç birini  diğerinden ayırt etmeyiz. Biz, Allah`a teslim olmuşuz. “ (Bakara 136). “Ey Rabbimiz, senin indirdiğin  inandık, o peygambere de tabi olduk. Artık bizi (birliğini ve peygamberlerini tanıyan) şahitlerle beraber yaz.” (Al-i İmran 53)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s