Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘Allah’ın oğulları ve sevgilileri mi?’
وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى نَحْنُ أَبْنَاء اللّهِ وَأَحِبَّاؤُهُ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُم بِذُنُوبِكُم بَلْ أَنتُم بَشَرٌ مِّمَّنْ خَلَقَ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
“Yahudiler ve Hristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda dönüş de ancak O’nadır.” (Mâide 18)
Bir önceki âyette Hıristiyanların (haşa) Hz. İsa’ya Allah, yahut Allah’ın oğlu ve Hz. Meryem’e de Allah’ın eşi şirkini koştuklarını görmüştük. Bu âyeti kerimede ise Yahudilerin ve Hıristiyanların “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediklerini görüyoruz. Bu batıl itikât onları şu noktaya getirtmiştir: Yahudilerin ve Hıristiyanların dışında kalan insanlar Allah’ın oğulları ve sevgilileri değildir. Yani onlar gerçek insanlar değildir. Haliyle onlara ne fenalık yapılsa caizdir! Nitekim her iki dinin teolojisinde ve kültüründe bu inancın tarih boyunca yaşatıldığını bugün de yaşatılmaya devam edildiğini görmekteyiz. Fakat Allah teâla Yahudilerin ve Hıristiyanların bu iddialarına, “De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı Allah niçin size azap ediyor?“ sorusuyla cevap vermektedir. Eğer iddialarında bir hakikat payı olsaydı, Yahudiler ve Hıristiyanlar, dünyada güllük gülistanlıkta bir hayat yaşamaları gerekirdi. Ama görüyoruz ki, onlar da diğer insanlar gibi, çeşitli sıkıntılara muhatap olmaktadırlar. O halde, âyette açıklandığı üzere, Yahudiler ve Hıristiyanlar da diğer insanlar gibi ‘sadece birer insandır.’
İddiaları göstermektedir ki Yahudiler ve Hıristiyanlar nefs-i emmare seviyesinde yaşayan kitlelerdir. Çünkü onlar sürdürdükleri iddialarıyla; imansızlıklarını, kin, kibir, benlik, hırs, kıskançlık, intikam gibi kötü huyların kulu kölesi olduklarını açığa vurmuş olmaktadırlar. Dünyada yedi milyar civarında insan yaşamaktadır ve bu insanların beş milyardan fazlası Hıristiyan ve Yahudi inancına bağlı değildir. Bu beş milyar insan, Yahudilere ve Hıristiyanlara göre, ‘Allah’ın oğulları ve sevgilileri’ değildir. O halde bu beş milyar insan ‘insanımsı varlıklardır.’ Bunlar, asla Hıristiyanların ve Yahudilerin seviyesinde kabul edilemezler; hiçbir bakımdan onların eşiti değildirler. Hatta Tevrat’ta zikredildiği üzere, ‘kölelerdir.’ Köle; efendisi tarafından alınıp satılan, efendisine karşı ırzı ve namusu olmayan, öldürülmesi yahut yaşaması efendisine bağlı varlık, demektir. Tarih bağlamında ve yaşadığımız zamanda İslam milletlerinin ve diğer insanların maruz kaldığı ekseri felâketin müsebbibinin Yahudi ve Hıristiyan inancına bağlı kesimlerin olması bu anlayışın devam ettiğinin bir tezahürü kabul edilmelidir.
Aralarından vicdanlı birkaç insanın çıkmış olması genel yargıyı değiştirmez. ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ diyen Yahudiler ve Hıristiyanlar, kendi nefislerine ve insanlığa karşı işledikleri suçların vebaliyle ahirete gitmekledirler. Âyetlerde, cehennemde en şiddetli azabı bu tıynetteki insanların göreceği bildirilmiştir. Çünkü Yahudiler ve Hıristiyanlar, kendilerine kötülüğü emreden nefislerinin yaptıklarından mutluluk duymaktadırlar. Hayat pratiklerine baktığımızda, insanlığa karşı işledikleri ve işlemeye devam ettikleri suçlar konusunda, bir pişmanlık ifadesi ve belirtisi bulmak mümkün değildir. İslam dünyasına karşı takındıkları tavır, yürüttükleri siyaset bunun bariz bir kanıtıdır. Müslümanların sahip olduğu petrol vb. zenginlikler ve diğer dünyevî menfaatler için, İslam milletlerine karşı yürüttükleri savaşlar, öldürdükleri ve öldürmeye devam ettikleri o kadar masum insanın varlığı, şehirlerine, köylerine varıncaya kadar, mamur her yeri bombalayarak yok etmeleri, bu insanlara bir suçluluk duygusu, bir utanç, bir üzüntü vermemektedir. Yaptıklarından dolayı pişmanlık duyan, hükümetlerini kınayan bir Hıristiyan ve Yahudi yöneticisi, siyasetçisi, aydını, din adamı bulmak zordur. (Müstesnalar üzerinde durmuyoruz.) Eğer Yahudiler ve Hıristiyanlar, bütün insanlığı eşit görselerdi, evrensel bir adalet inancına sahip olurlardı ve ellerinde masum milletlerin bu kadar kanı gözükmezdi.
Hayır! Yahudiler ve Hıristiyanlar ve onların yönettiği Birleşmiş Milletler, NATO vb. siyasî ve ekonomik kuruluşlar, ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz’ inancına bağlı insanların lehine çalışmaktadır. Bu kesimler, ilhamlarını Allah’tan değil, şeytandan almaktadır. Kur’ân-ı Kerim, şeytanın peşine düşmüş, insanlığa büyük acılar yaşatan bu zümreleri, onlar tam aksini düşünseler de, ‘hayvan ve hayvandan aşağı insanlar’ olarak görmektedir. Çünkü onlar, inançları ve amelleriyle bize gösteriyorlar ki, kinlerini, kibirlerini, benliklerini, hırslarını, kıskançlıklarını, intikam duygularını yaşamakta ve yaşatmaktadırlar.
Sonuç: Gökler ve yer yüzü Allah’ın mülküdür. Bu dünya Allah’ı tanımak ve O’na kulluk yapmak için yaratıldı. Allah, bütün insanları ‘insan olmakta’ eşit varlıklar olarak yaratı. O’nun özel bir halkı yoktur. Peygamberler ve veliler dahil, herkes O’nun kuludur. Rab teâlayı kendilerine kul yapmaya çalışanlar, er geç, Allah’ın ‘Müntakim’ sıfatının tecellisiyle muhatap olacaklardır. Yalancılar ve zalimler için, evet, yaşasın cehennem!