Home

yuk

Kulluk yükü ağır bir yük mü!?

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

“İnanıp da salih ameller yapanlar, -ki hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Onlar orada ebedi kalırlar.” (Â’raf 42)

Âyette geçen ‘lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ / hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz’ ifadesi, İslâm’ın emrettiği ibadetlerde tahammülün üstünde bir ibadet olmadığını ilân etmektedir. Mesela Müslüman kişi rüşd yaşına erişmeden mali konularda sorumluluk alamaz. İslam hukukunun bir tabiri olan rüşd yaşı kişinin bedenen ve ruhen belli bir olgunluğa erişme dönemini ifade etmektedir. Bu aynı zamanda ceza ehliyetinin de başlangıcını işaret etmektedir.

Moderin hukukta, mesela Türk Ceza Kanunu’nda, on bir yaş altındaki çocuklara işledikleri suçlar için kovuşturma yapılmamakta ve ceza verilmemektedir. Fiili işlediğinde on bir yaşını bitirmiş, fakat on beş yaşını doldurmamış olanlarda farik-i mümeyyizlik (İşlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yeteneği) araştırılması, on beş yaşını bitirmiş, on sekiz yaşını bitirmemiş olanlarda ise dürtü kontrolünün yetersiz olması nedeniyle verilecek cezanın 1/3 oranında indirilerek verilmesi öngörülmüştür. İslam hukukunda ise ceza ehliyeti temyiz ve buluğ kavramları üzerinden ele alınmıştır ki, benzerdir.

Allah Teâlâ, ibadetlerde ve suçun failinin cezalandırılmasında yaş sınırları koymuştur. Bir çocuğun hangi yaşta ve şartta namaz, oruç, haç ve zekat gibi zorunlu dinî ibadetleri yapacağı, hangi yaşta ve şartta mali sorumluluklarını yerine getireceği, bedeni ve ruhî gelişme, temyiz ve kavrama (iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etme ) yaşıyla ilgili kılınmıştır. Müslüman kişiler akıl ve bulûğ ile eda ehliyetini kazanmaktadırlar.

İslam hukukçuları bulûğun üst sınırı konusunda on beş yaş konusunda ittifak etmişlerdir. Bu yaş altındakileri fiilî ya da hükmî olarak bulûğa ermeyenler, yani çocuk olarak değerlendirilmiştir. Müslüman çocuklarının dinî emirlerden sorumlu tutulmaları, bâliğ ve akıl sahibi olmalarına (11-16 yaş arası, ergenlik çağına girmiş olmaları), bağlanmıştır. Demek oluyor ki, erkek olsun kız olsun, ergenlik çağına kadar namaz kılmak, oruç tutmak gibi temel ibadetler farz değildir. Erkek çocuğu ihtilam denilen cinsî boşalma ile; kız çocuğu ise aybaşı veya âdet denilen halin ortaya çıkmasıyla erginlik devresine girmektedir. Müslümanların çocukları, bu devreden sonra namaz, oruç ve hac gibi ibadetleri yapmakla mükellef olmaktadırlar. Ceza ve hadler konusunda da İslâm dinini emrettiği pek çok kolaylıklar vazedilmiştir.

İbadetlerin yerine getirilmesi konusunda ihtiyarların, hastaların, kadınların mazeretleri sebebiyle sahip oldukları ruhsatları vardır ki, uzun bir muafiyet listesini meydana getirmektedir. Kısaca şunu ifade etmek isteriz: Âyette buyrulduğu üzere; Allah, bizim için kolaylık istemiştir, güçlük istememiştir; kimseye gücünün yetmeyeceğini teklif etmemiş, sorumlu tutmamıştır.

Çocukluktan çıkmış, sağlıklı kadın ve erkekler için namaz kılmalarında, oruç tutmalarında ve mali durumları yerinde ise zekat verip hacca gitmelerinde, bu kişiler iman sahibi olduklarından, zaten üzerlerine bir zorluk yoktur. İnancı zayıf insanlar ise ibadetlere karşı soğukturlar; Allah’a kulluk yapmak, onların nefislerine ağır bir yük gibi gelir.

İslam dininde, insanın tabiatına aykırı, fıtratı zorlayın bir ibadet şekli bulunmamaktadır. İslâmî ibadetler; yemek, içmek, uyumak, bir işte çalışmak gibi tabii bir mahiyete sahiptir. Öte yandan İslâmî ibadetlerin ruhsal ve bedensel faydaları da pek çoktur; ahlak, sabır, mütevazılık, haraketlilik ibadetlerle kazanılır ve pekiştirilir.

İslâm’da aşırı sayılabilecek tek bir ibadet yoktur: Oruç, yılda bir aydır ve günün sadece belli saatlerinde tutulur; namaz yirmi dört saat olan bir günde beş kez kılınır ve toplam süresi bir, bir buçuk saattir; mali ibadetler ise tamamen ekonomik güçle ilgilidir. Parası olmayana ne zekat, ne haç, ne sadaka bir yükümlülük değildir.

Mesela namaz kılmak için su ile abdest almak farzıdır, su yoksa teyemmüm kolaylığı kişiyi beklemektedir. Dışarıda bir tehlike, korkulacak bir durum varsa yahut yürüme engeli söz konusu ise namaz ibadeti evde de kılınabilir. Yolculukta dört rekatlı farz namazlarını iki rekat kılmaya izin verilmiştir. Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılabilirler. Hatta özür sahipleri yatarak bile namaz kılabilir. Soğuk memleketlerde ayaklara mesh giymek yine büyük bir kolaylıktır. Yine şiddetli soğuk, savaş, tabii afet vb. olağandışı durumlarda ibadetler tamamen bu özel durumlar göre ayarlanmıştır; her ibadet kolaylaştırılmıştır.

Hastalar, yolcular, yaşlılar, hamile kadınlar, çocuğunu emziren anneler, ağır işte ve aşırı sıcakta çalışanlar ramazan ayında oruçlarını tutmayabilir. Oruçlarını tutamadıkları günler sayısınca iyileşip sıhhate kavuştukları veya mazeretleri ortadan kalktığında oruçlarını kaza edebilmektedirler.

İbadetler konusunda kadınların özel durumlarıyla ilgili pek çok kolaylık söz konusudur. Aybaşı, lohusalık hallerinde ibadet yükümlülükleri üzerlerinden kalkmaktadır. Daha onlarca kolaylık… Evlenirken kadına mehir vermek, geçimini temin etmek, boşanma durumunda kadına nafaka vermek yükümlülüğü de erkeğe aittir.

Sonuç: İbadetlerini yüksünmeden yapan Müslümanlar amel-i salih yapmış olurlar. Bir kişinin salih amel sahibi olduğu onun duygu, düşünce, tutum ve davranışındaki samimiyette apaçık gözükür. İşte bu kabiliyetteki Müslümanlara cennet vadedilmiştir.

M.Talât Uzunyaylalı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s