Home

130620151533320697287_2

Cihad namlunun ucunda mı?

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلّه فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

“Baskı ve zulmü ortadan kaldırıncaya ve dini sadece Allah’a ait kılıncaya dek onlarla savaşın. Düşmanlığa son verirlerse, elbette ALLAH yaptıklarınızı Görür.” (Enfâl 39)

 

Âyette emr-i ilâhî kesindir: “Vekâtilûhum” onlarla savaşın… Onlar kim, kimle savaşılacaktır? Hazreti Muhammed (sav) döneminde savaşılacak olan kesim “fitneyi” temsil eden, İslâm güneşini söndürmek için Müslümanlarla savaş yapan Mekke ve civarındaki müşriklerdir. Müşrikler yenilip İslâm güneşi tüm Arap yarımadasını ve civar ülkeleri ısısı ve ışığıyla aydınlatmaya başlayınca gözleri kamaşan, iktidarlarının sarsılacağını hisseden çeşitli kabile devletleri ve büyük imparatorluklar, bu kez de onlar fitnenin öznesi olmuş ve İslâmla mücadeleye girişmişlerdir. Bunun üzerine İslam’ın izzetini korumak Müslümanların üzerine farz olmuştur.

Âyette geçen ve savaşılması gereken sıfatı ifade eden “fitnetun” kavramının sözlük manası şöyledir: İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. Muharebe. Azdırma. Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. Küfür. Fikir ihtilâfı. Şikak. Kavga… İslâm dünyası fitnenin bu tariflerinin her biriyle muhatap olarak günümüze kadar gelmiştir. Tarihsel olarak bakıldığında “fitneyi” sadece İslâm karşıtı güçler temsil etmemiştir. “Fitneyi” Sahabe, Tâbiin arasındaki kanlı ihtilâflarla başlayıp izleri günümüze kadar gelen, İslâm milletleri arasındaki ayrılığın gayriliğin sebepleri arasında da görüyoruz.

Günümüzde İslâm adına cihad ettiklerini söyleyen IŞİD, El-Kaide, Hizbullah, El-Şebab, Taliban ve Boko Haram gibi silâhlı İslâmcı faaliyetler, öncelikle içinden çıktıkları İslâm toplumunu hedef almış, binlerce masum insanın nahak yere kanlarının dökülmesine sebep olmuşlardır. İnsanları evlerinden barklarından eden, yüz binlercesinin ölümüne yol açan, milyonlarcasını göçe ve Hıristiyan ülkelere sığınma zilletine mecbur bırakan bu örgütlerin, Batı dünyasını da hedef alan saldırıları, İslâm dinini küresel terörün kaynakları arasına sokmuştur. Özellikle Avrupa ve Amerika medyası, çeşitli politik ve ideolojik gruplar, bu örgütleri “İslâmcı terör örgütü” olarak adlandırarak, beslendikleri kaynak olarak da doğrudan Kur’an’ı ve Hazreti Muhammed (sav)’i göstermiş ve İslâm’ın kutsallarını hedef almışlar durumdadırlar.

Memleketlerinde can, ırz ve mal emniyetleri kalmayan, hürriyetleri, hatta evleri barkları yok edilen milyonlarca Müslüman, çoluk çocuklarıyla birlikte, daha önce görülmedik ölçüde bir sefalete sürüklenmiş ve Hıristiyan devletlerin merhametine sığınmak üzere, canlarını dağlara, denizlere, çöllere salmışlardır. Bu Müslüman kaçkınların yüzlercesi her gün denizlerde boğulmakta, dağlarda, kamplarda yok olup gitmektedir. Bunlara sebep olan IŞİD, El-Kaide, Hizbullah, El-Şebab, Taliban ve Boko Haram gibi terör örgütleriyle mücadele ettiklerini söyleyen İslâm karşıtı Batı güçleri ise, yine İslâm ülkelerinde edindikleri üslerden kalkan savaş uçaklarıyla, İslâm ülkelerini bombalayıp şehirlerin alt yapılarını üst yapılarını, kültürel mirasını yok etmeye devam etmektedirler.

Bugün İslâmiyet ve Müslümanlar tehlikededir; İslâmiyet’in ve Müslümanların hıfzına koşmak isteyenlerin yapacağı ilk iş silâhtan ve ihtilâflardan uzak durmak olmalıdır. İmanı muhafaza ile birlikte nesillere ileri düzeyde eğitim sağlamak, ilim ve teknoloji üretmek, ekonomiyi güçlendirmek ve nihayet düşmanın silâhıyla silâhlanmak, bu çağın asıl cihadı olmak mecburiyetindedir.

Sonuç: Allah’ın son dinini ikame etmek üzere Müminlere “fitne” ile cihad etmeleri emredilmiştir. Fakat her çağın fitnesi farklı farklı olduğundan cihadı da farklı olmak durumundadır. Dünya liberal bir toplum karakteri kazanmıştır. Dini hayat tüm dünyada azalmıştır. İnsanları silâh zoruyla dinî bir davranışa zorlamak artık mümkün değildir. Zamanımızda İslâm’ın ve Müslümanların ağır iç-dış sorunları vardır; en ağırı İslâm dünyası denilen yapının Hıristiyanların bir nevi zimmetine geçmiş olmasıdır. Nitekim bu zimmeti resmîleştirmek üzere bugün milyonlarca Müslüman Avrupa ülkelerinin eşiklerine baş koymuş merhamet beklemektedir. Savaşla, silâhla bu tabloya sebep olanlar, Müslümanların zilletini katmerleştirmekten daha öte bir iş yapmamışlardır. Oysa kurtuluş ve hidayet; namluların ucunda değildir, Kuran’a ve Sünnete uyarak kardeşçe yaşamak bu çağın cihadı ve derdinin davasıdır.

M.Talât Uzunyaylalı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s