Paralarıyla cehennemde yer satın alanlar!
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ*لِيَمِيزَ اللّهُ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَبِيثَ بَعْضَهُ عَلَىَ بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَمِيعاً فَيَجْعَلَهُ فِي جَهَنَّمَ أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Doğrusu inkâr edenler mallarını Allah’ın yolundan insanları alıkoymak için sarf ederler ve daha da sarf edeceklerdir; ama sonra içleri yanacak, hem de mağlûp olacaklardır. Bu, Allah’ın, temizi murdardan ayırması ve murdarları üst üste koyup hepsini yığarak cehenneme yerleştirmesi içindir; inkâr edenler cehenneme toplanacaklardır. İşte onlar mahvolanlardır.” (Enfâl 36-37)
Bilindiği üzere Hz. Muhammed (sav) vefatına kadar müşriklerle bazı savaşlar yapmaya mecbur kalmıştır. Hicretin ikinci senesinin Ramazan ayında Bedir Savaşı, Bedir savaşından on üç ay sonra Uhud Savaşı, Hicretin beşinci yılında Hendek savaşı, Hicrî 631’de Tebük seferi vb., önemli sonuçlar doğuran savaşlar yapılmıştır. Mekke ve civarındaki putperestlerin, Hıristiyanların ve Yahudilerin kodamanları, bu savaşlarda, İslâm güneşini batırmak için, topladıkları ordulara, âdeta tüm servetlerini vermişlerdir. Yetmemiş kendi canlarını, çoluk çocuklarını, akraba ve hısımlarını da İslâm’a düşmanlık yolunda feda etmekten çekinmemişlerdir. Bu niyet ve amellerinin bir sonucu olarak, hem maldan hem de candan oldukları gibi, cehennemde elim bir azabı da satın almışlardır.
İslâm güneşinin doğduğu günden beri bu saldırılar devam etmektedir. İslam’ı ortadan kaldırmak için uzun asırlardan beri binlerce savaş yapılmıştır. Bunların en meşhurları Avrupa Hıristiyan devletlerinin ve zenginlerinin maddî manevî destek oldukları Haçlı savaşlarıdır. Günümüzde ise bu saldırılar çeşitli şekillerde sürdürülmektedir. İslâm karşıtı her türlü faaliyetin zorunlu olarak -maddî ve manevî- bir bedeli vardır. Tarihteki olayları geçerek ifade etmek istersek, bugün gerek sinema ve televizyon, gerekse radyo, gazete, dergi, internet ve akıllı cep telefonları, kültür kitapları ve çeşitli sanat faaliyetleri marifetiyle yürütülen yaygın bir İslâm karşıtlığı söz konusudur.
Öte yandan ta İslâm’ın ilk günlerinden başlayıp günümüze kadar gelen ve kıyamete kadar da devam edecek olan, esas itibarîyle Yahudi ve Hıristiyanlarca sürdürülen, bir İslâm düşmanlığı hastalığı vardır ki, İslâm dünyasındaki misyonerlik faaliyetleri, Oryantalistlerce yürütülen neşriyat faaliyetleri bu düşmanlığa birer örnektir. Gerek kiliseler gerek Hıristiyan ve Yahudi zenginler, İslâm aleyhtarı her türlü faaliyete ciddî kaynak ayırmaya devam etmektedirler.
İslâm karşıtı çevreler pozitif bilimi, felsefeyi, ideolojileri (sağ sol hareketleri, hatta demokrasiyi ve liberal uygulamaları) İslâm karşıtlığı için kullanabiliyorlar. İslâm dünyasında, bir iki ülke hariç, İslâm hukuku uygulanmamaktadır. İslâm’ın bir coğrafyası vardır; fakat İslâmî iktidar ve medeniyet maalesef yoktur. Müşrikler ve kâfirler o derece tesirli olmuşlardır ki, gerçek manada İslami hayat yaşanacak bir belde Müslümanların elinde kalmamış gibidir.
Sonuç: Hangi semavî dine yahut dinsizlik ekolüne, ya da bir mezhebe, bir tarikata, cemaat veya cemiyete mensup olurlarsa olsunlar, şahsî gayretlerinin yanı sıra, servetleriyle Allah’ın dinini men etmeye çalışanlar, insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için paraya harcayanlar, darbe yapanlar, savaş çıkaranlar, İslam güneşini söndüremeyeceklerdir. Çünkü Allah dininin koruyucusudur. Öyle ise, o müşrik ve kâfir topluluğu, gerçekte bir şey elde etmiş değildir. Onlar Allah’a düşman olarak, sadece cehennemdeki yerlerini sağlamlaştırmaktadır. Tarihten de ibret alınmıyor; Allah’a karşı kim galip gele bilir ki? Müşrik ve kâfirler topluluğu tövbe edip Müslüman olmazlarsa, Allah onları, amellerinin bir karşılığı olarak cehennemlerinde kat kat toplayacaktır.
M.Talât Uzunyaylalı