Home

Cokkulturluluk

İnsanın  kökleri

 

وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلاَّ أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواْ وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

 

“İnsanlar aslında tek ümmet idi. Başlangıçta hepsi tevhit inancına sahip iken sonra aralarında ihtilâf çıktı. Şayet Allah’tan nihaî hükmü kıyamete bırakma şeklinde önceden yapılmış bir vaad olmasaydı, ihtilâf ettikleri konudaki hüküm çoktan verilmiş, azap tepelerine inmiş olurdu.” (Yunus 19)

 

Ümmet; dini olduğu kadar sosyolojik bir kavramdır. Ümmete sözlük anlamı olarak, cemaat, kavim, taife; bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi, bir peygamberin Hakka davet ettiği cemaat; bir dille konuşan millet, manaları verilmiştir. Ayette insanlığın, yeryüzüne dağılmadan önce, belli bir coğrafyada doğmuş, bir dil ve kültür ailesi oluşturduğu bildirilmektedir. Bu sosyolojik yapının ilk iki üyesi Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva’dır. Hz. Âdem, ilk peygamber ve ilk Müslüman olduğundan o, eşi ve çocukları da ilk başta, hepsi Allah’ı bilen, tevhid akidesine bağlı bir topluluktu. Daha sonra iyice çoğalıp çeşitli bölgelere dağılmaya başlayınca dillerinde ve inançlarında da değişimler ortaya çıktı.

Bilimsel çalışmalarını Amerika’da yürüten Prof. Dr. Bahri Karaçay’ın TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları arasında yayınlanan “Yaşamın Sırrı DNA” adlı esrinin bir bölümünde insanın kökeni anlatılmaktadır. Karaçay’ın kitabının üçüncü bölümünün adı  “İnsanlığın Kökeni: Afrika’da Başlayan Yolculuk” adını taşımaktadır. Çeşitli bilimsel verileri değerlendiren Karaçay, ilk insanın Kuzey Afrika’da ortaya çıktığını, burada çoğalıp yeryüzüne dağıldıklarını anlatmaktadır. İlk dil ve dini inanışın temelini de bu bölgede göstermektedir, Karaçay.

Bu tezin bilimsel kanıtları Karaçay’ın eserinde görülebilir.  Karaçay, eserinde ayrıca genetik ve moleküler biyolojinin, özellikle modern genetik bilimi ışığında, elde edilen sonuçlar üzerinden yaptığı değerlendirmede, ırk kavramının geçerli olmadığını belirtiyor. Karaçay, iki yüz farklı insan yapısının gen incelemesi sonucuna göre, insanların genetik köklerinin yüzde 99,9 oranında aynı olduğunu ifade etmektedir.

Karaçay’ın açıkladığı bilimsel sonuçlar da göstermektedir ki, ayette buyrulduğu üzere, “İnsanların aslı tek ümmettir.” Sosyolojik bir varlık olarak, Hz. Âdem ve Hz. Havva etrafında ortaya çıkan insanlık, muhtemelen, bulundukları muhitte, Kuzey Afrika’da; Kuzey Afrika bugünkü Fas, Cezayir, Tunus,  Libya, Mısır hatta Habeşistan gibi ülkeleri kapsamaktadır, bu ülkelerin Akdeniz’e, Kızıldeniz’e ve Atlas Okyanusuna kıyıları bulunmaktadır. Umman Deniz, Hint Okyanusu, Arap Körfezi Kuzey Afrika’nın çevresi kabul edilebilir. Ayrıca Hicaz Yarımadası, Anadolu ve Akdeniz bağlantısıyla Avrupa, Kuzey Afrika’da çoğalan insanların tâbii göç yollarıdır. Afrika içlerinde de, insanlar, bu noktadan yayılmış olmalıdırlar.

Bu çoğalma ve dağılma döneminde tek ümmet durumundaki insanlık bir dine (İslam) ve bir dile (büyük ihtimalle Arapçanın atası olan bir dil) sahiptiler. Karaçay’ın kitabında dillerin kökeninin de tek olduğu, bilimsel çalışmaların bir sonucu olarak, izah edilmiştir. Demek hem sosyolojik hem psikolojik açıdan insan tevhidi bir varlıktır; ancak farklı bölgelerde ikameti onu dil ve inanç yönünden farklılaştırmıştır.

Nasıl hayvan ve bitkilerin varoluşları onların genlerine kodlanmışsa insanın hidayeti de insanın ruhunda mevcuttur. Aklını, duygularını ve vicdanını dinleyen her insan içindeki dinin/imanın varlığını sezecektir. İlk insandan beri insanın bu yapısı değişmemiştir. Farklı coğrafyalar, diller ve bu dillerle oluşturulan kültürel kodlar insanların iç sesini bastırmıştır; onlar, iç seslerine kulak tıkamış, atalarını taklit etmeyi tercih etmişlerdir. Bugün de gelenekleri, yazılı kaynakları, tarihçilikleri, vicdanlarını bastırmalarına (tevhidi inkâr), yahut ondan uzaklaşmalarına kaynaklık etmektedir.

Sonuç: Bugün her birey ve millet, kendi kültürünü doğru kabul edip ona bağlı bir hayat yaşamayı tercih etmektedir. İşte, bir tercihte bulunmak, Allah’ın insan sosyolojisine özgü bir yaratmasıdır ki, imtihan sırrı, bu tercihin bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Aklını, vicdanını, hislerini kültürün esaretinden kurtarabilen her birey, yüreğinde taşıdığı tevhidi bir güneş gibi görebilecektir. Fakat ne yazık ki, insanın vicdanı, ait olduğu kültürün kalın perdesiyle örtülüdür. İmana ve haliyle tevhide ulaşmak, kişi için bir irade davası olmalıdır; dünyada bir dava varsa o dava işte budur; tevhid-i imana erme ve erdiği üzere yaşayıp ölme davası.

M.Talât Uzunyaylalı

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s