Refah-günah ilişkisi üzerine Kuran’ın bir uyarısı
فَلَوْلاَ كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُوْلُواْ بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الأَرْضِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مَا أُتْرِفُواْ فِيهِ وَكَانُواْ مُجْرِمِينَ
“Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan insanları menetmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve mücrim olup çıktılar.” (Hûd 116)
Zalim sadece maddi bir kuvvetle muhatabına zulmeden kimse değildir; zalim, aynı zamanda, Kuran ayetlerini çıkarına uygun ilaveler yaparak yahut ilahi sözü tamamen değiştirerek söyleyen ya da inançsızların sözlerine değer veren ve onların yaptıklarını değerli bulan kimselerdir de. Maddi yahut fikri zulüm pek çok felakete kapı açan bir kötülük, büyük bir fesattır.
İlave ve değiştirme, sözü/mesajı kişinin kendi çıkarına göre yeniden kurmasıdır. Bireysel ve toplumsal yaygınlık kazanan ve kabul gören bu tür fesatlar, aslında kişilerin kendi başlarına kurdukları birer tuzaktır.
İlahi olana ilave ve değiştirme, şahsın ve toplumsal düzenin bozulmasına yol açacaktır. Allah; içkiyi, kumarı, faizi haram kılmıştır. Diyelim ki kişiler, çıkarlarına ters gelen bu ilahî yasakları, çeşitli tevillerle, meşrulaştırıp hayatlarına katmaktadırlar. İşte bu, bir zulümdür; kişi ve toplum, isteyerek bu zulmü yaşama biçimi olarak tercih etmişse manevi tokat kaçınılmazdır.
Düşünmeli; neden aileler dağılıyor, neden kazançların beti bereketi yoktur, neden insanlar huzursuzdur, neden cinayetler işlenmekte, tecavüzler vuku bulmaktadır, intiharlar, ahlakî çöküntü nedendir? Aynı milletin çocukları neden kamplara bölünüp birbirine hasım kesile biliyor?
Hangi ailede hangi toplumda huzursuzluk, karışıklık varsa, orada Allah’ın koyduğu kırmızı çizgilerin ihlali söz konusudur. Allah, insanları kavimler halinde yaratmıştır; fakat kavmiyetçiliği yasaklamıştır. Hangi ülkede devlet yahut millet, kavmiyetçilik belasına yakalanmışsa, onlar artık birbirlerine karşı zulüm kılıcını çekmiş kimselerdir. Nasıl zinanın, içkinin, kumarın, faizin, uyuşturucunun kişiye ve topluma hazırladığı son hüsranlıksa ırkçılığın ve ideolojik kamplaşmanın neticesi de hüsranlıktır. Allah, zalimlere asla yardım etmez. Kırmızı çizgi ihlallerinde koyduğu ceza kanunları işler.
İşte kişi ve toplum, Hakk’ın koyduğu kırmızı çizgileri ihlal etmesin, huzurunu ve milli varlığını zehirlemesin diye, o toplumun içinde bir faziletliler, salim akıl sahibi uyarıcı kimselerin olması da bir emirdir. Bu akıllı insanlar gafillere ve fitnecilere, konuşmalarıyla, yazılarıyla ilahi kaideleri hatırlatıp, gafletten uyanmalarını ve bozgunculuktan uzak durmalarını salık vermelidirler.
Bu, ıslah edici aklıselim insanlar kimlerdir? Allah’a iman etmiş, Peygamberini tasdik etmiş ve Kuran’a bi hakkın uymuş kimselerdir salim akıl sahibi kimseler. İnsanlar onların aklından, beş duyusundan ve malından zarar değil daime menfaat görürler. Kötülüğe değil daima iyiliğe, güzel ahlaka örneklik ve önderlik ederler. Zerre kadar hayrın, zerre kadar şerrin kazancının ve cezasının farkındadırlar. Dünya hayatının hakiki hayata okulluk ettiğinin bilincindedirler. Dünyayı gerçek hayata bir hazırlık dönemi olarak gördüklerinden, insanlara ve kâinata karşı güzel ahlak, hüsnü niyetle bakar ve muamele ederler. Dünyanın cefası, safası onların nazarında sadece bir dersten, bir sorudan ibarettir. Varlığı ve olayları tefekkürle, nimetleri şükürle, zorlukları ve sıkıntıları sabırla karşılayarak, bu okuldan mezun olup ebediyet âlemine selâmetle geçerler. Onlar, Allah’tan Allah da onlardan razıdır inşallah.
Dünyada niçin var olduğunu, ölümden sonra kendisine ne olacağını düşünmeyenlerin, hisleri için, akşama kadar dünyayı alıp satanların, dinî hakikatleri ifade eden kimseleri anlamları, dinlemeleri de zordur. Yaşamanın bir yolculuk olduğunu ve bu yolculuğun sonunda kendilerini kalıcı bir hayatın beklediğini anlayamayanlar, hayat bu hayattır diyerek öteki dünyayı yalanlayanlar, sınıfta kalmışlardır. Onlar cahil kimselerdir; adeta kuru birer odun. Odunun neticesi de yakacak olmaktır.
Âyette refahın artmasıyla birlikte şımarıklığın arttığına da dikkat çekilmektedir. Fitneciliğin, genellikle refah toplumu özelliklerinin ortaya çıkmasıyla birlikte etkisini artırdığını ve aklıselim sahiplerinin uyarısının bu tür ortamlarda pek duyulmadığını da biliyoruz. Allah’ın verdiği maddî ve manevî imkânlar, fitnecilerin dünyevîleşmesini artırmış, maddiyat ve saltanat, onları şımartmıştır. Kinleri, gururları, kibirleri tunçlaşmıştır. Dertleri, daha çok zenginlik, daha çok itibar, daha uzun iktidardır. (Modern toplum özelliği… Bu bağlamda küresel kapitalizm denilen ve Batı’nın kurduğu bu sömürü düzeni gerçekte bir zulüm düzenidir.)
Allah’a ve Peygamberine değil, kendi isteklerine göre hayatlarını yaşayanlar ve hayatı da kendi hayatlarına göre tasarımlamak isteyenler, zalim kimselerdir. Fakat onların bir kısmı zalim olduklarının bile farkında değillerdir. Yaradan’a karşı takındıkları lakaytça tutum, dini ikazları alaya almaları, kalplerinin oyun ve eğlenceye kapılmış olması, ıslahçıları dinlememeleri, kendi elleriyle kendi aleyhlerinde hükme dönüşmüştür; kendi iplerini kendileri çekmişlerdir!
Sonuç: Allah’a isyan hüsranın kapısını açar. Kişinin ve toplumun beladan kurtuluşunun çaresi ilahî kırmızı çizgilere dönmektir. Tabir caizse, Allahü Teâlâ’yı hesaba katmadan yapılan her hesabın sonucu yanlış çıkmaya mahkûmdur. “Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebali onları yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler, başlarına gelecektir. Bu hususta Allah’ı âciz bırakamazlar.” (Zümer 51); “İçinizden hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten men eden bir cemaat olsun. İşte kurtulacak olanlar bu kimseler olacaktır.” (Al-i İmran 104)
M.Talât Uzunyaylalı