Yaşayan mucize Kur’ân!
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
“Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! Sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra’d 7)
Ayetin “velikulli kavmin hâd” kısmı, Peygamber Efendimize yorularak, “…her topluluk için bir hidayet önderisin” şeklinde de meallendirilmiştir.
Kâinat bir mucizedir; zerreden kürreye kadar. İnsanın aklı ve duyuları, kalbi ve diğer organları, her biri ve her birinin insanın iradesinden bağımsız işleyişi her an gerçekleşen hayret verici birer mucizedir. Lakin insanoğlu Peygamberlerden, getirdikleri ilâhî mesaja inanmak için, bazı fevkaladelikler beklemiş ve istemişlerdir. Başlarında taşıdıkları en büyük bir mucize olan akıl onların ikna olmasına yetmemiştir!
Kuran’ın büyük bölümü ahlâkî ayetlerden oluşmaktadır; Kuran birçok kötülüğün kaynağı olan içki içmeyin; kumar oynamayın; faizli işlem yapmayın; zina etmeyin; yalan söylemeyin; hırsızlık etmeyin; haksız yere adam öldürmeyin; anana-babanıza, akrabalarınıza yardım edin; komşularınızı gözetin; fakirleri koruyun, ölçüye-tartıya dikkat edin derken bunlardan (haşa) Allahü Teâlâ’nın ve Hz. Muhammed (sav)’in ne çıkarı vardır? Kuran’daki ahlâk ilkeleri kişiyi, toplumu ve tabiatı korumaya yöneliktir. Biraz insafı, öngörüsü olan her kişi, bu ilkeleri kendisine öğreten bir peygamberden daha başka bir şey bekler mi hiç. Mesela bir Mekkeli Peygamberimize; “Tamam! Ben, içkiyi bırakacağım; ama sen önce şu Uhud Dağı’nı yerinden bir kaldır, bir göreyim ondan sonra sana inanır ve içkiyi bırakırım!” diyorsa, bu talep onun ileri düzeyde cahil biri olduğunu gösterir.
Peygamberlerden mucizeler, evliyalardan kerametler bekleyenler, akıllarını, vicdanlarını kullanamayan ahmak kimseler olmalıdırlar. Mevlâ Teâlâ, peygamberlerine, indirilen ayetleri, içinde yaşadıkları topluma bildirme ve açıklama görevi vermiştir. Aklı ve vicdanı olan muhatapları ikna etmek için her ayet tek başına bir mucizedir, zaten aklını vicdanını kullananlar, derhal ilâhî kelâma teslim olup Müslümanlığı din olarak seçmiş ve hayatlarını İslâm’a göre tanzim etmekte gecikmemişlerdir.
Aklını ve vicdanını kullanamayan cahil kimselerin tutum ve davranışı, peygamberlerle yaptıkları mücadeleler ve sonuçları yine Kuran ayetlerinde etraflıca izah edilmiştir. Rabbimiz, tarih boyunca her kavmi vahye muhatap kılmıştır; her kavmin içinden o topluma Allah’ı (cc) tanıtan ve emirlerini yasaklarını bildiren bir uyarıcı gelmiştir. Hz. Muhammed’e (sav) bu bilgiler ayetler yoluyla ifade edilmiş ve kendisinin de son peygamber olarak, yeryüzündeki bütün insanlara gönderildiği, görevinin kıyamet gününe kadar geçerli olduğu bildirilmiştir.
Sonuç: Yaşayan mucize Kuran ve Hz. Muhammed (sav)’in sünneti, Allahü Teâlâ’nın insanlara bir rahmetidir. Allahü Zü’l-Kerem Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, yarattığı insanların, kim olduklarını, bu dünyada ne için bulunduklarını ve ölünce kendilerine ne olacağı gibi önemli sorularını, peygamberler tayin edip, onlara vahiy indirerek, cevaplandırmıştır. Peygamberler ve ilâhî kitaplar, Rabbimizin her devirde insanlığa sunduğu eşsiz bir cömertliği ve ikramıdır; bedenin, aklın ve ruhun istikâmeti bu ikram-i ilâhî ile temin edilmiştir. Hidayet yolu kıyamete kadar açıktır ve bu yolu açık tutan Hazreti Kuran ve Hazreti Muhammed (sav)’dir; ve işte yaşayan mucize budur.
M.Talât Uzunyaylalı