Home

kesif

İnsan kâşiftir; keşfettiği şeyin yaratıcısı değildir.

وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ

“Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah’a secde eder.” (Ra’d 15)

Secde, iradi bir varlık olarak insanın Allah’ın (c.c) huzurunda rükû ve sücudla tazimde bulunması. En büyük kulluk içinde secdeyi barındıran beş vakit namaz. Namazın, en önemli rüknü  secde. Kul, secde anında Allah için yüzünü yere koyar ve böylece, Rabbine ubudiyet,  itaat ve şükür de bulunur. İradi gayri iradi, mümin kâfir, camit yahut hayat sahibi olsun, sabah akşam, yani her yirmi dört saatlik döngü içinde, kâinattaki varlık, Rabbini bilir ve Ona isteyerek kulluk eder.

Mümin kimse, hem tabii bir surette, hem de iradî olarak, Allah’a kulluk ederken, kâfir kimse iradi fiiliyle Allah’ı inkâr edebilir. Fakat kâfirin kalbi, gözü, kulağı, eli ayağı, dişi dili, ciğeri midesi, böbreği dalağı, saçı tırnağı, kâfir değil, Yaratanı dinler. Kâfir; kalbine, iradesini kullanıp ‘dur, çalışma!’ dese  kalbi onu dinlemez, çalışır; ‘durma çalış!’ dese, ölüm vakti gelmişse, kalp artık çalışmaz. Demek, her varlık, fıtraten sadece Allah’ı dinlemekte ve gerçek manada Ona secde etmekte.

“Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah’a secde eder” ifadesi mühim bir ilahi kanunu aşikâr eder. İnsanda olduğu gibi, tabiattaki her varlıkta gözüken düzen ve bu düzenin tekabül ettiği bilimler, insan düşüncesinin bir icadı değil; insan kâşif; keşfettiği şeyin mucidi değil. Mesela güneş insandan bağımsız olarak var; o halde her varlığın var oluşu ilahi bir ilim ve kudret iledir. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi; maddeyi, canlılığı, gök cisimlerini, yerdeki varlıkları incelerken, elde ettikleri kanunlar, bir kanun koyucuya ve düzenin devam etmesi de varlıkların kanun koyucuya isteyerek istemeyerek itaat etmesiyle mümkün.  Yaratıcıya inansın inanmasın her insan tabiî bilimlerdeki kanunları doğru kabul eder,  onlara uyarak medeniyete vücut verir. Kimse gölgesini reddedemez; gölge insanın bir gerçekliği. İstese de istemese de her gölge varlıkla birlikte.

Maddedeki kanunları keşfedip bu kanunları fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi isimler altında toplayan her ne kadar insan ise de, bu bilimlerin insanla ilgisinin olmadığı açık. İnsan yahut güneş, çalışma prensiplerinden ve bağlı oldukları varoluş kanunlarından habersiz. İnsanda yahut güneşte gözüken kanunlar, bir kanun koyucuyu, Allah’ı ve Ona itaat edildiğini gösterir. O halde denilebilir ki, fıtraten her varlık mümin, müstakim, Rabbine karşı daimi bir surette sacid. İsteyerek hepsi de Allah’ın emirlerine (kanun) uymakta. Sadece insan ve cin, sorumlu varlık olarak, iradi fiiller yapabilmekte. Bu, göreceli özgürlük,  aslında yine Allah’ın insanın ve cinlerin varoluşlarını gerçekleştirmeleri için tanzim ettiği bir diğer kanunu

Sonuç: “Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah’a secde eder.” (16/49); “Görmez misin ki, göklerde olan ve yerde olan, güneş, ay, yıldız, dağ, ağaç, hayvan ve insanların birçoğu, Allah’a secde etmekte; birçoğunun üzerine de azap hak olmakta. Allah, kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak yok. Şüphesiz Allah dilediğini yapar. ”

Not: Âyette yer alan ‘gölgeleriyle birlikte’ ifadesi 332. Fikir’in yazı konusu olacaktır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s