Hz. Muhammed (sav)
Medine hendeğini meleklere kazdırmadı!
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ
“El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O’dur. O’nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.” (Ra’d 14)
Başarı ‘istek ve eylem’ birlikteliğiyle elde edilmektedir. Şişman bir şahıs dua ederek şişmanlıktan kurtulamaz. Bir program dâhilinde yapılacak diyet ve egzersizle şişmanlıktan kurtulmak mümkün olacaktır. Bu basit örnek sonuç alınmak istenilen her iş için geçerlidir.
Ayetin ikazı bu mühim başarı kuralını bize öğretmektedir: Susuz bir adam suya kavuşsa, çeşmenin, gözenin yahut derenin başına kadar gitse, fakat suyu almak için avucuna su doldurup ağzına götürmese, dua ile gaipten bir zatın yahut bir meleğin zuhur edip o suyu alıp susuz şahsa içirecek ve onun susuzluğunu giderecek değildir.
Hz. Hacer, oğlu İsmail ile Mekke vadisinde susuz kalınca bir Safa tepesine koştu bir Merve tepesine. Aradığı şey bebeğini ve kendini susuzluktan kurtaracak olan bir su kaynağı görmek ve bulmaktı. Onun ter kan içinde gerçekleştirdiği su arayışı istek ve eylem arasındaki kopmaz bağı pek güzel anlatır. Rivayet edilir ki Hacer, bir su kaynağı, yeşil bir vaha bulamadı; fakat bıraktığı yerde ayaklarıyla kumları döven İsmail’in ayakları altından zemzem suyu yeryüzüne çıkmaya başladı. Annesinin gayreti, İsmail’in kumları eşeleyen topukları, istek ve eylem birlikteliği, Allah’ın yardımını onlara yetiştirdi ve böylece ana-oğul su nimetine kavuşmuş oldular.
Hz. Muhammed (sav), Medine savunmasında, kazma kürek alıp hendek kazdı. Hendeği meleklere kazdırmadı! Kılıç kuşandı düşmana karşı muharebe etti. Mescid-i Nebevî’nin inşaatında bizzat çalıştı. İslam’ı tebliğ için yaptığı ziyaretler ve başına gelen olmadık işler herkesin malumudur. Her peygamberin hayatı istek ve eylem birlikteliği üzeredir. Allah’ın peygamberlerini mucize ve meleklerle desteklemesi bir takdiri olarak gerçekleşmiştir. İnsanlar için kural şudur: Talep ediyorsan, isteğine ulaşmak için harekete geçmeye mecbursun; iste, eyleme geç, sonuç alman çok büyük ihtimaldir.
Tabiat bu konuda da bize rehberlik etmektedir: Bir sabah namazından sonra yatmayıp dışarı çıkanlar çevrelerine, ağaç dallarına ve gökyüzüne baktıklarında coşkulu bir hareketliliğe şahitlik edeceklerdir. Hayvanlar yediden yetmişe uyanmış ve eyleme geçmişlerdir. Kedi, köpek, karga, kumru, serçe vb. canlılar beslenme alanlarına doğru gitmekte ve uçmaktadırlar. Yerdeki gökteki her hayvan her gün karnını doyurup yuvasına tok karınla dönmektedir. Pek çoğu da, kendi doyduğu gibi, çenesinde, gagasında, kursağında taşıdığı yiyeceklerle yuvasına dönüp yavrularını da beslemektedir.
İnsanı ve hayvanları yaratan kimse insana ve hayvanlara yardım edecek olan da O’dur. Tanrı, tanrıca ve benzeri sıfatlar yüklenmiş heykellerin karşısında durup onlara bir şey söylemek, onlardan bir şeyler beklemek, onlara bir şeyler adamak, heykellerin huzurunda dikilip onlara tazim etmek trajikomik bir zavallılıktır. Heykeller ve onlara gösterilen saygı özgür yaratılan insan ruhunun camit bir nesneye çeşitli imgeler yükleyip ruhunu köleleştirmesidir ki pek acınası bir durumdur.
Sonuç: Bu ayet iradeli varlıklar olarak biz insanlara önemli bir ders vermektedir: İsteklere ancak eylemlerle ulaşılabilir. (Dua/niyet+fiili dua/eylem: başarı) Ekmeyen biçemez, hareket etmeyen gidemez, klavyenin tuşlarına basmayan ekranda yazıyı göremez, pişirmeyen yemeği yiyemez, çiğnemeyen yutamaz, bakmayan göremez. Namaz kılmayan, oruç tutmayan vb. ibadetlerini fiilen yapmayan kulluk yapmış olamaz.
M.Talât Uzunyaylalı