Işık, gölge ve hakikat!
أَوَ لَمْ يَرَوْاْ إِلَى مَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ يَتَفَيَّأُ ظِلاَلُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالْشَّمَآئِلِ سُجَّدًا لِلّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ
“Allah’ın yarattığı şeylerin gölgelerinin dahi nasıl sağdan, soldan sürünüp Allah’a secde ederek döndüğünü görmediler mi?” (Nahl 48)
Fizik bilimince izah edilen ışık ve gölge birlikteliğiyle ilgili bilgilerimiz şunlardır: Işık olmadan gölge olmaz. Gölge, nesnenin ve ışığın varlığını zorunlu kılar. Mesela güneş ışığı yayılırken karşısına çıkan her cismin arka tarafını karanlıkta bırakır. Cismin yerdeki karanlık görüntüsüne gölge denilmektedir. Gölge ışığın hareketine göre büyür ve küçülür. Günün farklı saatlerinde cisimlerin saldığı gölgeler değişir durur. Sabah ve akşam saatlerinde güneş ışınları eğik bir şekilde geldiği için gölge boyu uzun, öğle saatlerinde ise güneş ışınları dik şekilde geldiği için gölge boyu kısadır.
Güneş, ay, dünya gibi gök ve yer cisimlerinin her birisi bir zaman ve mekan boyutunda bir ışık kaynağına maruz kaldığında ışığa bağlı olarak bir gölge meydana getirirler. Bir cismin gölgesi Kuzey Yarım Kürede dönenceler dışında sürekli olarak kuzeye düşer. Güney Yarım Kürede ise dönenceler dışında sürekli güneye düşer. Dönenceler arasında bulunan bir cismin gölgesi yıl içinde bazen kuzeye bazen güneye düşer. Cisimlerin gölgeleri bize birçok konuda bilgi verir: Bulunduğumuz yarım küreyi, yerel saati, güneş ışınlarının düşme açısını, enlem ve boylam derecesini gölgeyle tespit ederiz. O halde gölgeler ilahi kanunların temsilcisi ve birer öğretmenidirler.
Sağ sol ifadeleri: Sadece sağı solu değil bizzat varlığın kendisi başka bir şeyin varlığına bağlı olduğundan varlık izafi bir manadır, fakat aynı zamanda mekana bağlı bir gerçekliktir. Zaman ve mekan boyutunda vücut kazanan haliyle kütlesi olan varlıklar için sağ sol, ön arka ve alt üst gibi adlandırmalar yapılmıştır. Ön ve arka, alt ve üst, sağ ve solun bir neticesi gibidir. Bir şeyin arkası ve önü ile altının ve üstünün olabilmesi onun sağının ve solunun olmasıyla mümkündür. Canlı ve cansız her varlığın sağı ve solu vardır ve onların bir yandan bir yana hareketleri sağa ya da sola yönelmiş bir harekettir. Bir şeyi 360 derecelik dilimlere ayırsak her dilimin yine bir sağı ve bir de solu olacaktır.
Bu bağlamda gölgeye geri dönersek; fizik biliminin açıklamalarının ötesinde gölge kavramı bize başka ne öğretir? Bu soruya bir cevap aradığımızda âyetin ihsas ettiği mananın mecazi bir yönü olduğunu da düşünebiliriz: İnsan ile Allah arasındaki bilinirlik bu ışık-göle ilişkisi üzerinden okunabilir. Gölge ışığı (Yaratıcı) işaret ederek kendi mecazi varlığını bu yolla aşikar kılarken aynı zamanda varlığı öteki âleme bağlamaktadır. Sağ ve sol gibi sabit bir durum üzere hareket edip uzayıp kısalmasından hatta yerlerde sürünmesinden bellidir ki gölgenin arzusu ve secdesi güneşedir. Güneş sabit bir hakikat olduğundan varlık onun etrafında hareket ederek bir hayat ve hakikat elde edebilmektedir. Madem gölgenin sınırlarını ışık belirlemekte o halde gölgenin huzuru yüzünü güneşe dönmekledir ki gölge zaten fıtraten saciddir.
Sonuç: Gölge, varlığın ışık karşısında görünme biçimidir. Görünür ve bilinir olabilmek için sağın solun ve ışığın varlığı zorunludur. Varlık sıfat tecellisidir ve gölge hükmündedir. Gölgenin asıldan haber vermesi ve güneşi zorunlu olarak göstermesi gibi, tüm görünme biçimleri mutlak hakikatten haber veren birer mecazdır denilebilir.
(Not: Bu sitede yayınladığımız 332. FİKİR’in konusu: ‘Kuran’da Gölge Kavramı’dır. İki yazı birlikte değerlendirilirse daha yararlı bir okuma yapılabilir.)
M.Talât Uzunyaylalı