‘Yaparım!’ deme, ‘inşallah yaparım!’ de!
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا
إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
“Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için, ‘bunu yarın yapacağım’, deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah’ı an ve ‘umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir’, de.” (Kehf 23-24)
İnşallah; kişinin işlerini görürken, üzerine düşeni yaptıktan sonra, Allah’a tevessül etmesidir. Kişi salih ameliyle ortaya çıkar ve neticenin hayırlı olması için ‘inşallah’ der, Allah’a dayanır; bu yönelişte sığınma ve dua iç içe girmiş durumdadır. Bu ifadenin Müslümanların aklından ve gönlünden hiç çıkmaması gerekir. İşin başında besmele-i şerif okuruz; böylece işimize Rahman ve Rahim olan Allah’ın nezaretinde, O’nun rızasına uygun davranacağımızı taahhüt ederek başlamış oluruz. Başladığımız işin hayırla sonuçlanması için de ‘inşallah’ diyerek Rabbimize tevessül ederiz. Biz, besmele çeker ve tarlaya tohumu ekeriz, sonra da ‘inşallah Rabbim yağmur verir de ekenimiz biter’ diye tevessül ederiz.
Öte yandan insana yapıp etme gücünü veren Allah’tır. Bir iş için, bugün yapacağım, yarın yapacağım demek, o işin söylenilen zamanda yapılmasını garanti etmeye bilir. Çünkü insanın kullandığı zamanın elinden alınmayacağına dair bir güvencesi yoktur. İnsan, biraz sonrasını yahut yarını göremeyebilir! Bu yüzden ileriye matuf işlerde, sanki o ileri insanın elindeki bir zamanmış ve insan ona mutlaka ulaşacakmış gibi, düşünmek ve davranmak de yanlıştır ve insanın aldandığı noktalardandır. İnsanın her dilediğini Allah verseydi âlem bugünkünden çok farklı olurdu.
Zamanın ve mekânın sahibi Allah’tır; insan, kendi ruhsal ve fizik varlığını, tabiatı ve zamanı Allah’ın dilemesiyle ve dilediği kadarıyla kullanabilmektedir. Bir de, yapacağım, edeceğim! dediği şeylerde, kişiyi hayır mı şer mi bekliyor, tam olarak bilinemeye bilir. Bu yüzden, işleri yapıp ‘inşallah’ cümlesiyle, Allah’a tevessül ve teveccüh edip, lisanen yahut kalben, ‘Allah’ım, hakkımdan hayırlı olanı ancak sen bilebilirsin, yaptığım yahut yapmak istediğim şeyde hayır varsa onu bana mümkün kıl’ demelidir.
İnsanın daima Allah’a güvenmesi gerekir. Besmele ve inşallah gibi ifadelerle bu güven kapısı çalınmış olur. Allah’ın ilmi ve kudreti her şeyi kuşatmıştır; insan, kuşatan değil, kuşatılandır. İnsan, her işine besmele çekip ve inşallah temennisinde bulunarak başlarsa bugününü ve yarınını güven içinde yaşayabilir. Kuşatmadan başka türlü sağ-salim çıkılamaz!
Sonuç: Müslümanlar kendilerine ve başkalarına dayanırlarsa sonuç daima hüsran olacaktır. Bütün peygamberler ve onların şuurlu ümmetleri, üzerlerine düşeni yapmış ve ‘Biz sadece Allah’a dayanırız’ demişlerdir. Çünkü yükselten ve alçaltan Allahü Teâlâ’dır. Diler Yusuf’u Mısır’a sultan eder, diler Mısır’ın zorbası Firavun’u derin sulara gark eder! Musa ve Yusuf (as) besmele ve inşallah ilkesine göre hareket ettiklerinden, Allah onların işlerini hayra ulaştırır. Firavunvari insanlar da ‘ben ben!’ dedikleri için helak olup gitmişlerdir.
M.Talât Uzunyaylalı