Home

IMG_1218

Kulak işitmez, göz görmez;

ancak kişi ‘isterse’ göz görür ve kulak işitir!

 

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَى فَلَن يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا

 

“Rabbinin ayetleriyle öğüt verildiği halde onlara sırtını dönen ve elleriyle işlediği suçlarını unutan kimseden daha zalim kim olabilir? Biz onların kalplerine bunu anlamalarına engel olacak perdeler, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da, artık onlar ebediyen hidayete gelemezler.” (Kehf 57)

 

Salonda kitap okuyorum, duvarda bir çalar saat var, bazen saatin tik taklarını o derece işitiyorum ki, tik tak sesleri, içten ve dıştan beni kuşatıyor. Can sıkıcı bu sesten kurtulmak için kalkıp saati durdurduğum vaki olduğu gibi, başka odaya geçtiğim de vaki! Bazen de, işime öyle dalıyorum ki, gün boyu salonda oturup çalıştığım halde, duvar saatini ve onun tik taklarını fark etmiyorum.  Aslında diğer duyularımız için de durum benzerdir.

Peki, bu durumu nasıl izah etmek gerekir? Eğer kulağım işitiyorsa saati sürekli işitmem gerekir; eğer gözüm görüyorsa saati de görmem icap eder; fakat karşımdaki duvarda asılı olmasın rağmen saati işitmiyor ve görmüyorum. İfade ettiğim gibi, bazen de tam eksi gerçekleşiyor, saatin tik taklarını her şeyden daha çok işitiyor ve saati her şeyden daha iyi görüyorum.

Bu, aslında yaygın bir durumdur; evde, çarşıda pazarda, iş yerinde, farkında olarak olmayarak, her şeyi duymaz, her şeyi görmez ve hissetmeyiz; irademiz yöneldiğinde, belli şeyleri işitir, belli şeyleri görür ve hissederiz. O halde açıktır ki, irademizle seçimler yapmaktayız ve bu seçimlerimizin bir sonucu olarak görmekte ve işitmekteyiz. İrademiz bir şeye değer verip yöneldiğinde işitme ve görme araçları da, değer atfedilen şeye yönelmekte, böylece farkındalık halindeki görme ve işitme eylemi gerçekleşmiş olmaktadır.

Bir de bilinçli olarak kör ve sağır kesilmek var ki, ayet buna işaret ediyor. Kimi insan, isteyerek din, iman, Allah, Peygamber, Kuran, Hadis vb. dini ifadeleri işitmek, görmek istemiyor. Yetmiyor, birde yalanlama, inkâr, tartışma, itiraz, aşağılama yolunu seçiyor. Günahları içselleştiriyor. Böylece inkâr, eleştiri, haramlarla meşguliyet kalbi ve duyuları  inanca karşı perdeliyor.

Ayette vurgulandığı üzere; Rabbimiz, Kuran’da bize öğüt veriyor; fakat biz, kulağımız olmasına rağmen, ilahi öğüdü işitmez, gözümüz olmasına rağmen, Kuran’ı görmez ve onun hakikatlerine sırt çevirirsek, neticede Allah ve din tasavvurundan yoksun bir hayat yaşamış oluruz. Kendisine verilen emanete ihanet eden kişi nasıl zalimlik yapmış olursa biz de yaratılış amacına uygun bir hayat yaşamadığımızda, Yaratıcı indinde fena bir insan mertebesinde kalırız. Gerçeği görmek ve işitmek istemediğimizden Allah da istediğimizi yaratır; artık hakka karşı kör ve sağır kesiliriz!

Sonuç: Görmek ve işitmek istemeyen, yanı başından çağlayarak bir nehir akıp gitse, ne o nehrin coşkun sularını görür ne de suyun çağlamasını işitir. Böylece nehre dair cehaleti yegâne kazancı olur! İşte bu, kişinin kendi eliyle kendi başına doladığı katmerli bir zulmüdür ki, kişi hem dünyasını hem de ahretini zayi etmiştir.

M.Talât Uzunyaylalı

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s