İkinci bir şans yok, her birimize belli bir süre verildi!
وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُو الرَّحْمَةِ لَوْ يُؤَاخِذُهُم بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ بَل لَّهُم مَّوْعِدٌ لَّن يَجِدُوا مِن دُونِهِ مَوْئِلًا
“Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazanmakta olduklarından dolayı onları (azapla) yakalayıverseydi, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma-zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.” (Kehf 58)
Kehf suresinin devam eden elli dokuzuncu ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır: “İşte ülkeler (ve onların halkları), zulme saptıkları zaman onları yıkıma uğrattık ve yıkımları için de bir buluşma zamanı tespit ettik.”
Bir ‘Sünnetullah’ yasası olan ‘tedriç ve tekamül kanunu’ gereği her şey aşama aşama gelişir, kemale erer ve varlıkların hayat süreçleri sona erer. Bitki, hayvan ve insan varoluşunda bu yasayı açık bir şekilde müşahede etmekteyiz. Ana rahmine intikal eden nutfenin insan olma süreci, tarlaya ekilen tohumların bitki olma süreci, mevsimlerin döngüsü, gezegenlerin hareketi, her bir varlık vakitle sınırlanmıştır; vakti saati gelince de olanlar olmaktadır! Güneşi kim söndürebilir, baharı kim engelleyebilir, ölümü kim durdurabilir, cezalandırmayı kim engelleyebilir?
Tabiatta gözlediğimiz ilahi yasalar gibi sosyal yasalar da vardır. Allah, esirgeyen ve bağışlayandır; günahları nedeniyle ne bir şahsı nede bir milleti, hemen suçunu müteakip cezalandırmamaktadır. Kuran’da helak edilen kavimlerin (Sebe, Semûd, Medyen şehirleri, Lût kavmi vb.) öyküsünden anlıyoruz ki, helakları da tedricen gerçekleşmiştir. Belki tövbe ederler, pişman olurlar, aralarındaki peygamberleri dinler ve ilahi emirlere uyarlarlar diye uzun süre çaba gösterilmiştir. Fakat onlar, azaba müstahak fiillerine devam ederek, uyarıları dinlemedikleri gibi, ‘hani nerede o bizi tehdit ettiğin ceza; Tanrı bizi cezalandırsa ya!’ gibi taşkın sözler söylemekten geri durmamışlardır. Artık ıslah olmayacakları ortaya çıkınca da ortadan kaldırılmışlardır.
İnsan günahın kölesi olarak doğmaz; insanın özgür iradesi vardır; insana seçme hakkı tanımıştır. Herkes özgür iradesiyle, seçme hakkını kullanarak, hayatını tamamlar. Kimsenin ikinci bir şansı ve zamanı yoktur, her birimize belli bir süre verilmiştir! Verilen sürede Allah’ı bilip O’na kulluk edenler, dünya sınavını başarıyla tamamlamış bahtiyar kimselerdir; diğerleri sınavı kaybetmiştir.
Sonuç: Özgürlüğümüz tabiatın bir armağanı değildir. Seçimler yapalım diye özgür kılındık. Gece ve gündüz gibi, iman ve inkar birbirinden ayrılmıştır. İnsanlar, kurtuluşlarını kendi çabalarıyla kazanabileceklerdir. İmanı seçenler, Allah’ın lütfu ve ikramı ile karşılanır, seçmeyenler ceza görür. Özgürlüğü sorumsuzluk sanıp ‘ne yaparsam yanıma kar kalır!’ inanışının kurbanı olmuş insan ve kavim pek çoktur. İnsan, zamanın rutin döngüsüne aldanmakta, yaptıklarının yanına kar kalacağını ve başına bir iş gelmeyeceğini sanmaktadır. Oysa merhameti her şeyi kuşatmış olan Allah (cc), belki düşünüp kötülükten vazgeçerler diye insanlara süre (hayat, ömür) vermektedir. Yoksa ilahi yargıdan ve infazdan kurtuluş yoktur! İnsanlık tarihi bunun kanıtıdır.
M.Talât Uzunyaylalı