Sonsuzluk karşısındaki insan!
قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
“De ki: Rabbimin kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa, bir o kadarını daha ilâve etsek, Rabbimin kelimeleri tükenmeden denizler tükenirdi.” (Kehf 109)
Benzer bir ayet Lokman suresinin yirmi yedinci ayetidir: “Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah’ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.” Allahü Teâlâ’nın sonsuz âlemleri ve bu âlemlerde de sonsuz sayıda varlıkları vardır. Bu varlıklar hakkında tefekkür bize emredilmiştir. Ayetlerde geçen “kelimâti rabbî/ kelimâtu(A)llâh/Rabimin kelimeleri/Allah’ın kelimeleri” varlık ve Kuran bilgisine işaret etmektedir. Varlık, esma-ı ilahiyi gösterir ve Rabbimizin Zât’ı gibi, esması da (isim ve sıfatları) kavranılamaz; sonsuzdur. İnsan ilahi bir kelime (söz) olduğu gibi güneş de bir kelimedir; yıldızlar birer kelime olduğu gibi yağmur damlaları da birer kelimedir. İnsan, melek, cin, şeytan, hayvan ve bitki, şuurlu şuursuz, canlı cansız, her bir varlık ilahi bir kelimedir. Çeşitli zaman ve mekân boyutlarında gözüken her bir varlık Allah’ın ilim ve kudretini gösterir; Kuran bu ilim ve kudreti yazılı bir metin olarak bize talim eder.
Allah insanı, bilinmeyeni, (sonsuzu ve ondaki varlıkları) bilmek için yaratmadı; insanın her şeyi bilmesi, her şeye akıl erdirmesi gerekmez. İnsan istese de bunu yapamaz, çünkü sonsuz içindekilerle birlikte kavranılamaz ve hesaplanamaz bir büyüklüktür. İnsanın zekâsı sonsuzluğu anlamak için yetersizdir. Bu sebeple sonsuz büyüklüğü ve onun mahiyetinin kavranılmazlığı matematik vb. bilim alanlarınca, simgesel bir dil kullanarak, açıklanmaya çalışılmıştır. Haliyle bir ölçüsü, bir sınırı, bir bitimi olmayan şeyi ölçüsü ve sınırı olan (insan) bilemez. İnsanın bunu idrak etmesi erdem olarak insana yeter.
Tabi bu şu anlama da gelmiyor: Sonsuzdan uzak duralım! Hayır, Allah, varlık üzerinde düşünmeyi bize emretmiştir. Bilim, insanın metodik bir yöntemle, varlık üzerinde düşünmesi demektir. Bilim dallarındaki gelişmeler Allah’ın, varlığın sahibi olduğunu akla ve vicdana daha da yakınlaştırmıştır. Bilim, kâinat hakkında öğrendikçe, biz de sonsuzun Allah’ın ilim ve kudret eseri olduğunu daha çok anlıyoruz. Hele DNA’nın hayret verici yapısı, fiziğin birbiriyle uyumlu yasaları, kimyanın, biyolojinin vb. deneysel bilgi alanlarındaki çalışmalar, tüm bunlar gösteriyor ki, tabii yasalar, sonsuzluğun kucağında, tek bir yasa gibi görev üstlenmekte ve birbiriyle bütünleşmiş bir şekilde iş görmektedir. Bilim ve teknoloji artık Allah’ın dünyayı, evreni yarattığı gibi, ahreti yaratığını anlayacak ve kabul edecek bir ‘ikna’ arıcı olma özelliği de taşımaktadır. Başka türlüsü zaten olamazdı; çünkü ilim, Allah’ın sıfatıdır.
Sonuç: Allah’ın fizik âlemdeki kelimeleri üzerinde çalışan modern bilim gerçeği araştırdıkça kuvvetlenecek olan Allah’a imandır. Fakat şunu da asla unutamamak gerekir: Sonsuzu, sonlu olanın tam olarak bilmesi, yazması, hesap etmesi, gözlemlemesi, deneylemesi velhasıl bütün yönleriyle anlaması mümkün olmayacaktır. Sonsuzlukta gözüken esma-ı ilahidir ve esma-ı ilahının sonsuzun her noktasındaki tecellisi de sonsuz bir mükemmelliktedir. Kuran bizi, Rabbin kelimeleri hakkında tefekkür etmemizi ya da bilimsel sonuçlar üzerinden düşünmemizi isterken bunu anlamamızı bekler. Çünkü bu sayededir ki yaratılan insanın yaratan Allah’a karşı yakınlığı artar. Yaratana karşı sorumlu olduğunu kabul eden insanın imanı da gittikçe taklitten tahkike yükselir.
M.Talât Uzunyaylalı