Neden birden çok ilâh olmasın?
اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ
“Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de, (ölüleri) onlar mı diriltecekler?” (Enbiyâ – 21)
Bir köyde bir muhtar, bir ilçede bir kaymakam, bir ilde bir vali, bir orduda bir başkomutan, bir ülkede bir cumhurbaşkanı olur, iki tane yahut daha fazla baş olamaz. Zaten her insanın da bir tek başı vardır! Yönetimde hiyerarşi aklî ve tecrübî bir zorunluluktur. O halde nasıl oluyor da kendilerine bir kral, bir padişah, bir cumhurbaşkanı seçip ona tabi olan insanlar birden çok ilâh edinebiliyorlar?
Ayette geçen ‘yerden birtakım ilâhlar edinilmesi’ ifadesi, insanın, ‘putunu kendi yapar kendi tapar’ özlü sözüyle de örtüşüyor. Bir takım milletler, biçim kazandırılmış taş, maden yahut ahşaba ilâh olarak taptıkları gibi, bizzat tabiata, örneğin bir dağa, bir kayaya, bir mağaraya, bir ağaca, bir hayvana ilâhlık vasfı yükleyerek tapabilmektedir.
Ayetin devamında, bu, ilâh edinme eğiliminin geçersizliği kısa bir soru cümlesiyle ortaya konulmuş ve insanın kendini düşürdüğü ahmaklık seviyesine dikkat çekilmiştir. Ayetteki soru şudur: Tamam, siz taştan, madenden, ağaçtan tanrılar edindiniz ve onlara tapıyorsunuz, peki ölüleri ‘Onlar mı diriltecek?’ İlâhın, canlı ve kudret sıfatlarına sahip olması gerekir ki, o yaratabilsin, ölüleri diriltebilsin, mahşeri ve cenneti gerçekleştirebilsin. Oysa tapılan putların böyle bir özelliği bulunmuyor.
Surenin yirmi ikinci ayetinde ise putçuluğun geçersizliği şu ayeti kerimeyle ortaya konulmuştur: “Lev kâne fîhimâ âlihetun illa(A)llâhu lefesedetâ fesubhâna(A)llâhi rabbi-l’arşi ‘ammâ yasifûn /Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâh bulunsaydı, yer ve gök, kesinlikle bozulup gitmişti. Arş’ın Rabbi Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.”
Düzenin korunması, istikrarın devamı Bir’den başlayan hiyerarşinin neticesidir. Yerin ve göklerin yönetimi tek bir ilâhın kudret elindedir. Eğer göklerde ve yerde birden çok ilâh olsaydı bugünkü düzen olmayacak, aksine uzay filmlerinde olduğu gibi, yıldızlararası savaşlar sürüp gidiyor olacaktı! Çünkü gökteki her bir ilâh ötekini alt etmeye uğraşıp duracaktı. Tabi, gökteki ve yerdeki ilâhların başka bitki, hayvan, insan, dünya ve evrenler yaratma hakları da olurdu. O zaman uzay, farklı dünyalar ve bu dünyalarda farklı hilkat sahibi varlıklarla dolup taşardı. Canı sıkılan ilâh ötekinin uzayını yok etmekten de geri durmazdı. Ama bu ancak bizim bir kurgumuz olabilir, gerçek ise tüm evrenin tek bir kudret tarafından yönetildiğidir.
Kuran, semavi kitapların özüne sahiptir. Kuran’da olduğu gibi, İncil’de, Tevrat’ta, Zebur’da ve diğer peygamberlere gönderilen kısa ilahî metinlerde ilk vurgulanan husus yaratıcının tekliğidir. Allahü Teâlâ’dan başkası Onun yaratmasıyla mevcuttur. Allah, mabuttur, varlık da Onun mahlûkudur. Mahlûk, değişir ve ölür. Mahlûku yaratan, değiştiren ve öldüren ise baki kalır; çünkü O, Tanrıdır.
Sonuç: Birçok ilâhın varlığı, aklen ve naklen imkânsızdır, fakat buna rağmen günümüzde 7 milyar insanının nerdeyse yarısı, hâlâ kendi yaptıkları putlara ilâh diye tapabilmektedir. Bu, eski zamanlardan kalma ‘en büyük insanlık cehaletlerinden biridir.’ Kudretleri olması gereken bu uyduruk ilâhların hiçbirinde bir kudret eseri bugüne kadar görülmemiştir; aksine birer nesne olarak, her türlü etkiye açıktırlar ve kendilerini dahi koruyamazlar. Birçok ilâhların varlığı, varlığın düzenini zorunlu olarak bozacaktır. Atomik yapısından kütlesine kadar varlıkta gözüken ise muhteşem bir düzendir. Ra’d suresi on altıncı ayette şu ikaz yapılmıştır:
“De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? Allah’tır de. De ki: O’nu bırakıp da kendilerine bile bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz? De ki: Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık! Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi? De ki: Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”
M.Talât Uzunyaylalı