Firavun’dan öğrendiklerim (2)
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
“Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi, benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa’nın tanrısına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.” (28/38)
2)-Firavun’un çıkmazı şu idi: Hz. Musa’nın dediği gibi, eğer göklerin ve yerin tek bir ilahı varsa o zaman kendisi bir ilah olmadığı gibi bütün yer yüzü ve Mısır ülkesi de kendinin değil, bu tek ilahındı! Yerin ve göklerin tek bir ilahı olmadığını çeşitli ilahlar bulunduğunu kanıtlaması durumunda ise kendi ilahlığı ve devleti kurtulacağı gibi Hz. Musa’nın tebliği de çökecekti. Firavun, Hz. Musa’nın, çok tanrıcılığı, haliyle Firavun’un ilahlığını inkâr edip tek olan ‘âlemlerin Rabbinden’ söz etmesine karşı ortaya attığı “Âlemlerin Rabbi dediğin nedir?” sorusunu mücadelesine temel tez yaptıktan sonra gerek ileri gelen hükumet yetkilileri ve gerekse halkla çeşitli toplantılar yaptı. Sonunda Firavun’da şöyle bir fikir oluştu: ‘Hz. Musa ve Hz. Harun, tebliğ ettikleri ‘âlemlerin Rabbi’ kavramı ile gerçekte ülkeyi ele geçirmek ve Mısırlıları atalarının dininden vazgeçirmek istiyorlar! (Yunus 78) Bu amaca ulaşmak için büyücülük öğrenmişlerdi! Büyücülüğün kuvvetiyle iktidarı yıkmak, Firavun’u ve yöneticileri ülkeden sürmek istiyorlardı! (Taha 57) Eğer Hz. Musa’nın tebliğine inanılırsa sonuçta Mısır’da dini inanç değişmiş olacak ve bu durum derin bir iç karışıklığa yol açacaktı! (Mümin 26)’
Ekibiyle bu tespitleri yapan Firavun, ileri gelenlere ve halka yaptığı açıklamalarda ise şu hususları vurguladı: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum!” (28/38); “…Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?” (43/51) “…‘Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum’…” (40/29)
Firavun ve ileri gelen adamları bu fikri itirazların yanı sıra karşı mücadele için bir yöntem daha geliştirdiler. Hz. Musa’nın iddia ettiği bu tek ilahın nerede olduğunu bilmek istiyorlardı! Çünkü böyle bir ilahın olmadığına, bunun kanıtlanamayacağına inanıyor ve Hz. Musa’yı sihirbaz olduğu kadar mahir bir yalancı olarak da görüyorlardı. Bunu kanıtlamanın ve halkın kendi dininden şüphe etmeye başlamasının önüne geçmenin yolu bu yönde bazı somut adımlar atmaktı.
Firavun, bu önemli adımı yüksek bir kule yaptırıp gökleri rasat ederek, Hz. Musa’nın iddia ettiği âlemlerin Rabbinin göklerde olup olmadığını ispat etmek üzere attı. Bu rasathane Firavun aklının vahiy karşısındaki bir tuzağıydı. Bu tuzak bir nevi gözleme dayalı bilgiyle çalışacaktı. (Bugünkü tabirle bilimsel bilgi) Kule aracılığıyla halka şöyle denilecekti: Gökler rasat edilmiş, Hz. Musa’nın belirttiği âlemlerin Rabbi olan tek bir ilah göklerde görülmemiştir; ama güneş (tanrı RA) ve onun etrafındaki gezegenler görülmüştür! Bu hadise Kuran’da şu ayetlerle bildirilmektedir:
“…Ey Hâmân! Haydi, benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa’nın tanrısına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.” (28/38); “Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa’nın Tanrısını görürüm! Doğrusu ben onu yalancı sanıyorum, dedi…” (40/36, 37)
Sonuç: Hz. Musa’nın Mısır’da tebliğ faaliyetlerinde bulunması Firavun ülkesinde tabiri caizse sınırlı bir özgürlük ortamın varlığını da bize göstermektedir. Firavun, tebliğin açıkça söylenmesine karşı çıkmadığı gibi, tebliği ve sonuçlarını istişare yöntemiyle hükumetindeki ileri gelenlerle tartıştığı, halka bilgi verdiği ve onların bazı önerilerini kabul ettiği anlaşılmaktadır. Tebliğin muhtemel sonuçlarını ortadan kaldırmak için göklerde, kendi ilahlarından başka bir ilahın olup olmadığını gözlemlemek üzere bir kule yapılmasını istemesi de akıllıca düşünülmüş bir mücadele taktiği olarak değerlendirilebilir. Bir rasathane yapılmasının zaman alacağı göz önüne alınırsa, Hz. Musa ile Firavun ve hükumeti arasındaki mücadelenin uzun yıllar sürdüğü sonucunu da çıkarabiliriz. (M. Talât Uzunyaylalı)
Göklerden bir şeyler bulayım, onun dediklerinin doğru olmadığını kendi silahıyla ispatlayayım düşüncesi de olabilir. Samiri de öyle dememişmiydi “Musa size söylemeyi unuttu”
BeğenBeğen