Home

c292_turuncu_zambak_resimleri

Çöküş öncesi sosyolojisi!

اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ

“Firavun ülkesinde yükselip iyice azıttı ve halkı gruplara böldü, onlardan bir grubu zayıf düşürmek istiyor, oğullarını katledip kızlarını sağ bırakıyordu. O, fitne ve fesat çıkaranlardan idi.” (Kasas 4)

 

Kasas suresi beşinci ve altıncı ayetlerde de, Rabbimiz, Firavun ve Başbakanı diyebileceğimiz Haman’ın niyet ve eylemlerine karşı, kendi hükmünü şu şekilde açıklamaktadır: “Bizse o yerde zayıf düşürülenlere lütfetmek, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar kılmak, o yerlere yerleştirmek, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine kaçındıkları hususu göstermek istiyorduk.”

Hz. Musa zamanında Mısır’da olanlar 4. ayette zikredildiği gibiydi. Hz. Muhammed (sav) Mekke’de tebliğe başladığı zaman da benzer bir ortam vardı. Mekke’nin Firavunları ve Hamanları olan putperest Ebu Cehiller, Ebu Lehepler, ekonomileri zayıf, siyasi korunma mekanizmalarından yoksun Müminleri ötekileştiriyor, onların canına ve malına el uzatmaktan geri durmuyorlardı. Bizzat Peygamberimize etmedikleri şımarıklık kalmamıştı. İşte Hz. Musa ve Hz. Harun’u görevlendirerek, İsrail oğullarını Mısır köleliğinden kurtaran ve daha sonra onları bölgenin hâkimi kılan Allah (cc), Hz. Muhammed (sav)’e ve Müminlere de, kısa sürede, sadece Mekke’yi ve Medine’yi değil, tüm Hicaz bölgesini, Arap topraklarını ve dalga dalga bugünkü sınırları nasip etti. Aslında İslamın coğrafi bir sınırı da yoktur; o, şimdi tüm dünyanın Hak Dini’dir.

Firavun sisteminde İsrail oğulları siyasi, ticari, kültürel haklara sahip değillerdi. Tam olarak köle muamelesi görüyorlardı. Tarımda, taş ve marangozluk işlerinde, İsrail oğulları iş gücünü oluşturuyordu. Mısır’ın İsrail soylu köle kitlesi, doğum yoluyla, çoğalmaya devam ettiğinden, Firavun ve yönetimi, bu durumu bir güç toplama ve ilerde karşılarına çıkacak ve çıkarlarını tehdit edecek bir gelişme olarak görmeye başlamıştı. Artan nüfus tehdidine karşı tedbir olarak, İsrail oğullarının erkek çocuklarını, daha bebekken öldürmek, kızlarını ve kadınlarını ise canlı bırakıp onlardan cinsel bakımdan ve başka yönlerden faydalanmak yolunu tutmuşlardı.

Bu ayetler ışığında devletlerin doğuş ve batışıyla ilgili, dini bir sosyoloji olarak, şu husus ileri sürülebilir: Gelişmiş milletler, kendi aralarında ve diğer milletlerle olan ilişkilerinde haktan, adaletten saptıklarında, polis ve asker devletine dönüşüp çıkarlarına uygun hareket etmeyen kişi ve milletlere karşı baskı, zulüm, terör, savaş vb. yollarla katliam uyguladıklarında, aslında yıkılma süreçlerini de başlatmış olmaktadırlar. Müminler, dik durup hadiselere feraset gözüyle bakmalıdır! Günümüzün ABD’si başta olmak üzere, diğer büyük devletler, tabiri caizse, Firavunlaşmışlardır. Bu durum, Kuran’da gösterilen zulüm ülkelerinin çöküş öncesi sosyolojisidir!

Sonuç: Nerede güç ve itibar ile insan hakları tekleştirilip bir sınıfa ait kılınmışsa orada ilahi kanun işlemeye başlamış, gün gelmiş ezilenler, haklarından mahrum bırakılanlar muktedir olurken kibirliler ise hakir duruma düşmüşlerdir. Tarih aslında bu hadiselerin ibretlik öyküsüdür. Eğer dünya Firavun ve benzeri zihniyetteki despot kişilere ait olsaydı kuşkusuz onların baskıcı iktidarları ebedi bir şekilde sürüp giderdi. Fakat hey hat! Burası imtihan yeridir; her millet Allah ve Onun son kitabi Kuran ile imtihandadır. Firavunların değil, ayetlerden de anlaşıldığı üzere, sadece Allah’ın Kuran’da dediği olmuştur ve olmaktadır.

Talât Uzunyaylalı

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s