Dinî tebliğden vaz geçilemez!
وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
“Bize düşen (Hak Dini) açıkça tebliğ etmektir.” (Yâsîn 17)
İlahi mesajı hedef kitleye kabul ettirmek peygamberlerin elinde olmadığı gibi, görevleri arasında da değildir. Çünkü dinde tebliğ var, fakat zorlama yoktur. Hedef kitleler tebliği kabul ederlerse iman sahibi olurlar ve cennete giderler, tebliği kabul etmezlerse imandan yoksun kalırlar ve cehennemde yaşamaya mahkûm edilirler.
Peygamberler, düzenle, bireylerle çatışma ihtimali var diye, ilahi emirleri gizlememiş, eksiltip çoğaltmamış, ayetleri geldikleri gibi tebliğ etmişlerdir. Peygamberler, kendilerine indirilen ilahi metinler hakkında sessiz kalma, tebliği erteleme hakkına sahip olmadıklarından, inen her ayeti derhal hedef kitleye iletmişlerdir.
Rabbimiz, Resullerine, tebliğ görevlerinin mahiyetini ve sınırlarını Kuran ayetlerinde bildirmiştir:
• “Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır…” (5/67)
• “Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: Bana uyanlarla birlikte ben Allah’a teslim oldum. Ehl-i kitaba ve ümmîlere, ‘siz de Allah’a teslim oldunuz mu?’ de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok, yüz çevirdilerse sana düşen, sadece duyurmaktır. Allah kullarını görmektedir.” (3/20)
• “Allah’a ve Resule itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Resulümüzün vazifesi duyurmaktır.” (5/92)
• “Resule düşen duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.” (5/99)
• “Biz, onlara vadettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de, sana ancak (Allah’ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.” (13/40)
• “Ortak koşanlar dediler ki: Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız ondan başkasına tapardık. Onun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Peygamberlerin üzerine,tebliğden başka bir şey düşer mi!” (16/35)
• “(Ey Resûlüm!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen tebliğden ibarettir.” (16/82)
• “De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen tebliğ görevini yapmak, sizin sorumluluğunuz da size yüklenen görevleri yerine getirmektir. Eğer itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber’e düşen duyurmaktır.” (24/54)
• “Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saydılar. Peygamber’e düşen tebliğdir.” (29/18)
• “Eğer yüz çevirirlerse bil ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük geldiğinde, o zaman insan pek nankördür!” (42/48)
• “Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen duyurmadır.” (64/12)
Sonuç: Bize tebliğ edilen İslam dinini, önce kendimiz yaşayarak, sonra da aile çevremize ve topluma uygun bir lisanla tebliğ etmek ortak bir kulluk görevimizdir. Oğluna kızına ‘namaz kıl, oruç tut’ vb. emirleri tebliğ etmeyen anne baba sorumludur.
Dini kuruluşların ve din hizmetlilerinin öncelikli görevi de zaten Kuran’ı tebliğ etmektir. Tebliğin etkisi, Allah’ın takdirine bağlı olarak, mümin kişilerin ve kuruluşların ihlasları miktarınca ortaya çıkacaktır.
Müslümanlara ve onların devletlerine düşen görev ise, laiklik vb. yapay gerekçelerin arkasına gizlenmeden, Allah’ın emrettiğini emretmek, nehyettiğini de nehyetmek vazifesini yerine getirmek olmalıdır. Aksi takdirde bireyler de kurumlar da, tebliği gizlemiş, Allah’a karşı suç işlemiş olacaklardır.
(M.Talât Uzunyaylalı)