
Öğüt alanlardan mısınız?
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
“Bu Kur’an, ancak âlemler için bir öğüttür.” (Sâd 87)
Sâd suresinin son üç ayeti (86, 87, 88) şu şekildedir: “Resûlüm! De ki: Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum; olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim. Kur’an, ancak âlemler için bir öğüttür; onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.”
Hazreti Muhammed (sav) peygamberlik görevi verilmeden önce, yapmacık davranan, insanlara üstünlük taslayan, ileri gelenlerle çekişen, sahip olmadığı şeylere sahipmiş gibi tavır takınan, bilmediği şeyler hakkında konuşan, yanı olduğundan başka türlü görünen bir insan değildi. Aksine o, sözü özü bir insan olarak tanınmıştı.
Kendisine son peygamberlik görevi verilip Kuran ayetleri indirilince Resulullah (sav),Allah’ın emri ile Kuran ayetlerini Mekkelilere tebliğe başladı. Onun karakterini bilenler ‘Muhammed-ül-Emîn’in gerçek olmayanı söylemeyeceğini, öyle olmadığı halde peygambermiş gibi davranamayacağını ve ‘bunları bana Tanrı indiriyor ve ben de size tebliği ediyorum’ diyerek, Kuran uydurmayacağını bilmelerine karşın, ilettiği ilahi mesajın, oluşmuş kültürü hedef aldığından, bir kısmı inanırken bir kısmı da Nebi (as)’ı inkâr yolunu tuttular.
Tehdit içeren son ayette, Rabbimiz, geçmiş milletlere, şu an yaşayanlara ve gelecek nesillere hitap ederek buyurmaktadır ki: “Kur’an, ancak âlemler için bir öğüttür; onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.”
Bir Kuran kavramı olarak öğüt, ayetleri birer ders belleyip doğru yolun alametleri kabul ederek sonuçlar çıkarıp ibret almamızı temin gayesi gütmektedir.
Sonuç: Allah Teâlâ, öğüt alalım, öğüt tutalım, dersler çıkarıp hayatımıza rehber kılalım ve bu imtihan dünyasını başarıyla tamamlayıp ebedi yaşamak üzere ahirete, cennete gidelim diye bize Peygamber gönderdi ve Kuran indirdi.
Rabbim bizi öğüt alanlardan eylesin.
M. Talât Uzunyaylalı