İlmine ve teknolojine güvenme!
فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, ‘Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir’ der. Hayır, o bir imtihandır, fakat çokları bilmez.” (Zümer 49)
Surenin devam eden elli ve elli birinci ayetleri ise şu sonuçları bize göstermektedir: “Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi. Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebali onları yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler, başlarına gelecektir. Bu hususta Allah’ı âciz bırakamazlar.”
Ben akıllıyım, bilgiliyim, bilim ve teknolojiye sahibim; dünyayı ben evirip çeviriyorum. Bu yanlışın başlangıcıdır; çünkü kişinin sahip olduğunu zannettiği maddi ve manevi imkân ve gereçler kendisine ait değildir, Yaratıcıya aittir. Her türlü nimet Allah’a aittir ve her bir nimet insan için bir deneme ve imtihandır. Cep telefonunu nimet ve imtihan gereci olarak anlamazsak ona karşı nasıl bir tutum ve davranış içinde olmamız gerektiğini de anlayamayız. Nefsimize tahsis ettiğimiz her bir bilgi ve araç bizim aleyhimizedir. Nimetler Allah’ın rızasına uygun kullandığında, Yaratıcıya iltica edilmiş, nimetlerin hakkı verilmiş olur. Bir işte Allah’ın rızası olmadığında; nur nardır!
İnsan daima Allah teâlâya güvenmelidir, Allah’ın yarattıklarına değil. Doktorlar, tıbbi teknolojilerle dolu hastaneler, ölümü ortadan kaldırabiliyorlar mı? Yaşlılığı durdurabiliyorlar mı? Hastalıkları engelleyebiliyorlar mı? İnsanın maddi ve manevi sorunlarını çözebiliyorlar mı? Hayır, çözemiyorlar! Güncel bir konu olduğundan örnek olarak zikredebiliriz: Korona virüsü kıtalar boyu insanların ölümüne neden oluyor. Bu bulaşıcı, neredeyse iki yıldır bilgilerine, teknolojilerine, mali ve politik güçlerine güvenen ülkeleri özellikle etkiledi ve halen etkiliyor; görünmez derecede küçük bir mikroba görünen bilim dağları nasıl yenik düşüyor; hayret!
Demek ki, bu âlemde kudret bilgi ve teknoloji de değildir, Allah teâlânın, küçükten büyüğe, her şeyi kuşatan ilminde ve kudretindedir. Evrenimizin mutlak anlamda tek bir hâkimi vardır; o da Rabbimizdir. O’nun varlıkta ve varlığın fiillerinde apaçık olan ilmini ve kudretini göremeyenler, bakan fakat gözünün önünde olan ilahi gerçekleri görüp anlayamayan körlerdir. Şunu iyice anlamalıdır: İnsani ilim, insanı Allah Teâlâya teslim etmiyorsa o ilim ilim değildir; şerdir! Çünkü neticesi, ebedi bir hayat için yaratılmış insanın aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. İnsani ilim, insanı ölümden kurtaramıyor, fakat onu, hakikati kavrayamayacak şekilde, teknolojiyle oyalayıp uyutuyor.
İnsani ilmin, insan hayatını kolaylaştırdığı bir gerçektir, ancak, insan dünyadan ibaret bir hayata sahip değildir. İnsanı, sonsuz hayatına hazırlamaya çalışmayan bilim ve teknoloji, sonuçta insanın yararına değil zararına bir gelişmeden ibarettir.
Allah’a gösterilen iman ve teslimiyet, insani ilmin, tecrübenin, başına konulup ahiret hayatıyla irtibat koparılmadan dünya hayatı yaşandığında, insani ilim ve teknolojinin insana sunduğu yahut sağladığı rahatlık makbuldür.
Sonuç: İnsanın bilgisi ve geliştirdiği teknolojiyle elde ettiği dünyevi zenginlikler, yığılanlar ve ‘benim benim!’ denilen şeyler, Allah teâlâdan kopuksa, sonsuz hayat karşısında göz açıp kapamadan ibaret dünya hayatındaki edinimleri insanlara bir fayda sağlamayacaktır. Eski kavimlerin bilgi ve teknolojiyle neler yaptıklarını arkeolojik kalıntılardan görüyoruz. Bilimle yahut teknolojiyle insanın işlediği zulümler, insanın yanına kalmamıştır ve kalmayacaktır. İlahi düzeni kuran ve yöneten, ilim ve kudret sahibi Allah Teâla, eski kavimleri de örnek vererek, bunun gerçekleşeceğini Kuran’da bildirmiştir. Bildirdiği her ne var ise, onlar tahakkuk etmiştir ve edecektir.
M. Talât Uzunyaylalı