Kur’an-ı Kerim müjde verir ve korutur.
إِنَّآ أَرۡسَلۡنَـٰكَ بِٱلۡحَقِّ بَشِيرً۬ا وَنَذِيرً۬اۖ وَلَا تُسۡـَٔلُ عَنۡ أَصۡحَـٰبِ ٱلۡجَحِيم
Şüphesiz biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen Cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.
(Bakara 119)
Kur’an-ı Kerim’in pek çok isimleri var; bu isimlerden biri de âyette zikredilen Hak’tır. Hak; gerçek bilgi, kesin hakikat demektir. Kur’an-ı Kerim, hayat, ölüm ve gelecekle ilgili insan soyunun merak ettiği her soruya ‘kesin bilgi’ olarak cevap verir ki, bu Hak’tır.
Allah’ın elçisi Hazreti Muhammed aleyhisselam ‘varlık sorununu’ kendi düşünceleriyle değil, Allah Teâlâ’nın bilgisi olan Kur’an-ı Kerim ayetleriyle açıkladı. Peygamberine verilen bu bilgi türünü Rabbimiz, ‘Hak’ olarak isimlendirdi.
Allah Teâlâ, Hz. Muhammed’i, kırk yıl yaşadığı Mekke’de, daha önce bu tür fikirler ileri sürmemişken, son peygamber olarak görevlendirerek, mutlak doğru manasına gelen yüksek Kur’an-ı Kerim bilgilerini insanlara açıklamasını sağladı. Böylece yirmi üç yılda tamamlanan vahiy süreci sonucu oluşan Kur’an-ı Kerim’le, varlığın gerçek mahiyeti ve varoluş nedeni izah edildi, varlığın yaratıcısı isim ve sıfatlarıyla bildirildi ve hayatın amacı ve hayatın meyvesi olan insandan ne istendiği, açıklandı.
Hz. Muhammed aleyhisselam bu tebliğ görevini yaparken kendine iki sıfat verildi: Beşir (müjdeci) ve nezir (uyarıcı-/korkutucu).
Hz. Muhammed, beşir sıfatıyla, insanlığa, kendine vahiyle bildirilen ilahi hakikatlerin özeti şeklindeki, ‘amentü’ duasında açıklanan şu temel bilgileri, imanın esası olarak tebliğ etti: Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın Allah’ın kulu ve son Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum. Bu müjdelenen hakikatleri tasdikin sonucu cennette ikamettir.
Hz. Muhammed (sav), nezir sıfatıyla da, kendine vahiyle bildirilen ilahi hakikatlere inanmayan ve özgür yaşamayı seçenler için, Kur’an-ı Kerim’le şu uyarıyı yaptı: “…Kim Allahı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” (Nisa, 136) Bu inkârın sonucu ise cehennemde ikamettir.
Âyetin son kısmındaki, ‘Sen Cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin,’ uyarısı Hz. Muhammed’in tüm çabasına rağmen inanmayanların varlığı karşısında duyduğu üzüntüyü gideren bir teselli hükmündedir. Ayrıca, imanın tamamen insanların özgür iradeleriyle karar verecekleri bir konu olduğunu bize gösterir. Tebliğ engellenemez. Kur’an-ı Kerim’in insanlara bildirilmesi zorunludur. Ancak, inanması için kimseye baskı yapılamaz. Tebliğden sonra inananlar, imanlarının gereğini yaptıklarında, dünyada ve ahirette mutlu bir hayat yaşarlar; tebliğden sonra, inanmayanlar ise, kendilerini ve dünyayı anlayamamalarının, hayatı ve kendi varlıklarını sıradanlaştırmalarının bir karşılığı olarak, dünya ve ahiret hayatlarını çıkmaza sokmuş, kendi seçimleriyle, içinden çıkamayacakları bir kuyu kazmış olurlar.
Sonuç: Kur’an-ı Kerim, menşei Allah Teâlâ olan, ilahi bilgi kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim’deki bilgiler, ilimdir. Kur’an-ı Kerim ilmi, kesin bilgi nev’indendir; şüphe içermez. Kur’an-ı Kerim bilgisini reddeden, kendi seçiminin sonucu olarak her iki dünyada hüsrana uğrar.