Hristiyan’ı ve Yahudi’yi neden memnun edemiyoruz?
وَلَن تَرۡضَىٰ عَنكَ ٱلۡيَہُودُ وَلَا ٱلنَّصَـٰرَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَہُمۡۗ قُلۡ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلۡهُدَىٰۗ وَلَٮِٕنِ ٱتَّبَعۡتَ أَهۡوَآءَهُم بَعۡدَ ٱلَّذِى جَآءَكَ مِنَ ٱلۡعِلۡمِۙ مَا لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّ۬ وَلَا نَصِيرٍ
“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: Allah’ın yolu asıl doğru yoldur. Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” (Bakara 120)
Bakara 120. Âyet, günümüze ışık tutan bir mucizedir: Bunca zamandır Hıristiyanları ve Yahudileri memnun etmeye çalışmanın Müslümanlara bir yararı olmamıştır. Âyet-i Kerime açıktır: Onların dinlerine/kültürlerine gerçek anlamda uymadıkça onlar Müslümanlardan memnun kalmayacaktır. Nitekim siyasi ve kültür devrim yapmış, İslam’ın kurumsal yapısını ortadan kaldırmış, Hristiyan askeri paktı olan NATO’ya katılmış, Hristiyanların Komünistlerle yürüttüğü bir savaş olan Kore Harbi’ne asker göndermiş, sadece devleti değil, sokağı da sekülerleştirmek, laik yaşantıyı yerleştirmek gayesiyle, dini özgürlükleri kısıtlamış, bu uğurda TBMM’ne ve sokağa karşı defalarca darbe yapmış, 70 yıl askeri vesayet altında yaşamış bir ülke olmamıza rağmen, Hristiyan dünyası ve Yahudi milleti Türkiye’den gerçek manada memnun kalmamış, aksine başta Ermeni meselesi, Kıbrıs meselesi ve PKK terörü konusu olmak üzere, ulusal sorunlarımızın çözümünde tezlerimiz desteklenmemiştir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde de engellemeler hep sürmüştür. Almanya’nın ve Fransa’nın güçlü isimleri Merkel ve Sarkozy gibi devlet adamları kendilerinden öncekilerin yaptığı gibi, her fırsatta Türkiye’nin hâlâ Müslüman bir ülke olduğunu, bir Hristiyan bloğu olan Avrupa Birliği’nde yer almaması gerektiğini savuna gelmişlerdir.
İslam dünyasında izledikleri politikalara baktığımızda Hristiyan dünyasının ve Yahudi soyunun bu tutumu, tarihte olduğu gibi, günümüzde de, değişmemiştir. (Bosna, Irak, Libya, Suriye, Arakan vb. örnekler üzerindeki tutumlarını düşünmeliyiz.)
Sonuç: Birincisi; İslam bireyinin ve milletinin üzerinde yürüyeceği hayat yolu insanların açtığı ideolojik ve fikri yollar değildir; âyette buyrulduğu gibi, ‘Allah’ın yolu asıl doğru yoldur’. İkincisi; âyetin son bölümünde tereddüde yer bırakılmayacak şekilde Müslümanlar uyarılmaktadır: ‘Sana gelen ilimden (Kur’an-ı Kerim bilgisi) sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.’ Üçüncüsü; Türkiye yönetimleri ve halkı, Hıristiyanlara ve Yahudilere benzedikçe, kaybedecektir; Müslümanlığa bağlı kalındıkça, İslam içselleştirildikçe güçlenecek ve Allah’ın yardımını yanlarında bulacaklardır.