Home

kurani-kerim

Kur’an-ı Kerim’e bütüncül bakmazsak

Allah da yüzümüze bakmaz!

إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكۡتُمُونَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلۡڪِتَـٰبِ وَيَشۡتَرُونَ بِهِۦ ثَمَنً۬ا قَلِيلاً‌ۙ أُوْلَـٰٓٮِٕكَ مَا يَأۡكُلُونَ فِى بُطُونِهِمۡ إِلَّا ٱلنَّارَ وَلَا يُڪَلِّمُهُمُ ٱللَّهُ يَوۡمَ ٱلۡقِيَـٰمَةِ وَلَا يُزَڪِّيهِمۡ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٌ

“Muhakkak o kimseler ki, Allah’ın kitaptan inzal etmiş olduğunu gizlerler ve bunun mukabilinde az bir bedel alırlar. İşte, onlar karınlarında ateşten başka bir şey yemezler ve Allah onlar ile Kıyamet gününde konuşmaz ve onları temize çıkarmaz ve onlar için elim bir azap vardır.” (Bakara 174)

 

Âyet-i kerime ile hem kendi kitaplarında Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bilgileri saklayan Hristiyan ve Yahudi toplumuna ve din adamlarına hitap ediliyor hem de Kur’an-ı Kerim’in evrenselliği bağlamında, daha geniş bir dairede, kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlara bir tespit ve uyarıda bulunuluyor.

Yahudi ve Hristiyan din önderlerinin, Tevrat ve İncil’deki bazı gerçekleri toplumdan gizledikleri bir gerçek olduğu gibi, tarihsel olarak Müslümanların da, Kur’an-ı Kerim’in bazı gerçeklerini dikkate almadıkları, kendi nefislerinden olduğu kadar, kitlelerin dikkatinden kaçırdıkları da bir vakıadır.

Demek oluyor ki, dünden bugüne ve yarına uzanacak çizgide, Allah Teâlâ’nın indirdiği kitapların kimi hükümleri, muhatap kitleler tarafından, ‘dünyevî nedenlerle’, görmezlikten gelinmektedir.

Âyette geçen يَكْتُمُونَ – ‘yektumûne’ fiildir ve kökü ‘ketm’dir; manası ise, gizlemek, saklamak demektir. Biz bu fiilin günümüz Müslümanlarına bakan anlamı üzerinde durmak istiyoruz: Modern toplum Müslümanlığının, özellikle kültür ve siyasi devrim geçirmiş ülkemiz Müslümanlarının, Kur’an-ı Kerim’deki kısas (öldüreni öldürme, yaralayanı yaralama) ve hadd (Şeriatça bir kısım suçlara verilen cezalar), aile ve miras hukukunu düzenleyen âyetler, inananların üzerine yüklenen ‘emr-i bilmarûf ve nehy-i anilmünker’ (İyiliği emretme, kötülükten menetme) konusundaki emirler karşısında bir görev duygusu taşımadığı gibi, derin bir sessizlik içinde kalmayı, âdeta Kur’an-ı Kerim’de böyle bir şey yokmuş gibi davranmayı yeğlediği gözlenmektedir.

Ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, camilerimizin imam ve hatipleri, Kur’an-ı Kerim kursları eğitmenleri, İlahiyat Fakültelerinin akademisyenleri, İmam Hatip Okullarının öğretmenleri, dinî cemaat ve tarikat mensupları, Müslüman aileler, zikredilen konularda, Allah Teâlâ’nın, Kur’an-ı Kerim’de yer alan istek ve emirlerini yeterince dillendirmemektedir. Dinî mahiyetteki resmi ve sivil kuruluşlar daha çok ‘meşrepleri’ veya ‘hizmetleri’ ya da ‘kamu menfaati ve uluslararası denge siyaseti’ bağlamında Kur’an-ı Kerim’e yaklaşmaktadırlar. Şöyle ki; Diyanet İşleri Başkanlığı, lâik Anayasaya sahip Türkiye Cumhuriyeti’nin engelleyici yasaları ve devletin uluslararası ilişkileri (AB üyeliği vb.) nedenlerle, Kur’an-ı Kerim’in bir kısmından söz etmemeyi yeğlemektedir. Hatip efendiler, hemen hiçbir camii kürsüsünden, kısas ve had cezalarıyla ilgili ayetlerden söz etmemektedir. Kur’an-ı Kerim’deki bu tür konuların gündeme getirilmesi durumunda, devlet düzeni ve mevcut hukuki yapıyla çelişki ve çatışma ortaya çıkacağı, sonuçta Müslümanların şu anda kamudan aldıkları mevcut imkân ve desteğin de tehlike altına gireceği, devletin husumet ve düşmanlığına neden olunacağı vs. kaygılar, ileri sürülmektedir.

Tarikat önderleriyse daha çok Allah Teâlâ’nın zikriyle ilgili ayetleri nazara vermekte; Cemaatler, Kur’an-ı Kerim’deki yardımlaşma, dayanışma konusundaki ayetleri öne çıkarmaktadırlar. Ülkemizdeki Müslüman aile yapısı da Kur’an-ı Kerim’le test edildiğinde, geçer karne alacak kalitede gözükmüyor. Bugün, özellikle kentli Müslüman aileler, çocuklarını daha çok günün icaplarına göre yetiştirmekte, onların Kur’an-ı Kerim buyruklarına ters tutum ve davranışlarını ise görmezlikten gelmektedirler.

Maalesef hakikat şudur: Batı kurgusu olan modern toplumda yaşayan Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in bir kısım emirlerini yasaklarını dillendirmeyerek âdeta yok kabul etmektedirler. Yukarıdaki âyet-i kerimeden anlaşıldığı üzere, Allah Teâlâ, bu durumdan ‘razı’ değildir ve tehdidi ise, ağırdır. Yarın Mahşerde Alla Teâlâ’nın yüzüne bakmayacağı ve kendisiyle konuşmayacağı bir Müslüman konumuna düşmemek için Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’e bütüncül bakmak zorundadırlar.

Sonuç: Reşit insanlara uyup uymama konusunda cebir yapmadan Allah’ın emirleri ve yasakları çekinilmeden ifade edilebilmelidir. ‘Allah Teâlâ bize şunları emrediyor, fakat biz, bugün, bu emirlerin gereğini, şundan dolayı yapamıyoruz’ demek, mahcubiyet arz etmek, tevbe etmek, Kur’an-ı Kerim’in bütüncül olarak algılandığı ve yaşandığı bir ortamı, bir toplum modelini arzu etmek ve kudret sahibi Allah’tan bunu istemek, yarın yaşanacak derin mahcubiyet için, belki cılız bir özür olarak, Erhamürrahimîn olan Rabbimizin huzurunda, bize bir kıymet kazandırabilir. Şu unutulmamalıdır: ahirette, Allah Teâlâ kimin yüzüne bakarsa, o kul, inşallah, ebedi saadete erer!

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s