Allah, ‘Yardım ederim’ buyuruyorsa,
mutlaka yardım eder
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِى عَنِّى فَإِنِّى قَرِيبٌۖ أُجِيبُ دَعۡوَةَ ٱلدَّاعِ إِذَا دَعَانِۖ فَلۡيَسۡتَجِيبُواْ لِى وَلۡيُؤۡمِنُواْ بِى لَعَلَّهُمۡ يَرۡشُدُونَ
“Kullarım, beni senden sorarlarsa, ben yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. Doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara 186)
Geçmiş zamanlarda Peygamberlere sormuşlar, bugün de akıllara şu türden sorular hep gelmektedir: Allah Teâlâ nerededir? Ne yapmaktadır? Beni işitiyor mu? Beni görüyor mu? Hâlimi ahvalimi biliyor mu? Beni bildiği gibi diğer her şeyi de biliyor, görüyor mu? Vs.
İnsanın Allah Teâlâ’yla konuşmasına dua denir. İnsan her işini Allah’a arz edebilir; çünkü Allah insanın her hâlini bilmekte ve her sözünü işitmektedir. Fakat insan, Rabbine karşı hayâlı olmalıdır. İstenilen şey ve isteme biçimi ahlakî olmalıdır. Hayâsızlık şeytanî bir sıfattır. Allah, şeytanî olanı değil, hayâdâr kulunu sever.
Dua; Allah Teâlâ’ya seslenmek, o Yüce Yaratanı imdada çağırmak, Ona sığınmak, hâlini Ona arz etmektir. Allah Teâlâ’ya hitap ederken nezaketli, saygılı bir üslup, bir tavır içinde olmak, edebe riayet göstermek gerekir. Ağzın söylediğini kulağın işitmesi icap eder. İşte, o zaman Allah Teâlâ’yı kişi yâr ve yardımcısı olarak yanında bulur.
Âyette geçen أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ – (ucîbu da’vete-ddâ’i-dua edenin duasına karşılık veririm), ifadesi, Allah Teâlâ’nın açık bir taahhüdüdür ki, ilâhî bir nimet, büyük bir senettir. ‘Yardım ederim’ buyuruyorsa Allah Teâlâ mutlaka yardım eder. Kula düşen, iman ve itaat hâlini korumak, Allah’a tam olarak teslim olmaktır. Üzerine düşen görevleri yapmaya devam edip sonucun hayırlı olmasını dilemektir. Beklediği veya beklemediği, istediği veya istemediği, artık ne zuhur ederse onu kabul etmek, razı olmak, sonucu Cenab-ı Hak’tan bilmek, imanın bir işaretidir.
İbrahim Hakkı Hazretlerinin ‘Tefviznâme’si bu konuda Müslümanlara tam bir ilmihâl gibidir. Temin edilip istifade edilmelidir. Sadece bir iş nedeniyle Allah’a müracaat edilmemeli; bütün hayat, Allah için yaşanmalıdır. Kul, Allah Teâlâ’yı her zaman her işte yanında hazır ve nâzır bilmelidir. Onun rızasını gözeterek 24 saati tamamlamaya çalışmak, istikâmettir ve istikâmet en büyük keramettir. Unutmamalı ki, ‘Allah’a bir karış yaklaşana, Allah bir arşın yaklaşır.’
Sonuç: Allah Teâlâ her şeyin hikmetini bilir, kulları ise bilmez. Bu nedenle Allah’ın işlerinin ‘hikmetinden sual olunmaz’ denilmiştir. Duamızı kabul buyurur veya buyurmaz, kısa sürede bize yardım eder veya etmez, takdir O’nundur. İnsanın çok arzu ettiği işte şer, olmasını istemediği işte hayr olabilir. Kader planı bilinmediğinden, üzerine düşeni yaptıktan sonra, Allah’a teslim olup çıkan sonuca razı olmak Müslümanlığın şiârıdır.