Müslümanız, peki ‘muhsin’ miyiz?
وَأَنفِقُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَا تُلۡقُواْ بِأَيۡدِيكُمۡ إِلَى ٱلتَّہۡلُكَةِۛ وَأَحۡسِنُوٓاْۛ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
“Mallarınızı Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara 195)
Âyette iki tane emir var; وَأَنفِقُواْ – Veenfikû (Yardım edin); ile أَحْسِنُوَاْ – ahsinû (iyilik edin). İki emir de bireyin ve İslam’ın bekasıyla ilgilidir. Müslümanların fakir bir ferdinden İslam milletinin ordusuna varıncaya kadar, sosyal adaletin temini, iç ve dış barışın sağlanması ve korunması, infaka ve iyilik üzere harekete bağlıdır.
Emirlerin muhatabı kimlerdir? Kim, kime infakta bulunacak, kim kime iyilik yapacaktır? Tabii ki, yardım edecek olanlar müminlerdir; yardım edilecek olanlar ise, ifade ettiğimiz gibi, ihtiyaç sahibi bir Müslüman’dan, İslam’ın herhangi bir meselesinin kuvvet bulmasına, ilerlemesine hizmet eden kurumsal ve sivil teşkilatlardır.
İnfakta bulunacak iyilik yapacak Müminler nasıl kimselerdir, özellikleri nelerdir? Onlar; Allah yolunda hareket eden, kullardan bir beklenti içinde olmayan, insanlardan veya makamlardan bir karşılık gözetmeyen, sadece Allah rızasını kazanmak maksadıyla maddî ve manevî yardımda bulunan kimselerdir.
سَبِيلِ اللّهِ – sebîli(A)llâhi (Allah yolu) ne demektir? Allah yolu; Allah’ın razı olduğu işleri yapmaktır ki, Kur’an-ı Kerim’de bunlar sayılmıştır. Müslümanların verdiği zekât, sadaka, vb. mali ibadetlerin yanı sıra, yaptırılan camiler, medreseler, çeşmeler, hastanenler, okullar, yol ve köprüler, cihat hâlindeki Müslümanlara ulaştırılan yardımlar, insanlığın istifade ettiği maddi ve manevi faaliyetler, niyetin Allah’ın rızasını kazanmak olması şartıyla, Hakk Teâlâ’nın yolunda yapılmış işler demektir.
الْمُحْسِنِينَ-muhsin (muhsin) Allah yolunda yürüyen Müminlerin sıfatıdır. Muhsinler işlerini Kur’an-ı Kerim’le sürekli test ederler. Çünkü peşinde oldukları şey Allah’ın rızasıdır. Muhsinler Allahı görüyormuş gibi yaşayan insanlardır. Her Müslümanın bu sıfatı taşıdığını söyleyemeyiz; muhsin sıfatını hak etmek için Allah yolunda yürümek ve ihsanlarda bulunmak gerekiyor. ‘Kerem sahibi Allah Teâlâ’, âyette, bu kabiliyetteki Müminleri sevdiğini bildirmektedir.
Nimetler, elimizdeki maddi-manevi imkânlar demektir ve Allah’a aittir. Kimse dünyadan ahirete bir tek altın veya zümrüt götüremez. Dünya Allah’ındır, içindekiler de O’nundur. Bu nedenle kimse gerçekte bir şeyin sahibi değildir. Müminler çalışıp kazanır, kendileri yer içer, eş, çocuk, ana baba gibi yakınlarına yedirip içirirler, ihtiyaç sahibi Müminlere ve İslam’ın hayr kurumlarına yardım ederler. Bunları yapmadıkları takdirde kendileri ve nesilleri tehlike altına gireceği gibi devletleri de uzun ömürlü olmaz. Nefsi için yaşayan, himmeti milleti olmayan, inancını korusa da Allah Teâlâ’nın sevgisinden mahrum kalabileceğini anlamak ve ona göre yaşamak mecburiyetindedir.
Sonuç: İslami hayatın yerleşmesi, devamı, kâfirlerin-münafıkların Müslümanlara tahakkümünün önlenmesi, ‘Muhsinlerin’ maddi ve manevi yardımlarının ve gayretlerinin devam etmesiyle mümkün olmuştur. Osmanlı Devleti’ndeki vakıf kuruluşları nasıl bir muhsinler ordusuna sahip olduğumuzu gösterir. Bugün bizim de onlar gibi davranmamız gerekir. Barış ortamında kâfirlerle-münafıklarla muharebe varmış gibi ‘cihat’ ruhunu kaybetmeden yaşayan, infak ve iyilik üzere hareket eden Müminler, milletin beka davasının temelidir. Muhsinler, Allah Teâlâ’nın sevdiği insanlardır. Ne mutlu o insanlara.