Home

3320084

Kur’an-ı Kerim’in açtığı dışındaki hiçbir yol yürünmeye değmez!

يَـٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱدۡخُلُواْ فِى ٱلسِّلۡمِ ڪَآفَّةً۬ وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٲتِ ٱلشَّيۡطَـٰنِ‌ۚ إِنَّهُ ۥ لَڪُمۡ عَدُوٌّ۬ مُّبِينٌ۬

Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara 208)

 

ادْخُلُواْ – ..û-dḣulû (girin) emri, Allah Teâlâ’nın eşsiz bir tavsiyesi, bir merhameti, bir rahmet nazarıdır; insanın dünyada ve ahirette korunmasının, sahiplenilmesinin biricik yöntemi işaret edilen yere girilmesine bağlıdır. Kur’an-ı Kerim evine giren ve ölene kadar o evden çıkmayan adam dört başı mamur mümindir. İslam’ın kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir; Kur’an-ı Kerim’in buyruklarına göre yaşamak, hayatı Allah’a teslim etmek demektir. Müminlerden istenilen, tavsiye edilen, budur. Kur’an-ı Kerim’in açtığı dışındaki hiçbir yol yürünmeye, Kur’an-ı Kerim evinin dışındaki hiçbir ev yaşanmaya değmez.

Rahmetli Sakıp Sabancı sağ olsaydı ve bizi Boğaziçi’ndeki Atlı Köşkü’ne davet etseydi; aklımıza kötü bir şey gelmezdi. Aksine, bize iltifat edildiğini, güzellikleri görüp, iyiliklere muhatap olacağımızı düşünüp Sakıp Ağa’nın davetinden memnuniyet duyardık.

Cenab-ı Hak da bizi kendi İslam evine davet ediyor; bu öyle bir ev ki, bir bahçesi bu dünya bir bahçesi de ahiret. Bu eve girenlerin her iki bahçede de göreceği sevgi, merhamet, şefkat, iltifat, nimet, ikram ve izzet.

Hâliyle, nereye girdiğimiz, nereden çıktığımız önemlidir. Mesela: Bir adamın, eğlence yerlerine, gayr-ı meşru işlerin yapıldığı yerlere girip çıkması, ona zahiren bir keyif verse, hatta maddi imkânlar, manevi tatminler sağlasa da, yaptığı işlerde Allah’ın rızası olmadığından, yöneldiği şeylerin ona gerçekte bir faydası yoktur, aksine pek çok zararı vardır. Bu nedenle; فِي السِّلْمِ – fî-ssilmi (İslam’a) girin buyruluyor.

Demek oluyor ki, şu yere bu yere, şu şehre bu şehre, şu partiye bu partiye, şu ideolojiye, bu ideolojiye vs. girmek, gitmek, oralarda yaşamak, şunun bunun bayrağını sallamak, şunun için bunun için nara atmak, Allah indinde bir kıymete sahip değildir. Allah’ın evindeysek, Onun davetine uymuşsak, hayatımızın bir kıymeti var, yoksa yok.

Sonuç: Herkesin bir hayatı var; kim hayatını Kur’an-ı Kerim’e teslim ederse, Allah Teâlâ her iki dünyada onun hâfızıdır. Dünyevî ve nefsanî ilgi alanlarına hayatlarını tahsis edenlerin ise, Allah’ın rahmetinden kendilerini mahrum bırakmış olabileceklerini düşünüp kaygıya kapılmaları gerekir. Fani olan dünya hayatı sona ermeden herkesin kendi durumunu gözden geçirip hangi evde yaşadığının hangi yolda yürüdüğünün farkına varması en önemli iş kabul edilmelidir.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s