Milyarlarca insan aldanıyoruz: Dünya; hakikatsizdir.
فِى ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأَخِرَةِۗ
“Dünya ve ahiret hakkında…” (Bakara 220)
Dünya ve ahiret; iki muhteşem yaşam bölgesi; her ikisi de insan içindir. Rabbimiz, dünyayı ve ahireti insan için yaratarak öyle kıymet vermiş ki, âdemoğlunun değerine nihayet yok.
Dünya; içinde yaşadığımız fiziki ve sosyal âlemdir. Dünyanın sıfatları var: En meşhuru; fâni dünya; ölümlü bitimli dünya. Gönlünü bu fâniye kaptıran, onu seven, ona düşkün, hatta nimetlerine tapan, bu arada kendi bekasını unutan insanları, gaflete düştükleri şeye karşı uyarmak için, irfan ehli ‘adi, alçak’ gibi sıfatlarla dünyayı anmaktan geri durmamışlardır. Elde kalması imkânsız olan dünya nimetlerine gösterilen tamahkârlık bir aldanma kabul edilmiştir ki, dünyanın hakikati tam da budur. Yani dünya; hakikatsizdir.
Ne var ki, dünya, ahiret hayatını şekillendirdiğinden pek önemlidir. Dünyada yapılan işler, ifade edilen duygu ve düşünceler, ortaya konulan tutum ve davranışlar, insanın Ahiretteki yaşam bölgesinin mahiyetini ortaya çıkarmaktadır. Hazreti Muhammed (sav), ‘Dünya ahiretin tarlasıdır’ buyurdu. Fiillerimiz tohum, her birisi ahirette karşımıza bir ürün olarak çıkacak. Cennete veya cehenneme lâyık ürünler.
Müslümanların kalplerine dünya sevgisini koymaları doğru değildir. Dünya sevgisinin kalpte yer etmesi Müslümanlar için helal olmaz. Ne var ki, dünya sevgisi kalplere girmiş durumdadır. Dünyevileşme Müslümanlar için de ciddi bir tehlike olarak büyümektedir. Dünya nimetlerine gösterilen hırs, tamah, artık Müslümanlar için de belirgin bir durumdur. Oysa kalben dünyadan uzaklaşmadan cennet insana yaklaşmaz.
Dünya ve ahiret asla sıradan bir yer değildir; her iki yaşam bölgesi de Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarının tezahür ettiği, ilahî isimlerin, hâliyle Rabbimizin gözüktüğü yerlerdir. Aşağıya aldığımız, Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarını, dünyayı ve ahireti yaratmasaydı, bilemeyecektik. Dünyada yaşamak demek, Rabbimizin isimlerini ve sıfatlarını öğrenmek, varlıkta bu isim ve sıfatların nasıl gözüktüğünü anlamak, bu sayede kendi varlığımızı anlamlandırmak, olgunlaşmak, cennete yakışır insan mertebesine ulaşmak ve dünya seyahatini bu minval üzere tamamlayıp biran önce ahirete, ebedi hayata geçmek için çalışmak demektir.
İşte, Allah Teâlâ’nın, harika eseri olan insandan başlayıp tüm âlemde gözüken esma-i ilahisi:
YA ALLAH: Bütün Esmaların özelliklerini içerir. Rabbimizin özel ismi şerifidir.
ER RAHMAN: Geçmişte bütün yaratılmışlar hakkında hayr dileyen, sevdiğini, sevmediğini ayırmadan yarattıklarının tümüne sayısız nimet veren.
ER RAHİM: Çok merhametli, Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve sınırsız nimetler vermek suretiyle ödüllendiren.
EL MELİK: Bütün kâinatın sahibi ve mutlak surette hükümdarı.
EL KUDDUS: Hatadan, gafletten, zayıflıktan ve her türlü noksanlıktan uzak olan.
ES SELAM: Ayıplardan ve afetten yarattıklarını emin kılan, koruyan, her türlü tehlikeden kullarını selamete çıkaran, cennetin bahtiyar kullarına selam eden.
EL MÜ’MİN: korkulardan emniyet veren, kullarını rahatlatan.
EL MÜHEYMİN: Gözetici ve Koruyucu olan.
EL AZİZ: Mağlup edilmesi mümkün olmayan, mutlak galip.
EL CEBBAR: İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan. Büyüklük, azamet ve kudret sahibi. İmar eden. Kullarını ıslah edip tövbeye döndüren.
EL MÜTEKEBBİR: Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
EL HALIK: Yaratan, halk eden, yoktan var eden.
EL BARİ: Adeta bir kalıptan döker gibi, yarattıklarını düzgün, tertipli, uyumlu ve güzel yaratan..
EL MUSAVVİR: Tasvir eden, her şeye bir şekil ve özellik veren.
EL GAFFAR: Bağışlaması çok olan, kullarının günahını dünyada fazlasıyla örten.
EL KAHHAR: Her şeye, her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim.
EL VEHHAB: Çok fazla ihsan eden, çok bağışlayan.
ER REZZÂK: Bütün yaratılmışların rızkını veren ve ihtiyaçlarını karşılayan.
EL FETTÂH: Fetheden, her türlü zorlukları kolaylaştıran. Darlıktan kurtaran
EL ALÎM: Her şeyi en iyi bilen.
EL KÂBID: Sıkan ve daraltan.
EL BÂSIT: Açan ve genişleten.
EL HÂFID: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan.
ER RÂFİ: Yukarı kaldıran, yükselten.
EL MUİZZ: İzzet veren, ağırlayan, aziz kılan.
EL MUZİLL: Zelil eden, alçaltan, hor ve hakir eden.
ES SEMİ: Her şeyi işiten.
EL BASÎR: Her şeyi gören.
EL HAKEM: Hükmeden, hakkı yerine getiren.
EL ADL: Çok adaletli.
EL LATÎF: En ince işlerin tüm inceliklerini bilen, ince ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ikram eden.
EL HABÎR: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan.
EL HALÎM: Suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde, onlara yumuşak davranıp cezalarını geriye bırakan.
EL AZÎM: Pek azametli, büyük, yüce.
EL GAFUR: Mağfireti bol olan.
EŞ ŞEKUR: Kendi rızası için yapılan iyi işlere fazlasıyla karşılık veren.
EL ALİYY: Pek yüce.
EL KEBİR: Pek büyük.
EL HAFIZ: Esirgeyen, koruyan, muhafaza eden, yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla tutan.
EL MUKIT: Her yaratılanın rızkını veren, bedeni ve ruhi rızıkları yaratan.
EL HASIB: Hesap eden, herkesin hayatı boyunca yaptıklarının hesabını bütün ayrıntıları ile en iyi bilen.
EL CELİL: Mertebesi en yüksek olan, celalet ve ululuk sahibi.
EL KERİM: Keremi ve ihsanı bol olan.
ER RAKIB: Bütün yarattıkları üzerinde gözcü ve tüm işleri kontrolü altında bulunduran.
EL MUCIB: Kendine yakaranların istek ve dileklerini veren. Dua için açılan elleri boş çevirmeyen.
EL VASI: Rahmeti geniş ve sonsuz, ilmiyle her şeyi kuşatıcı olan.
EL HÂKİM: Buyrukları ve bütün işleri hikmetli, her işi yerli yerinde ve eksiksiz olarak yapıp eden.
EL VEDUD: İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren ve sevilmeye biricik layık olan.
EL MECİD: Şanı yüce Kadri büyük.
EL BAİS: Ölüleri diriltip, kabirlerinden çıkaran.
EŞ ŞEHİD: Her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan.
EL HAKK: Varlığı hiç değişmeden duran.
EL VEKİL: Kullarının her şeyine kâfi gelen. Kendisine bırakılan işleri kulların yapacağından daha iyi temin eden.
EL KAVIYY: Pek güçlü, pek kudretli.
EL METİN: Çok sağlam.
EL VELİYY: Dost ve Yardım edici.
EL HAMİD: Ancak kendisine hamt ve sena olunan. Bütün varlığın diliyle biricik övülen.
EL MUHSİ: İlmiyle her şeyin sayısını ve mahiyetini bir bir bilen.
EL MUBDİU: Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.
EL MUİD: Yaratılmışları yok ettikten sonra, tekrar yaratan.
EL MUHYİ: Can bağışlayan, sağlık veren.
Fani dünyada tüm bu ilahi isimler ve sıfatlar mükemmel bir şekilde har an gözükmektedir. Devam eden ilahi düzen Allah Teâlâ’nın bu mübarek isimlerine tekabül eder. O Yüce yaratana inanmak, Ona teslim olmak, kurtuluştur. Rabbimiz, Onun ebediyetinin bir parçası olmaya bizi lâyık görmüştür; biz de bu dünyada Halikımıza layık olmaya bakmalıyız.
Sonuç: Dünya; ahiret tarafından kuşatılmış durumdadır. Nasıl evimizden dışarı çıktığımızda ayağımızı attığımız yer, sokak, mahalle, semt, kent, ülke, dünya ve uzay ise; ölmek suretiyle dünya evinden çıktığımızda da, adımımızı attığımız yer, artık ahiret yurdudur. Bir boşluk yok. Öbür dünya bu dünyanın uzağında bir yerde değildir. Bizden, sadece, verip alamadığımız, bir nefes ötededir. Evimizin önü olduğundan nasıl şüphe etmiyorsak bedenimizin ötesinde bir âlemin olduğundan da en küçük bir kuşku duymadan Kur’an-ı Kerim’e göre insan neyse, o olmaya gayret etmeliyiz.