Kalbi sıcak olmayana yetimin yüzü soğuk gelir!
وَيَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡيَتَـٰمَىٰۖ قُلۡ إِصۡلَاحٌ۬ لَّهُمۡ خَيۡرٌ۬ۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمۡ فَإِخۡوَٲنُكُمۡۚ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ ٱلۡمُفۡسِدَ مِنَ ٱلۡمُصۡلِحِۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَعۡنَتَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ۬
“…Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek daha hayırlıdır. Eğer, onlarla birlikte yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer, Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hâkimdir.” (Bakara 220)
Yetim; ana babası veya babası ölmüş çocukları ifade eder. Çocukların velisi, en yakını ana babalarıdır. Onlardan birinin ölümüyle çocuk ya annenin ya da babanın umuduna kalır. Eğer, ikisi de vefat ederse çocuk tamamen yalnız kalır. Hısım akrabası da olsa kimse anne ve babanın yerini tutamaz.
Yeryüzü yetimleri hangi milletten hangi dini inanıştan olurlarsa olsunlar, büyük bir millettirler. Onların büyük bölümü çocuklardır. Buluğ çağına ermeden vefat edenlerin hepsi de İslam fıtratı üzere muamele görür ve cennete giderler. Bugün yeryüzü yetimlerinin uğradığı felaketlerin boyutunu ancak Rabbimiz bilir. Sahipsiz çocukların çocuk pornografisi, organ ve uyuşturucu mafyası tarafından nasıl kullanıldıklarıyla ilgili internette kısa bir gezinti yapmamız olayın vahametini göstermesi bakımından yeterlidir.
İslam dininin toplumsal yapıda en çok gözettiği, kolladığı, yetimler, fakirler, yaşlılar, dullar ve kimsesizlerdir. Yetim, kimin umuduna kalmış ve o insan da gerçek bir mü’min ise, Alla Teâlâ onun üzerine bir görev yüklemektedir: Yetimleri iyi yetiştirin! Bu ilahi bir talimattır. Yetimi yetimhaneye atıp ondan kurtulmak kolaycılıktır. Müslümanlar aralarındaki yetimlere kendi evlatlarından daha ileri seviyede hamiyetli davranmak mecburiyetindedir. Eski Müslümanlar arasında yetimlere hanelerini açan, onları evlatları gibi yaşatan ve yetiştiren insanlar vardı. Yetim, bir kız ise, yüzsuyuyla büyütür hayırlısıyla baş göz ederlerdi. Oğlansa eğer, onu da okula ya da sanata gönderirler, iş güç sahibi yapar, sonunda ev bark kurar, topluma sağlam bir birey ve aile kazandırırlardı. Yakın zamana kadar Müslümanlar arasında bu karatta tanıdığımız insanlar vardı.
Sosyalleşme, kentleşme, maddiyatçılık vb. nedenlerle insanlar bırakın yetimlere sahip çıkmayı, artık ana babalarına sahip çıkamaz oldular. Yaşlılar huzurevlerine, yaşlı bakım yurtlarına, yetim çocuklar ise çocuk esirgeme kurumuna gönderiliyor. Lakin gerek yetimlerin gerekse yaşlıların ihtiyacı olan şey bir parça yemekle üç beş parça giysi değildir; sevgidir, aile ortamı sıcaklığıdır, samimiyetle bağra basılmaktır. Bir başka âyette ifade edildiği üzere, yetimin malını da yetim adına korumak, yetişkin hâle gelinceye kadar onun can, mal emniyetini sağlamak, yine yakınlarının üzerine yüklenmiş bir görevdir. Babalık, ağabeylik, kardeşlik, büyüklük, ablalık, halalık, dayılık, teyzelik yetime, yaşlıya, onların zor zamanlarında kol kanat germekle gösterilebilir ancak. Gerisi hamasettir.
Aile bağları gevşiyor. Çalışan çiftler güçlükle bir iki çocuk sahibi olabiliyorlar. Çocuklar evlerde değil kreşlerde büyüyorlar. Eğer, yaşlı ana babalar evlatların umuduna kalmışlarsa, onların bir kısmı da sonunda devletin himayesine terk ediliyor.
Sonuç: Modern toplum bireyleri çocukla, yaşlıyla, fukarayla, hastayla, yetimle ilgilenmekten, kaynaşmaktan mümkün mertebe uzak duruyor. Yunus Emre’nin bir beytini hatırlıyorum: ‘Fukara kalbine her kim dokuna/Dokuna sinesi Allah okuna.’ Biz bu beyitteki ‘fukara’ sözcüğünün yerine sırasıyla çocuğu, yaşlıyı, dulları da koyalım, fark etmez. Allah Teâlâ’nın, üzerlerine âdeta titrediği mazlum ve mahzun kullarına Müminleri de titremezlerse, bir gün, bu oklar da bana nerden geldi? diye onlar da şaşar ve titrer!