Kutsal Emanetlerin siyasi ve sosyal bir fonksiyonu var mı?
وَقَالَ لَهُمْ نِبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
“Peygamberleri, onlara şunu da söylemişti: Haberiniz olsun, onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki, onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı), Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer, iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardır.” (Bakara 248)
التَّابُوتُ – tâbût (sandık) demektir. ‘Kutsal Sandık’ konusuyla ilgili çeşitli rivayetler ve açıklamalar mevcuttur. Özeti şudur: Hz. Âdem’den başlayıp İsrailoğullarına kadar gelen kutsal bir sandık bulunmaktadır. Âyette zikredilen sandık işte bu kadim sandıktır. Bu manevi emanet, önce Hz. Âdem’e verilmiştir. Rivayete göre, sandığın içinde ilk peygamberden son peygambere kadar, peygamberlerin 6 cm büyüklüğünde resimleri bulunmaktaydı. Sandık peygamberden peygambere intikal etmiştir. Nasıl, ‘mühür kimde ise Süleyman odur’ denmiştir; aynı şekilde, ‘sandık kimde ise Allah Teâlâ’nın desteklediği de odur!’ şeklinde özetleyebileceğimiz bir algıya kaynaklık etmiştir.
Kutsal Sandık, İsrail soyunun iman ve şeref simgesiydi. Sandığın içinde başka neler vardı? Manevi değeri olan kimi eşyalar. Mesela; Hz. Musa’ya Sina Dağı’nda verilen levhalar. Daha sonra yazılan Tevrat’ın bir nüshası. Hz. Musa’nın asası, Hz. Harun’a ait bazı eşyalar, vb. İlahi emanetlerin saklandığı sandık, başta savaşlar olmak üzere, sıkıntılı zamanlarda ortaya getirilip bozulan maneviyatın güçlendirilmesinde istifade edilirdi.
97. ve 98. yazılarda ifade edildiği üzere, İsrailoğulları, Amalika yönetiminin vurduğu darbeler sonucu perişan olmuş, maddi ve manevi yönden moralleri âdeta çökmüştür. Amalika Kralı Calut’un askerleri İsrailoğullarının ülkesine saldırarak sadece mallarını, kadınlarını ve çocuklarını değil, aynı zamanda onların kutsal emanetlerini de yağmalamışlardır.
Bu duruma son vermek üzere Talut’un, Allah Teâlâ tarafından İsrailoğullarına kral olarak görevlendirilmesi ve kayıp sandığın da melekler tarafından taşınarak ortaya getirilmesi, İsrailoğullarının çökmüş psikolojisini derhal ayağa kaldırmıştır.
Kutsal sandığın ortaya çıkması aynı zamanda yeni siyasi otoritenin (Talut yönetiminin) kabul edilmesi ve desteklenmesini temin etmiştir. Sandık, Talut’un, Allah Teâlâ tarafından görevlendirildiğinin tartışmasız bir kanıtı olmuştur. Yani ‘kutsal nesne’ siyasi erke meşruiyet ve güç kazandırmış, halkın ise, âdeta manevi olarak yeniden dirilmesini sağlamıştır.
Sandığı taşıyan meleklerin açıkça göründüğü yolunda bir kayıta rastlamadık. Sandığın sürücüsü olmayan iki öküzün çektiği bir arabanın üzerinde geri geldiği, başka kaynaklarda ise sandığın havada durduğu veya havada hareket ettiği, anlatımları bulunmaktadır. Ki, sürücüsüz arabayı sürenin ya da sandığı havada durdurup veya hareket ettirenin melekler olduğu ifade edilmektedir. Bu durum elbette olağanüstüdür, bir nevi mucizedir. Bu mucizeye muhatap olanların kayıtsız kalması düşünülemez.
Kutsal Sandık, işlerinin bittiğini, şereflerini kaybettiklerini düşünen İsrailoğullarına, çölde susuz kalan adama aniden önüne çıkan vahanın yaptığını yapmış, onları hayata bağlamış ve yeniden savaşma ruhu kazandırmıştır.
Dinlerin kutsal emanetleri hep olagelmiştir. İsrail soyunun ‘Kutsal Sandığı’, Hristiyanların ‘Kutsal Haç’ı, biz Müslümanların Topkapı Sarayı’nda muhafaza ettiğimiz Efendimiz Hazretlerine ait ‘Kutsal Emanetler’i, Müminler için bir heyecan, şeref, moral ve güven kaynağıdır.
Sonuç: Kutsal emanetler ilahî olanı işaretler, gösterir. Allah Teâlâ’nın bir âlameti kabul edilirler. Bizim kültürümüzde bayrağa ve sancak-ı şerife de kutsallık izafe edilir ve aynı amaçla işlev görürler. Bütün dinlerin ve milletlerin kutsallık atfettikleri bu tür emanetleri bulunmaktadır. Farkında olalım olmayalım, maddi özellikte, fakat manevi mahiyetteki değerler, milletlerin, bugün de güç aldıkları ve hâliyle el üstünde tuttukları değerleridir.