Home

2ayat-alkursi-01

Kur’an-ı Kerim’de en büyük âyet, Ayetü’l-kürsi’dir.

ٱللَّهُ لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلۡحَىُّ ٱلۡقَيُّومُ‌ۚ لَا تَأۡخُذُهُ ۥ سِنَةٌ۬ وَلَا نَوۡمٌ۬‌ۚ لَّهُ ۥ مَا فِى ٱلسَّمَـٰوَٲتِ وَمَا فِى ٱلۡأَرۡضِ‌ۗ مَن ذَا ٱلَّذِى يَشۡفَعُ عِندَهُ ۥۤ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦ‌ۚ يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ‌ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىۡءٍ۬ مِّنۡ عِلۡمِهِۦۤ إِلَّا بِمَا شَآءَ‌ۚ وَسِعَ كُرۡسِيُّهُ ٱلسَّمَـٰوَٲتِ وَٱلۡأَرۡضَ‌ۖ وَلَا يَـُٔودُهُ ۥ حِفۡظُهُمَا‌ۚ وَهُوَ ٱلۡعَلِىُّ ٱلۡعَظِيمُ

“Allah. Ondan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. Onu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde de, yerde de ne varsa hepsi Onundur. İzni olmaksızın Onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, Onun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. Onun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması Ona güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (Bakara 255)

Ayetü’l-kürsi olarak bilinen Bakara Suresi’nin 255. Ayeti kerimesinde, Allah Teâlâ, şu ana kadar ele aldığımız âyetler içerisinde, Yüce Varlığıyla ilgili ilk kez bu derece geniş bir izahatta bulunmaktadır.

ٱللَّهُ لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ – (Allahu lâ ilâhe illâ hüve);  ‘Allah… Ondan başka ilah yoktur.’ Mübarek ifadesi tek başına tarihin bütün çağlarına, geçmişe ve geleceğe şamildir. Varlıkla birlikte eşzamanlı olarak ortaya çıkan zaman şeridinde gözüken insan soyuna yapılmış İlahî bir açıklama, bir bildiri, bir ihtarnamedir. İnsan soyunun ürettiği ve saygınlık gösterdiği her ne kadar tapınma nesnesi varsa, hepsinin bir yalan ve hezeyandan ibaret olduğu kati bir şekilde böylece kendilerine bildirilmiş olmaktadır. Ne melek, ne Şeytan, ne cin ne de İnsan, görevleri ne olursa olsun, hepsi de Allah Teâlâ’nın yarattığı varlıklardır. Yaratılmış hiçbir canlı ilah değildir. Bu bağlamda Hristiyanların Hz. İsa’ya izafe ettikleri ilahlık iddiası en büyük cahillik ve çok çirkin bir iftiradır. Allah Teâlâ her bakımdan yegâne egemendir. Kudreti her işe yeter. Yardımcıya ihtiyacı yoktur.

Allah Teâlâ – ٱلۡحَىُّ – (Hayy) – Hayat sahibidir. İlk kısımda, Rabbimiz, kendisinden başka ilah olmadığını bildirdi ve hemen arkasından da bize verdiği canlılıktan yola çıkıp, anlayabilmemiz için, ‘Hayy’ olduğunu; lügat manasıyla ifade edersek, canlı, diri, sağ olduğunu, bize bildirdi. Varlıkta gözüken hayatın kaynağı Allah Teâlâ’dır. O, dilediği anda varlıklardaki hayata son vermektedir. Ancak, kendi varlığı, hayatı, diriliği, bir sebebe bağlı değildir. Kimse, haşa, Onun hayatını sona erdiremez. Baş gözüyle ve akıl gözüyle herkes varlığın yok olduğunu varlığı var edenin baki olduğunu zaten görebilmektedir.

Allah Teâlâ, hayat sahibi olduğunu ifade buyurduktan sonra – ٱلۡقَيُّومُ – (Kayyum) koruyucu, idareci, olduğunu bildiriyor. Canlı cansız, her ne ki yarattı, onların yegâne sahibidir. Dilediği gibi yaratır ve dilediği gibi hükmeder. Allah Teâlâ’dan önce ve sonra diye bir şey yoktur. O, ezelidir. Varlığı bir sebebe bağlı olmadan, kendindendir. Diğer tüm varlıkların sebebi ise, O Yüce Yaratıcıdır. Her varlık hayatını, anlamını Ondan alır. Hayat verdiği her varlık Ona döner. Zaman, mekân ve varlık Onun yaratmasıyla vardır. Hepsinin küçük büyük işlerini yürüten Rabbimizdir.

Tabiattaki bütün canlılar istirahat eder; uyku en büyük istirahat molasıdır ve bir mucizedir. Ancak, – لَا تَأۡخُذُهُ ۥ سِنَةٌ۬ وَلَا نَوۡمٌ۬‌ۚ – (lâ teḣużuhu sinetun velâ nevmun) ifadesiyle, Rabbimiz, yarattıklarına benzemekten münezzeh olduğunu bizlere açıklıyor. Anlıyoruz ki, Allah Teâlâ, bizler gibi yorulmaz ve uyumaz. Uyumak; gaflet demektir. Uyuyan varlıklar artık kendi varlıklarından habersizdir. Uyanana kadar aslında yok gibidirler. Uyuyan bir insanın evini hırsızlar soyabilir; uyuyan bir hayvanı avcılar ininde kıstırabilir. Uykuda acziyet, çaresizlik, zavallılık var. Allah Teâlâ ise bu tür eksikliklerden uzak. Herkes uyur, Rabbimiz uyumaz. O, her an her varlıktan haberdar olan Zât’tır.

Allah Teâlâ Yüce Varlığıyla ilgili açıklamaları yaptıktan sonra dünyayı ve gökleri dikkatimize sunuyor. – ۥ لَّهُ ۥ مَا فِى ٱلسَّمَـٰوَٲتِ وَمَا فِى ٱلۡأَرۡضِ‌ۗ(lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ardi) ‘Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur.’ Yerde olanların büyük kısmını biliyoruz: Bitkiler, hayvanlar, insanlar, maddi nesneler, madenler, elementler vb. Göklerle ilgili bildiklerimiz ise oldukça sınırlıdır. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezin (CERN)’de ‘Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’ denilen sistemle evrenin başlangıç bilgilerine ulaşılmaya çalışılıyor. CERN’de görev yapan bir bilim adamının uzayla ilgili gazetelere yansıyan bir açıklamasını okumuştum. Bilim adamı, şu anda uzayla ilgili bildiklerimizin yüzde beş seviyesinde bir bilgi olduğunu, söylemişti.

Hâlbuki güneş sistemine araçlar gönderiliyor, yakın uzaya insanlı araçlar gidip geliyor, dünyanın yörüngesi mekiklerle dolu, uzayda istasyonlar kuruluyor ve araştırmalar yapılıyor. Ama uzayla ilgili bilgimiz sadece yüzde beş seviyesinde!

Dünya ve gökler insanın en çok merakını çeken varlıklardır. Fakat uzay, insan soyu için hâlâ bir meçhuldür.  Allah Teâlâ’nın, dünyanın ve göklerin sahipsiz olmadığını, dünyada ve göklerde meydana gelen her türlü faaliyetin kendisi tarafından yapıldığını açıklaması büyük bir müjdedir. İnsanın en büyük sorusunun, felsefi ve ilmi tecessüsünün, cevabıdır. Âyette, -insan kendi evinde nasıl kendini güvende hissediyorsa-, dünya ve uzaya karşı da benzer bir hisle hareket etmesi öğretiliyor. Çünkü hayat sahibi, uyamayan, iradesi, kudreti sonsuz Allah, dünyanın ve göklerin sahibidir ve hâkimidir. Madem meçhuliyet yok, öyle ise gam da yok! Evin sahibine teslim olmak ve rahat etmek gerekir.

O halde yerlerde göklerde yaratılan hiçbir varlık, -pozisyonu, görevi ne olursa olsun-, Allah Teâlâ’nın mülklerinin ortağı değildir, olamaz. Varlıklar, Halikımızın işlerine karışamaz. Mutlak tasarruf Rabbimize aittir. Bir şeyin başını sonunu, içini dışını, önünü arkasını O Yüce Zât, bilir. İnsanın varlıklardan istifade etmesi de Allah’ın takdiriyledir ve sınırlıdır.  مَن ذَا ٱلَّذِى يَشۡفَعُ عِندَهُ ۥۤ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦ‌ۚ يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ‌ۖ – (men że-lleżî yeşfe’u ‘indehu illâ bi-iżnihi ya’lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehum) ‘İzni olmaksızın Onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir.

وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىۡءٍ۬ مِّنۡ عِلۡمِهِۦۤ إِلَّا بِمَا شَآءَ – (velâ yuhîtûne bişey-in min ‘ilmihi illâ bimâ şâe) ‘Dilediği kadarının dışında, Onun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar.’ Âyette, gücünü sınırsız gibi hisseden insan soyuna çok önemli bir uyarı yapılıyor: İnsan, ilah değildir; sınırlı bir gücü vardır. İnsanın ilmi ne kadar artarsa artsın, Yaratıcının ilmiyle kıyaslandığında, gerçekte beşeri bilgi, bir hiç mesabesindedir. Bilgi edinme, insana verilmiş bir armağandır. Ancak Allah Teâlâ, insana, verdiği rol kadar bir bilgi vermiştir. İnsanın bilme kapasitesi onun fizik varlığı gibi, sınırlıdır. Unutmamalı ki, insanın icat ettiği, çalışma sistemlerini ve programlarını kendisinin yüklediği bir bilgisayar, ne kadar gelişmiş bir bilgisayar olursa olsun, ona yüklenmiş bilgiler, programlar, insanın bilgisidir. Hâliyle bilgisayarın insanın karşısındaki varlığı görece bir varlıktır ve sadece bir hiçtir.

وَسِعَ كُرۡسِيُّهُ ٱلسَّمَـٰوَٲتِ وَٱلۡأَرۡضَ‌ۖ وَلَا يَـُٔودُهُ ۥ حِفۡظُهُمَا‌ۚ وَهُوَ ٱلۡعَلِىُّ ٱلۡعَظِيم– (vesi’a kursiyyuhu-ssemâvâti vel-arda velâ yeûduhu hifzuhumâ vehuve-l’aliyyu-l’azîmu) ‘Onun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması Ona güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.’ Âyette geçen ‘Kürsi’ kelimesinden dolayı bu hikmetli ayete ‘Ayetü’l-kürsi’ denilmiş ve çok okunan ayetlerin arasında yer almıştır. Kürsi ifadesinin sözlük anlamı: Oturulacak yüksekçe yer, demektir. Camilerde vaaz veren hoca efendilerin kullandıkları yere de Kürsi denilmektedir. Kürsi sözcüğünün taht, makam gibi anlamları da bulunuyor.  Dini terim olarak Allah’ın gökleri, yeri kaplayan ilmi, tasarrufu, tedbiri, kudret ve azameti olarak açıklanmıştır. Kürsi, Allah Teâlâ’nın, dünya, gökler ve ahiret âlemlerini kuşatan ilminin, kudretinin, saltanatın, malikiyetinin bir adıdır.

Sonuç: Bu mübarek âyet-i kerimede Rabbimiz, Yüce Varlığı ve yaratıklarıyla ilgili net bilgiler vermektedir. Görüldüğü üzere, O, yerde, gökte ve ikisi arasında olan varlığın sahibidir. Hâkimiyetinde, otoritesinde, mülkünde ve yönetiminde ortağı, yardımcısı yoktur. O, ilim ve irade sahibidir; canlı cansız her ne yarattı ise hepsinin sahibi, yöneticisi ve hâkimidir.

Not:  Hazreti Muhammed (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kur’an-ı Kerim’de en büyük âyet, Ayetü’l-kürsi’dir. Onu okuyana Allah bir melek gönderir, onun hasenatını yazar. İçinde okunduğu evi, şeytan otuz gün terk eder. O eve kırk gün sihir ve sihirbaz giremez. Ya Ali! Bunu evladına, ailene ve komşularına öğret.” Başka bir hadiste de: Günlerin önemlisi cuma, sözlerin üstünü Kur’an-ı Kerim, Kur’an-ı Kerim’in en önemli suresi Bakara, Bakara’nın en büyük ayeti de Ayetü’l-kürsi’dir, denilmiştir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s