Tebessüm etmişsek, göreceğimiz karşılık tebessümdür.
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara 261)
Bir liranın yedi yüz lira, beş liranın üç bin beş yüz lira kar getirdiği başka bir ticaret olabilir mi? Fukara bir aileye Allah rızası için bir kuzu vermişsek karşılığında Allah Teâlâ’dan alacağımız yedi yüz kuzudur. İnsan bir lira harcıyor karşılığında yedi yüz lira kar elde ediyor! Bir kuzu veriyor, yedi yüz kuzu alıyor; bu çok büyük bir ticarettir. Böylesi bir kar Mü’minler için hakikattir; Allah Teâlâ bire yedi yüz vereceğini taahhüt ediyor. Rabbimiz haşa sözünden caymaz. Ne vaat buyuruyorsa o aynen gerçekleşecektir.
Nasıl ki, bir çekirdek, dallı budaklı, meyveli, koca bir ağaca dönüşüyor ve her dalında onlarca, yüzlerce kilo meyve yetişiyor, bunun gibi, Allah için yapılan her bir iyilik de bir çekirdek gibi, manevi tarlalarda meyveli ağaç gibi neşv-ü nemâ buluyor. Her iyilik gerçek bir zenginlik olarak büyüdükçe büyüyor, nemalandıkça nemalanıyor. İşte, sermaye bu sermayedir; kalıcı zenginlik bu zenginliktir.
Allah Teâlâ ihtiyaç sahibi değildir. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Yarattıklarının ihtiyacı ise her an’dır. İnsanın ihtiyacını gideren gerçekte Allah’tır. O halde pek çok âyette geçtiği gibi, Mü’minlerin, Allah’ın rızası için, yakınlara infak etmesi, fakirlere, dul ve yetimlere, yaşlılara, muhacirlere, hastalara yardımda bulunması; öğrencilerin ihtiyacını gidermesi, cami, mescit, Kur’an Kursu, çeşme, köprü yaptırması, makbul bir kulluktur.
İnançları, hayat anlayışları ne olursa olsun, Allah’ın Rızasını kazanmak amacıyla insanlara selam vermek, hâl hatır sormak, güler yüz göstermek de manevi birer ibadettir. Nasıl maddi ibadetlerin karşılığı varsa manevi ibadetlerin de karşılığı vardır. Tebessüm etmişsek, göreceğimiz karşılık tebessümdür.
Allah rızasını kazanmak için samimi bir iman ve istek gerektir. Ne var ki, zengin olmayı geçerli tek değer hâline getirmiş bir toplumun mensuplarının âdeta birbirinin gözünü çıkararak yığdıkları paralarını Allah Rızası için harcamaları hiç kolay değildir. Modern toplum kurgusu, bireylere, kendileri için biriktirmeyi, kendileri için harcamayı öğretmekte ve öğütlemektedir. Maalesef yeni değer, para, altın ve mal-mülk yığma değeridir. Önemli olan banka hesabındaki miktardır. Sahip olunan tapulardır. Bir fakire verilen sadakayı bile çoğu insan artık enayilik görüyor!
Oysa Allah yaptığımız her hayrı bilir. Maldan ihtiyaç sahiplerine, anne ve babaya, yakınlara, yetimlere, fakirlere ve yolculara harcanan her kuruşun karşılığını kat kat verecektir. Takva sahipleri zaten bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar. Allah, güzel davranışta bulunan Müslümanları pek çok sevmektedir. Eski adamlar, harcayacak bir şey bulamadıklarında, üzüntüden gözleri yaş dökermiş. İhtimal bugün de bu tür Mü’minler vardır.
Sonuç: Âyetin sonunda yer alan – عَلِيمٌ-alîmun ifadesi, Allah Teâlâ’nın sıfatıdır. O, her iyiliği ve kötülüğü, kalplerin içindeki niyetleri ve düşünceleri bilmektedir. Meleklerin tuttuğu muhasebe kayıtlarında insanın zerre miktar iyiliği ve kötülüğü hep yazılıdır. Kötülüğe bir karşılık verilecek, iyiliğin karşılığı ise kat be kattır! Allah için yaşayan ve yaşatan, kazanan ve harcayan, okuyan ve okutan, öğrenen ve öğreten, selam alan selam veren, boşunu dolu etmiş demektir. Fani dünyanın baki meyvesi Allah Teâlâ için infakta bulunmaktır. Geriye kalan yapıp etmeler ise bir seraptır.