Home

Görsel

Müslüman hayatı Allah’ın rızasını kazanmak için yaşayan kimsedir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayr diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki, Allah zengindir, övgüye lâyıktır.” (Bakara 267)

Müslüman lütufkârdır. Müslüman paylaşımcıdır, vermeyi, yedirip içirmeyi, giydirmeyi sever. Eline geçeni Allah’tan bilir ve yine Allah’ın rızasını kazanmak için imkânlarının bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ve hayr kuruluşlara severek verir.

Müslüman veren el olmalıdır, alan el değil. Çalışmak, kazanmak ve hiçbir kimseye muhtaç olmamak İslam’ın önemli bir prensibidir. Müslüman üreten insandır, girişimcidir. Fakat hayatın ilahî kurgusu bu teorik çerçeveye çoğu kez sığmaz. Allah Teâlâ mevsimler gibi insanoğluna da çeşitli maceralar yaşatır. Hayatında gâhi keder olur, gâhi neşe! Başa gelen haller dünyanın imtihan yeri olduğunun açık birer kanıtıdır.

İnsan tür olarak tektir, fakat her insan farklı kabiliyetlere ve özelliklere sahip olarak yaratılmıştır. Niçin böyledir? Bunun üzerinde düşünmeliyiz. Meselâ: Kimi zekidir kimi değil, kimi güçlüdür kimi güçsüz, kimi sanatkâr ruhludur kimi kakavan, kimi sağlıklıdır kimi özürlü, kimi dışa dönüktür kimi içe, kimi zengindir kimi fakir, kimi amirdir kimi memur… Bu durum Allah’ın bir takdiridir. Ömrü olan herkes çocukken ihtiyar olur; kimse bunu önleyemez. Uzun yıllar sağlıklı yaşayan bir insan ciddi rahatsızlıklara yakalanabilir. Yani istenmeyen nice işler başa gelir! Makam sahibi makamını, servet sahibi servetini kaybedebilir; makamı olmayanın makama, serveti olmayanın zenginliğe ulaşması gibi. Yani kimsenin hayatı aynı çizgide ve aynı şartlarda devam etmez. İnsanoğlu halden hâle girer, vesselam.

Müminler,  değişip duran bu halleri Allah Teâlâ’nın imtihan sırrı gereği yarattığını bilirler. Kendilerine değil, Allah Teâlâ’ya güvenirler; çünkü bilirler ki, veren ve alan hep Odur.

Para ve mal kazanmak, servete sahip olmak sonra da bu servetin bir kısmını muhtaçlara bir şey karşılığı olmadan vermek, kolay bir iş  değildir. Hatta Batı kültüründe vermek değil, almak maharettir! Bu nedenle yararcılık Avrupalı milletlerin ortak değeridir. Herkesin kendi yediğini içtiğini ödediği  ‘Alman usulü’ denile anlayış, bu paradigmayı yüceltir. Batıda kural herkesin kendi için kazanması ve kendine harcamasıdır.

İslam inancında ise sahip olunan servetlerden fakirlere pay ayrılmıştır ki, bunun Kur’an-ı Kerim’deki adı, zekâttır. Sadaka, fitre vb. mali yardımlar da dini birer emirdir. Müslümanlar yukarıdaki âyet-i kerimede açıklandığı üzere, yapacakları yardımlarda, kendi nefislerine yakıştıramadıkları yardımı başkasına vermemelidirler. Kişinin kendi yediğinden kendi giydiğinden fukaraya vermesi esastır. Eskimiş ceketini, pantolonunu bir yoksula vermek, evet bu da bir sevaptır, fakat gerçek yardımseverlik bu değildir, gerçek yardım yoksula giyilmemiş bir ceket, bir pantolon almaktır.

Manavdan bir iki kilo meyve alsak, poşete bir tane ezik meyve girse o dakika yüzümüzün rengi ve şekli değişir, hatta şahsı uyararak o ezik meyveyi değiştirmesini isteriz. Nasıl ki, alırken aldığımızın iyisini almaya çalışıyoruz, verirken de iyisini vermeye çalışmalıyız. Âyet-i Kerimede yapılan ikaz çok önemlidir.

Ele aldığımız önceki ayetlerde de görüldüğü üzere, Müslümanların yaptıkları yardımları Allah Teâlâ kendisine yapılmış kabul etmekte ve karşılığını da kat kat vereceğini ifade buyurmaktadır. O halde, verirken Rabbimizin yanı başımızda bizi izlediğini aklımızdan çıkarmadan vermeliyiz. Bu bilincimizi yitirdiğimizde nefsimiz bencilliğe, egoizme yönelecektir. Oysa Müslümanlar faydacılık anlayışına göre yaşayamazlar, Müslümanlar diğerkâmdır.

Sonuç: Müslümanın amacı zengin olmak değildir; Müslüman zengin olmayı hayr ve hasanet için ister; Müslümanın amacı makam ve mevki sahibi  olmak değildir; o, makam ve mevkii insanlara hizmet için ister. Mevlana Hazretleri Mesnevi’de güzel bir hikâye anlatır: Bir şeyhin müridi bir ev yapar ve şeyhini evine davet eder. Şeyh davete icabet eder. Ev, çok güzeldir. Şeyh bir pencerenin önünde durup göz alıcı manzarayı izler. Sonra da müridine sorar: Bu pencere niçindir? Mürit, ‘dışarısını görmek için’, der. Şeyh, ‘Hayr!’ der. ‘Pencere, ezan sesini duymak için olmalıdır!’

Kıssadan alacağımız hissi şudur: Müslümanın her şeysi Allah’ın rızasını kazanmak için olmalıdır. Müslüman, hayatı Allah Rızası için yaşayan adamdır, yoksa o hayatın bir kıymeti yoktur.  Bilinçli Müslüman, bugün  dünyalık ne kazandım? hesabını yaparken aynı zamanda, bugün Allah’ın rızasını kazanmak  için ne yaptım? sorusuna da cevap arayan kimsedir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s