Şeytan herkesi çağırır ve çoğunluk çağrısına icabet eder!
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاء وَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin şeyleri telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vadeder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.” (Bakara 268)
Şeytan kendini en çok nefs-i emmâre seviyesindeki insanda gösterir. Her insan içinde şeytanî olanı potansiyel olarak taşır. Benliğini bir parçası olan bu kuvvete ibadet ve tefekkürle karşı konulmazsa şeytanî zemin insanın benliğini tamamen ele geçirir. (Nefs-i emmâre seviyesindeki yaşantılar bu türden yaşantılardır.) İnsan, nefs-i emmâresine karşı bir muhalefet üretmeden Allah Teâlâ’yla samimi bir ilişkiyi (sahih iman) başlatıp sürdüremez.
Mesela: Bir kişi sorumluluklarını ve sınırlarını bilmiyor, her işte haddini aşıyorsa, o, şeytanî yanının etkisinde hareket ediyor, demektir.
Bir kişi, fakir düşmek kaygısıyla yoksullara yardım etmiyorsa, o, şeytanî yanının etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir kişi, ticari hayatta faizli işlem yapmakta bir beis görmüyor, faizin neden haram bir kazanç yöntemi olduğu üzerinde yeterince düşünmüyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir kişi kendisinin ve ülkesinin zor zamanlarında sıkıntılara karşı sebat etmek, Hakk’a güvenmek ve müspet hareket etmek yerine isyan ediyor, kendini ve milletini tehlikeye atacak işler yapıyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir insan aczini itiraf edip Allah Teâlâ’ya sığınmayıp sadece kendi kapasitesine güveniyor, benim aklım, param, çevrem bana yeter diye düşünüyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir insan gösteriş için giyiniyor, yiyip içiyor, başkasına da ‘desinler’ için yardım ediyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir insan dünyevî reflekslere sahip çeşitli güç odaklarına uyarak hareket ediyor, onların çeşitli zulümlerine ortaklık etmekten geri durmuyor, hatta bayraklarını dalgalandırıyorsa, taguta tapan biri gibi, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir insan hele bir Müslüman aynı hatayı, yanlış işi, kötü davranışı, tekrar edip duruyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Müslüman bir adam, dinî konuların ciddiye alınmadığı, dinî yaşayışın değerli kabul edilmediği, aksine eleştirildiği bir ortamda yaşayan insanları dost ve arkadaş, hatta iş ortağı kabul ediyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir erkek ya da kadın, mahremiyete riayet etmiyor, bedenini teşhir etmekte, cinsel bir obje gibi davranmakta bir sakınca görmüyorsa, onlar, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyorlar, demektir.
Bir insan, su gibi alkolün tüketildiği, aleni fuhşun işlendiği, sapkın ve çılgın partilerin verildiği kulüplerin, barların, benzer sosyal ortamlarda hayatını yaşıyor ve bunu iyi bir yaşam şekli olarak kabul ediyorsa, o, şeytanî yanın etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Bir insan günde beş kez okunan ezanı işitmiyor, ilahî çağrıya kulak vermiyor, hatta kulak kapatıyor, işitmemek için müziğin, TV’nin sesini daha da açıp gürültüler çıkarıyorsa, o, şeytanî yanının etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Annesine, babasına, kardeşlerine, eş ve çocuklarına, hısım-akrabasına, konu-komşusuna karşı içinde öfke biriktiriyor, hatta fırsatını bulunca her türlü hakareti ve kötülüğü yapmakta beis görmüyorsa, o, şeytanî yanının etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyor demektir.
Ellerindeki imkânları egoları için saçıp savuranlar, feragatten yoksun yaşayanlar, onlar, şeytanî yanının etkisinde hareket ediyor, şeytanın çağrısına koşuyorlar, demektir.
Sonuç: Şeytan; inanmayanların, asi mahlûkların arkadaşı ve dostudur; şeytanın emrine ve himayesine girenler kendi seçimleri olarak Allah Teâlâ’nın rahmetinden uzaklaşmış olurlar. Fakat şeytan kendisine uyanları Allah Teâlâ’nın cehennemine girmekten kurtaramaz. İnsanın tabiatındaki şeytanî alan (nefs-i emmâre seviyesi) insanları dünyanın geçici güzelliklerine çağırır, insanların büyük bölümü de onun bu çağrısını işitir ve çağırdığı şeyi kabul ederler. Oysa insana akıl verilmiştir; Peygamberler gönderilmiştir. Doğru ve yanlış insana öğretilmiştir. Buna rağmen şeytanî alanı seçip orada yaşayanlar bunu kendi iradeleriyle yapmış olurlar. Şeytan aslında kimseyi kötü şeyleri yapmaya zorlamamıştır; o, sadece çağırmıştır, insan ise onun çağrısına icabet etmiştir. Allah Teâlâ da her gün insanları kendine çağırır; iman ve amel sahipleri, ilahî çağrıyı işitmiş bahtiyarlardır; kazananlar sadece onlardır. İnsan gözetlenen, bütün yapıp etmeleri kayıt altına alınan bir varlıktır. Âyetin sonunda buyurulduğu gibi, ‘Allah Teâlâ, her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.’ Yüce Rabbimizin çağrısına uyanlara ne mutlu.