Faizli sistemi dinler mi kurdu?
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {البقرة/275} يَمْحَقُ اللّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ {البقرة/276} يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ {البقرة/278} فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ {البقرة/279}
“Faiz yiyenler şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hâl onların ‘Alım-satım tıpkı faiz gibidir’ demeleri yüzündendir. Hâlbuki Allah, alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar Cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.” (Bakara 275) “Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” (Bakara 276) “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer, gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin.” (Bakara 278) “Şayet faiz hakkında söylenenleri yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından faizcilere karşı açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer, tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” (Bakara 279)
Görüldüğü üzere Bakara Suresinin 275, 276, 278, 279 numaralı ayetlerinde faiz şiddetle yasaklanmıştır. Faiz şu anda yeryüzündeki en büyük haram kazanç çarkının adıdır. Bu çarkın döndüğü hiçbir ülkede helal kazancın varlığından söz etmek mümkün değildir. Faizli alış-verişi onaylan bir din de zaten yeryüzünde yoktur. Bilindiği üzere faizli sistemi dinler kurmamıştır. Dini vicdanlara iten politik ve ekonomik anlayışların geliştirip kurumsallaştırdığı haksız kazanç elde etme sistemidir faizli ekonomi sistemi.
Faizin haram olmasının öncelikli nedeni şudur: Faiz, alış-verişten, üretimden doğan bir kâr değildir, aksine risk almadan elde edilen bir kazanç şeklidir. Faiz, paranın para kazanmasıdır ki, bu piyasalardaki her türlü işlemi olumsuz yönde etkiler. Ekonomiye etkisi müspet değil menfidir. Faiz, sosyal hayatta da dostluğu değil düşmanlığı, güzelliği değil çirkinliği, iyilikleri değil kötülüğü, helali değil haramı besler, büyütür ve onun anaforuna kapılmış hiçbir birey ve toplumda gerçekte anlamda huzur ve bereket olmaz.
Bugün piyasadaki herhangi bir işyeri, bir şirket, bir fabrika, hatta tarım kesiminde çalışan, üretim yapan insanlar, ortaya bir sermaye ve emek koyarak kâr elde etmeye çalışırlar. İşlerini büyütmek, personele maaş ödemek, piyasada tanınmak, yurtdışına açılmak, ürünlerini markalaştırmak vs. için uğraşıp dururlar. Bu çabalarını sürdürürken elde edecekleri kârın bir garantisi de yoktur. Bazen işleri ters gider, eldeki sermayeleri de yok olabilir (İflaslar). Oysa faizcinin böyle bir derdi yok. O, aybaşında eline ne geçeceğini biliyor!
İncil ve Tevrat’ta da faizli işlem kınanmıştır. Enteresandır ki, Karl Marks da faizi tabiata aykırı ve ahlâksız bir işlem olarak tanımlamıştır. Ünlü iktisatçı Keynes ise, faizin tasarruflar için gerekli olmadığını, faizin yatırımları teşvik etmediğini, aksine engellediğini savunmuştur.
İslam toplumlarında faizli bankacılık işlemlerinden hoşnut olmayan Müslümanlar uzun yıllar boyunca altın veya yabancı paraya yönelerek ellerindeki nakit paranın değerini enflasyona karşı korumaya çalışmışlardır. Daha sonra ‘Katılım Bankacılığı’ (Kar-Zarar) ortaklığına göre çalışan bankacılık sistemi ortaya çıkmıştır. Bu sistem faizli işleme karşı olan para sahipleri için bir rahatlama sağlamıştır.
‘Katılım Bankacılığı’ fon toplama ve kullandırma işlemlerinde faiz aracını kullanmamaktadır. Faizin yerine fon toplama işleminde kâr ve zarara katılma modelini, fon kullandırma işleminde ise müşteriye doğrudan nakit vermek yerine, mal ve hizmet tedariki, kiralanması, yani kâr/zarar ortaklığı modelini uygulamaktadır.
Katılım Bankalarının bu kurala uygun çalışmaları durumunda İslam inancına aykırı bir işlemden söz edilemeyeceğini Diyanet İşleri Başkanlığı ve pek çok din bilimcisi kabul etmişlerdir. İslam dünyasındaki yaygın görüş Katılım Bankalarındaki işlemlerin faiz olmadığı yönündedir.
Katılım bankaları kredi kullandırırken müşteriye doğrudan nakit ödemesi yapmıyor. Ödeme fatura karşılığında ve kredi müşterisinin işletmesi için ihtiyaç duyduğu malı satan satıcıya yapılıyor. Ödemeyi yaptıktan sonra üzerine kâr payları eklenerek müşteri borçlandırılmakta ve alacak müşteriden taksitler hâlinde tahsil edilmektedir. Böylece finansman, malın peşin alınıp üzerine kâr payı konarak vadeli satımı şeklinde yapılmakta ve yapılan işlem, ticaret şeklinde gerçekleşmiş olmaktadır.
Bu sistemde zarar pek görülmüyor. Bunun nedeni de şu: Yatırılan paralar bir havuza alınmakta ve bu havuzdaki paraların işletilmesi sonucunda elde edilen kâr müşteri ve banka arasında paylaştırılmaktadır. Bir müşteri zarar etse de, havuzu kullanan diğer müşterilerden elde edilen kâr, o zararı telafi etmekte, hâliyle her bir mevduat korunmuş olmaktadır.
Sonuç: Faiz, emeği sömürür; üretenin kârına, alın terine, haksız bir şekilde ortak olur. Emeksiz kazanılan harem bir kazançtır faiz. Hâliyle zehirli baldır. Katılım bankacılığı ise, sermayesi olup da iş yapamayan Müslümanların paralarını değerlendirmelerinde meşru bir kapı olarak görülmektedir.