Kuran’da kadın kavramı
إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“İmran’ın karısı: Ya Rabbi! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden kabul buyur, doğrusu işiten ve bilen ancak Sensin, demişti.” (Âl-i İmran 35)
Surenin devam eden ayetlerinden Allah Teâlâ’nın ‘İmran’ın karısının’ duasını kabul ettiğini görüyoruz. Bu sırlı dua ve onu takip eden sırlı olaylar sonucu İmran’ın karısından Hz. Meryem, Hz. Meryem’den de babasız olarak Hz. İsa (as) dünyaya geldi. Biz ayetteki konudan değil de ayetin öznesi durumundaki ‘İmran’ın karısı’ ifadesinden yola çıkıp ‘Kuran’da kadın kavramına’ bakmak ve spesifik bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
Kuran’da kadınlar
Allah Teâlâ kadınları erkeklere erkekleri de kadınlara muhtaç birer varlık olarak yarattı. Kadın ve erkeğin bir nikâh akdine bağlı olarak birlikte yaşamaları Allah’ın bir emri ve takdiridir. Evliliğe bağlı olarak, üreme özelliği nedeniyle kadın, insanlığın biricik kaynağı durumundadır. Hz. Muhammed (sav), çocukları doğurup büyütmeleri, onlara ilk bilgileri ve dini ahlakı öğretmeleri nedeniyle, Cennet’i, kadınların ayakları altına serdi.
Kuran’da kadınlarla ilgili doğrudan ya da dolaylı olarak çeşitli ayetler yer almaktadır. Haliyle Kuran’da kadın kavramı kitap çapında ele alınabilecek bir konudur. Biz, ifade ettiğimiz gibi, Kuran’daki özne durumundaki kadın anlatımlarından yola çıkıp bazı noktalara dikkat çekeceğiz. Tarihi süreçler boyunca kadınlar erkeklerin şefkatine de zulmüne de maruz kaldı. Zaman zaman kadınlar da erkeklere karşı çeşitli tuzaklar kurmak suretiyle onlara maddi ve manevi zarar vermekten geri durmadı. Özellikle savaş zamanlarında ve iç karışıklarda kadınlar doğrudan hedef alındı ve hakaretlere maruz bırakıldı.
Kadınların mucizelere aracı yapılması…
Kadının bir üreme yaşı vardır, o süre geçince artık çocuk sahibi olmaları mümkün olmaz. İmkânsız olan, Zekeriya (as)’ın kısır eşinin başına geldi. Zekeriya (as) bir erkek çocuk sahibi olmak istiyordu, fakat kedisi yaşlanmıştı, eşi ise kısırdı. Fakat melekler, Zekeriya’yı (as) bir çocukla müjdeledi. Zekeriya (as) bu müjde karşısında pek sevindi. Fakat bu nasıl olabilirdi ki? Öyküyü ayetten takip edelim: “Zekeriya: Rabbim benim oğlum nasıl olur, bana ihtiyarlık erişmişken; benim kadınım da kısırdır? dedi. Allah şöyle buyurdu: İşte böyle, Allah dilediğini yapar.” (Âl-i İmran 40); “Bunun üzerine hanımı bu haberi çığlık atarak karşıladı ve yüzüne vurarak: Ben kısır ihtiyar bir kadınım, dedi.” (Zâriyât 29) Nitekim Zekeriya (as)’ın kısır eşi hamile kaldı ve Hz. Yahya kısır kadından dünyaya geldi. (Not: Luka İncil’inde geçen ifadelerde Hz. Meryem ile Hz. Yahya’nın annesi Elizabet’in akraba olduğu belirtilmektedir. Bazı müfessirler ise Meryem ile Yahya’nın annesinin kardeş olduklarını, binaenaleyh Hz. Meryem’in Yahya’nın teyzesi olduğunu kaydetmektedirler.)
Kadınlar üzerinden izlediğimiz bir büyük mucize de İsa (as)’ı doğuran Hz. Meryem’le ilgilidir. Kuran anlatımına göre Hz. Zekeriya ve oğlu Hz. Yahya’nın çağdaşı olan Hazreti İsa, babasız olarak Hazreti Meryem’den doğdu. Cebrail insan suretinde Hz. Meryem’e görünerek şöyle hitap etti: “Ben yalnızca rabbinden gelen bir elçiyim; sana tertemiz bir çocuk armağan etmek için buradayım.” (Meryem Suresi 19); “Meryem doğrusu Allah sana kendinden bir kelimeyi müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada ve ahrette seçkin, onurlu ve saygındır ve Allah’a yakın kılınanlardandır.” (Ali İmran Suresi, 45)
Her iki doğumda Allah’ın kadın bedeni üzerinde gerçekleştirdiği bir hikmeti ve kudretidir. Hz. Âdem’den Hz. Havva’yı yaratan Allah Teâlâ, Hz. Meryem’den de Hz. İsa’yı halk etmiştir. Demek ki, sebepler varlık içindir, varlığı yaratan Allah için değil. Allah, dilediğinde ölüden diri, diriden ölü çıkardığı gibi erkekten dişi dişiden de erkek çıkarmaktadır!
Kadınların hileleri pek çoktur!
Tarih boyunca kadınların cinsellikleriyle öne çıkıp çeşitli olaylara karıştıkları, erkeklerin ahlakı zaaf göstermelerine neden oldukları da bir gerçektir. Hz. Yusuf ile Kralın karısı arasında yaşanan şu anlatım bu duruma bir örnektir: “Yusuf’un evinde kaldığı kadın, onunla cinsel ilişkiye girmek istedi. Kapıları sımsıkı kapatıp: ‘Hadi gel…’ dedi. Yusuf da şöyle dedi: ‘Allah’a sığınırım…’…” (Yusuf 23) Nitekim Hz. Yusuf bu ilişkiye reddetmiş, iftiraya uğramış ve kadının iftirası yüzünden hapse girmiş, acı ve ıstırap çekmiştir. Bu durumun tersi de varittir. Elde edemediği veya şu bu nedenle iffetli kadınlara zina isnadında bulanan erkekler de söz konusudur: “…iffetli kadınlara ve mü’min kadınlara iftira atanlar, dünya ve ahirette lânetlenmiştir. Ve onlara azîm azap vardır.” (Nur 23)
Kadına zina suçlaması!
Kadına yönelik en kolay suçlamalardan biri zina suçlamasıdır. İslam dini bunu ciddi ve ağır bir sorun olarak görmüş, kolayca suçlama yapmanın önüne geçmiştir: “Kadınlarınızdan fuhuşla suçlananların aleyhine sizden dört şahit isteyin. Eğer şahitlik ederlerse o takdirde, artık onlara ölüm gelinceye kadar veya onlar için, Allah bir yol gösterinceye kadar evlerin içinde tutun.” (Nisa 15)
Cinsel hayatta sınır var mı?
İslam bir ahlak dinidir; emir ve yasakları akla ve bilime uygundur. Mesela adet günlerinde kadınlara yaklaşılmaması bir emirdir. Bu durum kadına bir saygı olduğu kadar çok ileri bir insan hakkı örneği, psikolojik ve tıbbı bakımdan da kadına verilmiş bir değerdir. Cinsel eylemde livata gibi fiiller haramdır ve bir sapıklıktır. Bunun dışında cinsel eylemi monotonluktan çıkaran hareketler insanlara bırakılmıştır: “Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın…” (Bakara 223)
Herkesle evlenilebilir mi?
Allah Teâlâ, kelamı olan Kuran-ı Kerimde, kadın ve erkek arasındaki nikâha bağlı yakınlığı bir birinin elbisesi benzetmesiyle ortaya koymaktadır. (Bakara 187) Nisa 23’te ise, Müslümanların kimle evlenebileceği sayılmaktadır:
“Size şunlarla evlenmeniz haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kız kardeş kızları, sizi emzirmiş olan (süt) anneleriniz, sütanneden kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz kadınlarınızdan olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Fakat eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, o takdirde onlarla evlenmenizde bir günah yoktur. Ve sizin sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada nikâh altında toplamanız…” (Nisa 23)
Boşanma haklı gerekçelere dayanmalıdır.
Çiftler, çeşitli nedenlerle evliliği sona erdirmek durumunda kalabilirler. İslam, boşanmayı hoş görmemekle birlikte, erkeğe ve kadına bir hak olarak bunu vermiştir. Ancak boşanmadan sonra yeni bir evlilik yapacak kadınlar için soyun karışmaması konusuyla ilgili bazı önlemler alınmıştır: “Boşanmış kadınlar üç ay beklerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer, Allah’a ve Ahrete iman ediyorlarsa, rahimlerinde Allah’ın yaratmış olduğu şeyi gizlemeleri onlar için helâl olmaz. Şayet kocaları barışmak isterlerse, onlara geri dönmek daha doğrudur. Erkeklerin, kadınları üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekleri üzerinde hakları vardır…” (Bakara 228)
Evliliğin devamı için aracılık yapılabilir.
İslam evliliği esas kabul eder, yuvanın yıkılmasını önlemek için her türlü maddi ve manevi imkânı çiftlerin kullanmasını ister. Bugün de devlet boşanmaların önüne geçebilmek için arabulucu/danışman vb. sıfatları olan uzmanlardan istifade etmeye çalışmaktadır. Nisa 35’te şu yöntem önerilmektedir: “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından korkarsanız, o takdirde erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. İkisi de arayı düzeltmeyi isterlerse, Allah onların aralarının düzelmesinde onları başarılı kılar. Muhakkak ki Allah Âlim’dir, Habîr’dir.”
Kadın teşhircilik yapmamalıdır
Kadın yaratılış itibariyle güzeldir ve erkeklerin cinsel yönden ilgilerini çeker. İslam, yaşlı kadınlar hariç, evlilik yapma özelliğini koruyan kadınların cinsel bir nesneye dönüşmemesi için onlara tesettürü emretmiştir. Modern toplum kadınları bu kuralın aksı istikamette hareket etmektedirler. Oysa ayet uyarmaktadır: “Mü’min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler ve ırzlarını korusunlar. Görünen el, yüz ve ayaklar hariç, ziynetlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine örtsünler. Ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları cariyeler veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz Allah’a tövbe edin. Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nur 31)
Kadınlar için kıyamete kadar geçerli bir biat!
Mümtehine suresi 12 ayette, “Ey nebi! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahim’dir,” buyurulmaktadır. Bu özelliklere sahip kadınlar hangi çağda yaşarlarsa yaşasınlar kendilerini Peygamberimize gaybi bir biatle bağlanmış sayabilirler.
Sonuç: Kadın ve erkek birbirleri için cennette yaşamak üzere yaratıldı, cehennemde yaşamak için değil. Bu nedenle ilk iskân yerleri cennet oldu. Erkekler ve kadınlar, fani olan bu dünya hayatını, Kuran’a bağlı bir hayat olarak yaşayıp tekrar asli vatanına dönmek için gayret sarf etmelidir. Şunun farkında olmalıyız: Şeytan, cennette aramıza girdi, onu dinledik ve zarar ettik. Eğer dünyada da şeytanı dinlersek Ahrete dönerken cennet yerine cehenneme gidebiliriz.