Olan her şey ‘ol’ emriyle olmaktadır!
إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
“Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı, sonra ona ‘Ol’ dedi, o da oldu.”
(Âl-i İmrân 59)
Allah Teâlâ eşsiz bir yaratıcıdır; yaratılan her şey Onun ilminde mevcuttur. İlmindeki bir şeyin vücut bulmasını istediğinde ona sadece – كُن فَيَكُونُ – ‘kun feyekûn’ yani; ‘ol!’ der o şey de en mükemmel şekilde oluverir. Allah, prototipler üzerinde çalışmaz, o her şeyi bir kere yaratır ve o şey kusursuzdur. Bir insandan, bir hayvana, bir çiçekten bir yıldıza, tüm evren, ‘ol’ emrinin sonucudur. İnsan başını hangisine çevirse göreceği mükemmellik, duyacağı hayranlık ve hayrettir.
Allah Teâlâ bir işin olmasını, örneğin Hz. Meryem’in rahminde Hz. İsa’nın vücut bulmasını dilediğinde, ya da Hz. Âdem’i kudret eliyle topraktan yaratıp hayat sahibi olmasın irade ettiğinde, sonuç o şeyin gerçekleşmesinden ibarettir. Nahl 40’ta buyrulduğu gibi: “Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece ‘Ol’ dememizdir. Hemen oluverir.”
İnsanın Allah Teâlâ’yı beşere benzetme cabası karşısında Rabbimiz bu içerikteki ayetlerle insan yakıştırmalarından yüce varlığını tenzih ediyor. Nitekim Meryem 35’te, “Allah’ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece ‘Ol’ der ve hemen olur.”
Dikkat edilirse görülecektir ki, Yaratıcı, yarattıklarıyla Yüce Zât’ını ayırmaktadır; adı ister İsa olsun İster güneş, varlık Allah değil, Allah’ın mahlûkudur. Mahlûk ‘ol’ emrinin sonucudur. Evrende görebildiğimiz göremediğimiz varlıklar ve bunların fonksiyonları Allah Teâlâ’nın ilminde mevcuttur. Bu ilmin zaman ve mekân boyutunda varlık âleminde gözükmesi ‘ol’ emrinden ibarettir.
İnsanlar sebep-sonuç mantığına göre işlerini görür; bir çocuk sahibi olacaklarsa bunun yolunun bir kadın ve erkeğin birlikte olması olduğunu bilirler. Hz. Meryem’in babası olmadan bir çocuk sahibi olmasını tecrübeyle oluşmuş akıllarına kabul ettiremediler. Hz. İsa’nın bebekken insanlarla konuşması ve Yaratıcıyı tasdik etmesi karşısında Meryem’i iffetsizlikle de suçlayamayınca en büyük bühtanı Rabbimize yaptılar ve İsa’ya Allah’ın oğlu demek cüretini gösterdiler.
Allah’ın kudreti, iradesi ve ilmi sonsuzdur. Allah (cc), bir şeyi yapmak, bir işi gerçekleştirmek, bir şeyi yaratmak istediğinde verdiği emir ‘kun feyekûn’ ‘ol’dan ibarettir. Allah Teâlâ, anasız babasız Âdem yaratır, Âdem’den Havva yaratır, Meryem’den babasız olarak İsa yaratır, Zekeriya’nın yaşlı hanımına Yahya’yı armağan eder; Bakara 259’daki olayı hatırla; Allah, yüz yıl önce ölmüş eşeğin kemiklerine et giydirir ve onu canlandırır; daha genel manada tüm varlık formlarını canlandırması yahut canlılıklarını alması ile ilgili iradesi de ‘kun feyekûn’ ‘ol’dan ibarettir; her ne dilerse o şey hemen oluverir. Olanlar ‘ol’ emrinin tezahürleridir. Andan ana bütün varlıkta cari kanun ol emridir. Rabbimiz, bu örneklerle kudretinin, ilminin her şeye yettiğini bize açıkça gösterdiği gibi, Hz. Meryem’in iffetine dil uzatanları da uyarmaktadır.
Sonuç: Nutfenin insan olması, tohumun başak olması tedricen gerçekleşir, nutfe birden bire çocuk olmaz, tohum birden meyveli bitkiye dönüşmez, her varlık, zamana bağlı olarak, potansiyeline ulaşır. Bu süreçlerin hepsi ol emrinin tahtında cem olmuştur. Varoluşta gözlemlediğimiz ve tabiat kanunu dediğimiz düzen, ol emrinin varlık üzerindeki isim ve sıfatlarla her an tecellisidir. İnsanın iyi ya da kötü, günah ya da sevap iradi ve kesbi fiilleri dahil, olan şeyler zahiren sebeplere bağlı gözükse de Allah’ın ol emriyle olmaktadır.