Üç dinin Tanrısı aynı mı?
اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
“Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i İmran 51)
Yukarıdaki ayette geçen konu Âl-i İmrân suresinin 64. ayette biraz daha açılarak şöyle buyrulmaktadır: “De ki: ‘Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.’ Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, ‘Şahit olun, biz Müslümanlarız,’ deyin.”
Üç dinin arasındaki ortak söz: Allah vardır.
Kuran’ın birinci önermesi: Gelin Allah’a ibadet edelim.
Kuran’ın ikinci önermesi: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.
Kuran’ın üçüncü önermesi: Allah’ı bırakıp kimimiz kimimizi ilah edinmesin.
Bu önermelerin ilk üçü konusunda ortak inanış bugüne kadar tesis edilememiştir. İslam, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği ilahi din kabul eder ve bu iki dinin peygamberlerine ve diğer peygamberlere sahip çıkar. Ancak ne Yahudi inanışı ne de Hıristiyanlık İslam’ı din kabul etmez. Yine her iki inanış Hz. Muhammed (sav)’i Allah’ın elçisi ve son peygamberi saymaz.
Bir işin doğrusunun bilinmesi sonucunun doğru çıkmasının da şartları arasındadır. Tanrı inancının doğru bir şekilde bilinmesi gerekir ki, ibadetlerde doğru olabilsin; dindarların gittiği yol doğru bir yol kabul edilebilsin. Bir kavme ait kılınmış ya da insanileştirilmiş bir tanrı inancı (şirk dini) ile tevhid dini (Kuran dini) olan İslam’ın tanrı inanışı aynı değildir O zaman hangi tanrının ardından gidilecektir? Hangi dinin mensupları hidayet üzeredir? Sıratı müstakim-doğru yol, Yahudi İnancı mı, Hıristiyanlık mı, İslam mı? Her dinin müntesipleri kendi kitaplarını ve kültürlerini ileri sürerek ‘doğru yol üzere olan biziz!’ cevabını veriyor.
Bir işin aynı anda üç doğrusunun olması muhaldir. Yazıya konu ettiğimiz ayet, Hz. İsa (as) ile Yahudi din önderleri arasında geçiyor. Ayete, bağlamı dışında, evrensel bir mesaj olarak baktığımızda gördüğümüz şudur: Yahudiler, Hristiyanlar vs. din mensupları Müslümanların Tanrısı bizim de tanrımızdır, demiyorlar. Herkes kendine göre bir tanrı tasavvuruna ve algısına sahiptir. Yahudilerin Tanrı tasavvuru farklılıklar içeriyor. Bu durum ayetin ifadesiyle yanlıştır. Yanlış bir yoldan gidildiğinde sonuçta yanlış olacaktır. Yanlış Tanrı algısı insanı doğru yere götüremez! Kuran’da, yüce Zât’ını bize tanıtan Allah Teâlâ, herkesin Rabbidir. Bir kere dünya milletleri farklı tanrı algılarını bir yana bırakıp yahut bu algıları uluslarası bir toplantıda gündeme getirip dini kaynakların yanı sıra aklı ve bilimi de değerlendirme ölçütleri yaparak konuyu ele almalıdırlar. İtikat ve dini ameller konusunda olmasa da hiç olmazsa tanrı tasavvurunda insanlık ortak bir algı oluşturabilmek için çaba sarf etmelidir. (Gerçi böylesi bir çaba olmayacak işin duası gibidir.)
Yahudi din adamları ile İsa (as) arasında geçen tartışmaların sonunda İsa (as), yukarıdaki ayeti okudu. Daha sonra da 64. ayetle konu iyice netleştirildi. Yahudiler, oluşmuş zihinlerine uymayı ve İsa (as)’ı inkârı sürdürdüler. Daha sonra da Yahudilerle birlikte Hıristiyanlar Haz. Muhammed (sav) ve İslam karşısında aynı pozisyona düştüler. Dünün bu sorunu bugün de devam etmektedir. Ne kültürlerarası diyalog ne üç hanif din tezi yaklaşımları üç dinin mensuplarını bugüne kadar ortak bir tanrı tanımında birleştirebildi.
‘Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’ın oğludur’ gibi iftiralarla, peygamberlerini ilahlaştırarak kendilerini de o peygamberlere istinat ettirip, hâşâ, Allah Teâlâ’yı da özelleştirmek, sadece kendilerine ait kılmak istediler. Maide 18. Ayette, onların bu yaklaşımı şu şekilde eleştirildi: “Yahudiler ve Hristiyanlar; ‘Biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevdikleriyiz’, dediler. ‘De ki; O halde niçin Allah size günahlarınızdan dolayı azap ediyor?’ Hayır, siz O’nun yarattıklarından bir insansınız, O, dilediğini mağfiret eder, dilediğine de azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin mülkü Allah’ındır. Varış O’nadır.”
Sonuç: Ayetin son iki mübarek kelimesi,- صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ – sırâtun mustakîmun, Allah’ın gidilecek doğru yolu manasındadır. O yol Kuran’ın açtığı Müslümanlık yoludur; Hz. Âdem’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Hz. Muhammed (sav)’in gittiği yol.